Zamanın birinde, göz alabildiğince uzanan yeşil ormanlar, yüksek dağlar ve berrak ırmaklarla kaplı bir krallık varmış. Bu krallığın adı Sevdalinya imiş. Sevdalinya’da insanlar ve periler birlikte huzur ve mutluluk içinde yaşarlarmış. Bu krallığın en dikkat çekici yeri ise, Umut Işığının Tepesi adındaki büyük dağın zirvesinde yükselen kristal bir şatoymuş. Şato sadece dolunay gecelerinde görünür ve efsanelere göre en büyük dilekleri gerçekleştirirmiş.
Krallığın, güler yüzlü ve cesur bir kralı varmış: Kral Derin. Kendisi, halkını çok seven ve onların iyiliği için elinden geleni yapan adil bir hükümdarmış. Kralın, Levent ve Lina adında iki yiğit çocuğu varmış. Levent, on beş yaşında, kahraman olmayı hayal eden, cesur ve atılgan bir delikanlıymış. Küçük kız kardeşi Lina ise, on iki yaşında, meraklı, zeki ve bir o kadar da sevecen bir çocukmuş.
Bir gün, krallığa bir hüzün çökmüş. Krallığın sevinci, umut ışığı, ansızın sönüvermiş. Sevdalinya sakinleri sabah kalktıklarında, gökyüzünün artık eskisi kadar mavi ve güneşin eskisi kadar parlak olmadığını fark etmişler. Nehirlerin suyu puslu, ormanın ağaçları solgun ve çiçeklerin renkleri donukmuş. İnsanlar ve periler, bu değişimin sebebini merak etmiş, endişelenmişler.
Kral Derin, ülkenin en bilge adamlarını ve perilerin en güçlü büyücülerini huzuruna çağırtmış. Gece boyunca süren çetin görüşmelerden sonra, huzura getirilen yaşlı bir peri, herkesi şaşırtacak bir gerçeği açığa çıkarmış:
“Sevgili dostlar, krallığımız büyük bir tehlike altında. Umut ışığının kaynağı, Şato'nun kalbindeki Büyülü Kristal çalınmış. Kristal olmadığı için, doğanın da gücü tükeniyor. Eğer kristal bir hafta içinde yerine konulmazsa, Sevdalinya sonsuza dek karanlık ve sevgisiz kalacak.”
Bunu duyan Kral Derin çok üzülmüş ancak oğlu Levent, soruna bir çözüm bulmuş:
“Baba, izin ver bana, ben bu görevi üstlenip, Kristal’i bulacağım ve krallığımızı kurtaracağım!”
Lina da, ağabeyinin yanında olmak istediğini belirtmiş. Kral önce çekinse de, çocuklarının cesaret ve kararlılığı karşısında, onları büyülü bir maceraya göndermeye karar vermiş. Onlara, krallığın en akıllı perisi Elda ve sadık koruyucu ejderha Nar ateşi eşlik edecekmiş. Böylece Levent, Lina, Elda ve Nar ateşi, Büyülü Kristal’in peşine düşmüşler.
Yolculukları sırasında, geçmiş zamanlardan kalma bilmecelerle dolu mağaralar keşfetmişler; gürül gürül akıp giden şelalelerin ardındaki gizli geçitleri bulmuşlar. Bazılarında, konuşan ağaçlar ve yürüyebilen taşlarla karşılaşmışlar; bazılarında ise, gökkuşağının sonunda bekleyen hazineyi arayan korsanlarla dostluklar kurmuşlar.
Günler ilerledikçe, macera daha da zorlaşmış. Yıldızsız gecelerde yol bulmak zorlaşmış, soğuk artmış ve yaban hayvanlarının sesleri korkutucu hale gelmiş. Ancak Levent, Lina ve arkadaşları karşılaştıkları her sorunda birlikte düşünüp çözüm bulmuşlar. Sevginin ve arkadaşlığın ışığıyla dolan bu dört kahraman, tüm zorluklara göğüs germişler.
Bir gece, dolunayın sıcak ışığı altında, yıldız kaymalarının hızına yetişmeye çalışan yabani atlar görürlerken, Lina birdenbire anlamış ki, yıldızlar sönmek üzereymiş! Kendi aralarında düşündüler, tartıştılar ve sonunda Bulutsuz Dağına tırmanmışlar. Gece yarısı, yıldızların kayboluşunu izlemişler ve işte tam o an, Elda'nın sihirli değneği parlamış. Aslında bulmacanın bir sonraki ipucu yıldızlarmış!
Dağın yamaçlarında yankılanan bir peri şarkısı Levent ve Lina'nın kulağına doğru uçuşmuş, onları Kristal'in son sığınağının sırrına açılan bir kapıya doğru sürüklemiş. Burada, bambaşka bir dünyanın eşiğindeymişler: Büyülü bir ormanın tam kalbinde duran, zamanın dışında bir vaha...
Ormanın içinde efsanevi yaratıklar ve büyülü varlıklarla dolu, çok eski ve unutulmuş bir dünya keşfetmişler. Ormanın derinliklerinde, capcanlı renklerden dokunmuş çiçekler, sonsuzluk kadar eski ağaçlar ve konuşan hayvanlar bulmuşlar. Aralarında en bilge olanı ise Zamanın Gözü adı verilen bir baykuşmuş. Baykuş, Levent ve Lina'ya Büyülü Kristal'in yerini söylemiş, ama onlara bir de uyarıda bulunmuş:
"Güzel çocuklar, kristali bulabilecek güce sahipsiniz, fakat onu alıp geri getirmek o kadar da basit olmayacak. Çünkü kristali ele geçiren varlık, bir zamanlar bu krallığın en büyük büyücüsüyken şişkin bir kibirle karanlık güçlere bulaşmış ve şimdi ise karanlığın efendisi olmuş. Onun adı Karanlıklar Efendisi. Ancak saf bir kalbin ışığı, karanlığın pençesini yenebilir."
Bu sözlerden güç alarak korumasız ve korkusuz ilerlemişler. Günler süren bir yolculuktan sonra Umut Işığının Tepesine varmışlar. Bütün zorlukları aşmış olan dört kahramanımızın karşısında şimdi karanlıkların efendisi duruyormuş. Levent ve Lina, sevgi ve kardeşliklerinin gücünü kullanarak onunla yüzleşmişler. Karanlıklar Efendisi'nin kalbine dokunan bu saf sevgi, onun yüreğindeki karanlığı aydınlatmış ve o da eski haline dönmüş.
Bükülü zamanın ötesinden, İyiliğin Büyüsü yavaşça yer alırken, Büyülü Kristal tekrar parlamaya başlamış. Dört kahramanımız kristali alıp kristal şatoya geri döndüklerinde, tüm Sevdalinya bir kez daha ışıkla ve neşeyle doldurulmuş.
Kral Derin, çocuklarını kollarına alarak onlara binlerce teşekkür etmiş. Levent ve Lina'nın cesareti sayesinde, krallık eski sevgi ve mutluluk dolu günlerine geri kavuşmuş.
Ve böylece, iyiliğin ve sevginin her zaman zafer kazanacağının efsanesi yüzyıllar boyunca Sevdalinya'da anlatılagelmiş. Levent ve Lina'nın macerası, zamanın sonuna dek çocuklara cesaret, umut ve kardeşlik hikâyesi olarak aktarılmış.
Günümüze dek süregelen bu hikâyenin en güzel yanı, sevginin ve umudun ışığının hiçbir zaman sönmemesi ve her zorluğun, bir araya gelip birlikte çalışarak aşılabileceğinin hatırlatıcısı olmasıymış.
Ve şimdi anladınız mı neden hikâyelerin hep "ve sonunda mutlu sonla biter" dediğini? Çünkü her masal, bize iyimserliğin mucizesini ve hayatın en karanlık anlarında bile umudu kaybetmememiz gerektiğini anımsatır.
Ve evet, onlar uzun ve neşe dolu bir ömür sürdüler.
Arkadaşlarınla Paylaş