Kocaman, yemyeşil ormanların olduğu, masmavi bir gökyüzünün her daim ağaçların üzerinde parladığı huzurlu bir diyarda, tüm hayvanların ve insanların barış içinde yaşadığı bir köy varmış. Bu köyde yaşayan herkes birbiriyle yardımlaşır, en küçük işlerini bile birlikte yapmaktan büyük bir keyif alırlarmış. Köyün en bilge yaşlısı olan dede Turgut, her gün gençlere, çocuklara iyiliğin ne kadar değerli olduğunu anlatırmış. Çünkü dede Turgut bilirmiş ki, kalpten gelen gerçek bir iyilik hem insanı hem de çevresini güzelleştirirmiş.
Bir gün, köyde yaşayan Minik Ali adında 6 yaşında bir çocuk varmış. Ali, kocaman gözleriyle etrafı merakla inceleyen, sevgi dolu bir çocukmuş. En sevdiği şey, annesiyle babasına yardım etmek, köydeki yaşlıların ev işlerine yardım etmekmiş.
Ne zaman biri yardıma ihtiyacı olsa, Ali hemen oradaymış. Ancak Ali, iyilik yaparken sadece çevresindekilere yardım etmekle yetinmez, doğaya da yardım etmek istermiş. Bir gün, ormanda gezerken yuvadan düşmüş bir yavru kuş bulmuş. Kuş kanadını incitmiş ve uçmakta zorlanıyormuş. Ali, yavru kuşu dikkatlice eline almış, “Merak etme küçük kuş, ben sana yardım edeceğim,” demiş ve yavru kuşu evine götürmüş.
Ali’nin annesi, yaralı kuşu görünce ona nasıl yardım edebileceklerini anlatmış. Ali ve annesi, kuşun yarasını temizleyip ona sıcak bir yuva hazırlamışlar. Yavru kuş birkaç gün Ali’nin evinde kalmış ve iyileşmiş. Günler geçtikçe yavru kuş kanadını tekrar kullanabilir hale gelmiş. Ali, kuşu doğaya geri bırakacağı gün ona şöyle demiş: “İyilik yapmak kalpten gelir, sen de bir gün yardıma ihtiyacı olan başka birine yardım edersin, değil mi?” Kuş, minik kanatlarını çırparak gökyüzüne doğru süzülmüş, sanki Ali’ye teşekkür edermiş gibi bir çığlık atarak uçup gitmiş.
O günden sonra Ali, her sabah ormana gider, etrafı incelermiş. Bir gün, ormanda dolaşırken küçük bir çakalın kuyruğuna bir diken battığını görmüş. Çakal, acı içinde kuyruğunu sallayıp inliyormuş. Ali hemen çakalın yanına gitmiş, “Merak etme, sana yardım edeceğim,” diyerek dikenli kuyruğa dikkatlice bakmış. Diken çok ince ve uzunmuş ama Ali yılmamış, sakin bir şekilde dikenin ucunu bulup çıkarmayı başarmış. Çakal minnetle Ali’ye bakmış, kuyruğunu sallayarak ormana doğru sevinçle koşmuş.
Ali’nin bu yardımları köyde konuşulmaya başlamış. Herkes onun yardımlaşmayı, iyilik yapmayı ne kadar sevdiğini görüp gururlanmış. Hatta dede Turgut bir gün ona “Senin gibi iyi yürekli bir çocuğumuz olduğu için çok şanslıyız, Ali,” demiş ve ona eski bir hikaye anlatmaya başlamış:
“Evvel zaman içinde, iyiliğin kıymetini bilen bir kral yaşarmış. Bu kral, etrafındaki insanlara her gün iyilik yapar, onlara yardım eder, ihtiyaçlarını karşılamaktan mutluluk duyardı. Bir gün kral, yaşlı bir dilenciyle karşılaşmış. Dilenci, kraldan yiyecek ve su istemiş. Kral ise ona yalnızca yiyecek değil, kalacak bir yer ve kıyafet de vermiş. Dilenci, krala minnetle bakmış ve ona şöyle demiş: ‘İyilik yapmak, büyüyen bir tohum gibidir. Bir gün sana dönüp gelir.’ Kral o günden sonra da yaptığı iyiliklere devam etmiş ve bir gün gerçekten zor bir duruma düştüğünde, köydeki herkes ona yardım etmiş. Bu yüzden, iyilik yapmak kalpten gelir ve er geç sana geri döner, Ali.”
Ali, dede Turgut’un anlattığı bu hikayeyi çok beğenmiş ve o günden sonra her gün daha fazla iyilik yapmak için yollar aramış. Günler geçtikçe Ali’nin yaptığı iyiliklerin ünü tüm köyde yayılmış. Onun sayesinde köyde yaşayan çocuklar da iyilik yapmayı öğrenmiş ve yardıma ihtiyacı olan herkese yardım etmeye başlamışlar. Küçük Ali’nin iyilik dolu kalbi köydeki diğer çocuklara da ilham kaynağı olmuş. Herkes ona “İyilik Elçisi Ali” demeye başlamış.
Bir gün, köyde büyük bir fırtına çıkmış. Rüzgar şiddetle eserken köydeki bazı ağaçlar devrilmiş, evlerin bazıları zarar görmüş. Ali, fırtınanın hemen ardından ormana gitmiş. Orada büyük bir sincap ağacının devrildiğini ve yuvasındaki yavru sincapların tehlikede olduğunu fark etmiş. Ali, hiç düşünmeden yavru sincapları tek tek alıp güvenli bir yere taşımış. Köydeki diğer çocuklar da ona yardım etmiş ve birlikte yuvasız kalan hayvanları koruyacak yeni yerler bulmuşlar.
Köy halkı bu yardımlaşmayı görünce çok etkilenmiş. Herkes Ali ve arkadaşlarının ne kadar iyi yürekli olduğunu konuşmaya başlamış. Dede Turgut ise bu duruma çok sevinmiş, çünkü köydeki iyilik tohumları Ali sayesinde filizlenmişti.
Günler geçtikçe köydeki herkes, Ali’nin yaptığı iyiliklerden ilham alarak birbirine daha fazla yardım etmeye başlamış. Herkes komşusuna destek olmuş, köydeki yaşlıların işlerini kolaylaştırmak için el birliğiyle çalışmışlar. Ali’nin iyi kalbi ve yardımseverliği sayesinde köy, eskisinden de huzurlu ve mutlu bir yer haline gelmiş.
Ve işte böyle, Minik Ali’nin kalpten gelen yardımları, köyde bir iyilik dalgası başlatmış ve bu dalga tüm köyde yayılmaya devam etmiş. Köydeki herkes, iyiliğin değerini bir kez daha anlamış ve yardımlaşmanın, dostluğun gücünü keşfetmiş. Ali ve köydeki çocuklar, iyiliğin en büyük sihir olduğunu, bir kişinin yaptığı iyiliğin tüm köyü güzelleştirebileceğini göstererek mutlu bir hayat sürmüşler.
Bu masal da böylece, tüm kalpleri sevgiyle dolan mutlu bir köyün hikayesi olarak sona ermiş.
Arkadaşlarınla Paylaş