Uyku Perisi Luna ve Yıldızlar Ülkesi
Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, güzel mi güzel bir köy varmış. Bu köyde herkes gün boyunca çalışır, akşam olunca da erkenden uyuyarak tatlı rüyalara dalarmış. Köyün en tatlı çocuklarından biri olan Defne, uyku vaktini pek sevmezmiş. Oyun oynamayı, hayaller kurmayı ve yıldızları izlemeyi daha çok severmiş. Ama annesi her akşam, "Defne, uyku zamanı geldi. Tatlı rüyalar seni bekliyor," dediğinde Defne yüzünü asar, yatağına gitmek istemezmiş.
Bir gün, Defne yine yatağına yatmak istemiyor, oyuncaklarıyla oynamaya devam ediyormuş. Annesi ışığı kapatıp odadan çıkınca Defne yorganını başına çekmiş ve kendi kendine mırıldanmış: "Ah, keşke uyumasam da hep oyun oynayabilsem. Uyku da neymiş ki zaten?"
Tam o sırada odanın içi hafifçe parlamış. Defne şaşkınlıkla gözlerini ovuşturmuş ve bir de ne görsün? Küçük, pırıl pırıl parlayan bir peri, havada süzülerek yanına geliyormuş! Perinin üzerine bir yıldız ışığı gibi parlayan bir elbise giymiş, saçlarıysa ay ışığı kadar parlakmış.
"Merhaba, Defne!" demiş peri, incecik bir sesle. "Ben Uyku Perisi Luna. Seni yıldızlı bir maceraya davet etmeye geldim!"
Defne, hem şaşkın hem de heyecanlı bir şekilde, "Yıldızlı bir macera mı? Gerçekten mi?" diye sormuş.
"Elbette," demiş Luna, gülümseyerek. "Ama bunun için önce gözlerini kapatıp derin bir nefes alman gerekiyor. Hazır mısın?"
Defne, merakına yenik düşmüş. "Peki," demiş ve gözlerini kapatmış. Derin bir nefes alıp hayal kurmayı denemiş.
Bir anda kendini bambaşka bir yerde bulmuş! Gözlerini açtığında etrafında ışıl ışıl parlayan yıldızlar, rengârenk bulutlar ve altın rengi bir yol uzanıyormuş. Defne'nin yanında Luna da varmış. Elindeki küçük sihirli değneğiyle Defne'ye gülümsemiş.
"Burası Yıldızlar Ülkesi," demiş Luna. "Burada uykunun sihirli gücünü keşfedeceksin! Hazır mısın, küçük dostum?"
Defne, etrafına hayranlıkla bakarak, "Hazırım!" diye bağırmış.
Luna, sihirli değneğini sallamış ve ikisi birden altın rengi yolda yürümeye başlamışlar. Yol boyunca Defne, birbirinden ilginç şeyler görmüş. Gökyüzünde kocaman pamuk şekeri gibi bulutlar varmış ve bu bulutların üzerinde minik yıldız çocuklar oturuyormuş. Yıldız çocuklar, ellerindeki fırçalarla gökyüzüne resimler çiziyormuş. Bir tanesi bir kuş resmi yapıyor, diğeri bir çiçek boyuyormuş.
"Onlar kim, Luna?" diye sormuş Defne.
"Onlar yıldız çocuklar," demiş Luna. "Geceleri gökyüzünü süslemek için çalışırlar. Ama onların da dinlenmeye ihtiyacı var. Eğer uyumazlarsa hem resim çizmeye enerjileri kalmaz hem de yıldız ışıkları söner."
Defne, şaşkınlıkla, "Yıldız ışıkları söner mi?" diye sormuş.
"Elbette," demiş Luna. "Uyku sadece insanlar için değil, yıldızlar için bile çok önemli. Çünkü uyku, herkese enerji verir ve hayal gücünü geliştirir."
Bunu duyan Defne, düşüncelere dalmış. "Demek uyumazsak enerjimiz biter," diye mırıldanmış.
Altın yolda yürümeye devam ederken karşılarına devasa bir saat çıkmış. Bu saat, rengârenk taşlarla süslenmiş ve her bir taş farklı bir zamanı gösteriyormuş. Saatin içinden bir ses gelmiş: "Tik tak, tik tak! Uyku zamanı yaklaşıyor!"
Luna, Defne'ye dönerek, "Bu, Uyku Saati," demiş. "Her çocuğun uykusunun geldiğini hatırlatır. Çünkü bedenimiz dinlenmeye ihtiyaç duyar."
Defne, saate bakarak, "Ama ben hep oyun oynamak istiyorum. Uyumadan da oynayamaz mıyım?" diye sormuş.
Luna, gülerek, "O zaman bir sonraki durağımıza gidelim," demiş.
Birlikte altın yoldan devam etmişler ve bir süre sonra büyük bir ormana gelmişler. Bu orman, sıradan bir orman değilmiş. Ağaçların yaprakları pırıl pırıl yıldız gibi parlıyormuş. Ormanın içinde minik hayvanlar koşturuyor, kuşlar şarkılar söylüyormuş. Ama dikkat çekici bir şey varmış: Hayvanlar bir süre oynuyor, sonra uyuyormuş.
"Bak, Defne," demiş Luna. "Hayvanlar da uyuyor. Çünkü uyumazlarsa büyüyemezler ve daha güçlü olamazlar. Uyku, büyümek için de çok önemli."
Defne, bir tavşanın uykuya dalışını izlerken, "Büyümek için mi?" diye sormuş.
"Evet," demiş Luna. "Sen de uyurken büyüyor, güçleniyor ve sağlıklı oluyorsun. Ayrıca güzel rüyalar görerek hayal gücünü geliştiriyorsun."
Defne, Luna'nın söylediklerini düşünmüş. "Demek uyumak hem eğlenceli hem de faydalı," diye mırıldanmış.
Luna, Defne'ye gülümseyerek, "Hadi, şimdi seni Rüya Bahçesi'ne götüreyim," demiş.
Birlikte yolculuklarına devam etmişler ve sonunda Rüya Bahçesi'ne varmışlar. Burası, rengârenk çiçeklerle dolu bir yerdi. Ama çiçeklerin diğer çiçeklerden farkı, her birinin bir rüya taşımasıymış. Çiçeklerin içinde minik hikâyeler varmış ve bu hikâyeler çocukların rüyalarına misafir oluyormuş.
Defne, bir çiçeği koklamış ve aniden kendini bir lunaparkta bulmuş. Lunaparkta pamuk şeker yiyen çocuklar, dönme dolaba binen aileler varmış. Her şey o kadar eğlenceliymiş ki Defne kahkahalarla gülmeye başlamış. Bir süre sonra Luna'nın sesiyle kendine gelmiş.
"Rüyalarda istediğin her şeyi yapabilirsin," demiş Luna. "Bu yüzden uyku, hayal gücünü besler ve seni mutlu eder."
Defne, Luna'nın elini tutarak, "Sanırım uyumayı sevmeye başladım," demiş.
Luna, sihirli değneğini sallamış ve Defne'yi tekrar odasına geri getirmiş. "Artık uyumanın ne kadar önemli olduğunu biliyorsun," demiş Luna. "Her gece gözlerini kapattığında, Yıldızlar Ülkesi'ne geri dönebilirsin."
Defne, yatağına uzanmış ve gülümseyerek, "Teşekkür ederim, Luna," demiş. "Artık uyumaktan korkmuyorum. Tatlı rüyalar görmek için sabırsızlanıyorum!"
O günden sonra Defne, her gece yatağına mutlu bir şekilde gider ve gözlerini kapatarak Yıldızlar Ülkesi'ne doğru hayallere dalarmış. Ve Luna, her gece gökyüzünde parlayan yıldızların arasında Defne'yi izler, ona tatlı rüyalar gönderirmiş.
Gökten üç elma düşmüş Biri bu masalı dinleyen çocukların başına, biri masalı anlatanın kalbine, biri de Uyku Perisi Luna'nın ışıl ışıl dünyasına...
Arkadaşlarınla Paylaş