

Bir varmış bir yokmuş, uzak diyarların birinde, pırıltılı yıldızlarla süslü güzel bir dünya varmış. Bu dünyada, küçük Lunice adında neşeli ve meraklı bir kız çocuğu yaşarmış. Lunice, geceleri annesinin anlattığı uyku masallarını dinlemeyi çok severmiş ama bir gece, uyumadan önce, annesi ona öyle güzel bir hikaye anlatmış ki, Lunice hayal gücünün kapılarını ardına kadar açan bir maceraya atılmaya karar vermiş.
O gece, uykuya dalmadan önce, Lunice yıldızlı penceresinden dışarı bakarken, gökyüzünde parıldayan milyonlarca yıldız arasında özel bir ışığı fark etmiş. Bu ışık, adeta ona gülümsüyor gibiymiş. Merakı iyice artan Lunice, ışığın peşinden gitmeye karar vermiş. Yumuşak yastığına veda edip, odasındaki sihirli battaniyeye sarındıktan sonra, kendini rüya diyarına doğru inanılmaz bir yolculuk yaparken bulmuş.

Rüyasında, Lunice kendini kocaman ve renkli çiçeklerle bezeli, tatlı meyve kokularının etrafa yayıldığı, masmavi gökyüzüne sahip bir ormanda bulmuş. Ormanda, konuşan hayvanlar, neşeli ağaçlar ve cıvıl cıvıl kuşlar varmış. Yol boyunca, Lunice, karşısına çıkan konuşkan bir tavşanla dost olmuş. Tavşanın adı Zıpır’mış. Zıpır, Lunice’e ormanın sırlarını anlatırken ona her bir çiçeğin, her bir ağaç yaprağının kendine has bir hikayesi olduğunu söylemiş. “Bak Lunice,” demiş Zıpır, “bu orman, hem cesaretin hem de hayal gücünün sihirli dünyasıdır. Burada her şey mümkündür ve her adımın kendini keşfetmenin yeni bir yolu olur.”
Lunice, Zıpır’la birlikte ormanın derinliklerine ilerlemiş. Yolda, yaşlı ama bilge görünümlü bir kaplumbağa ile karşılaşmışlar. Kaplumbağa yavaş adımlarla yürürken, Lunice’e sabrın ve emek vermenin önemini anlatmış. “Her şeyin aceleye getirilemeyeceğini, her adımın kendi güzelliğini taşıdığını unutma,” demiş kaplumbağa yavaşça. Lunice, kaplumbağanın sözlerini dinlerken, doğanın derinliklerinde dinlenmenin, hayal kurmanın ve yavaşça hayatın tadını çıkarmanın ne kadar kıymetli olduğunu anlamış.

Ormanın derinliklerinde ilerlerken, Lunice ve yeni arkadaşları karşılarına bir nehir çıkarmış. Nehrin kenarında, su yüzeyinde parlayan minik yansımalar, sanki başka bir dünyanın kapılarını aralıyormuş gibiymiş. Bu nehrin adının “Hayal Nehri” olduğu söylenirmiş. Hayal Nehri, rüyaların ve dileklerin gerçekleşmesi için bir yolculuğa çıkaranların uğrak noktasıymış. Lunice, nehrin kenarında durup suya dokunmuş suyun serinliği ve berraklığı ona, her zaman unutulmaması gereken küçük mucizelerin farkına varmasını sağlamış.
Nehrin kenarından geçerken, çevresindeki minik ışık pırıltıları birden hareketlenmiş ve gökyüzüne doğru sıçrayan küçük ateşböceklerine dönüşmüş. Ateşböcekleri, Lunice’e yaşamın içinde ne kadar da renkli ve canlı unsurların olduğunu göstermiş. Her biri, minik mucizeler ve umut dolu hikayeler fısıldarcasına yanıp sönüyormuş. Lunice, bu ışık gösterisi karşısında büyülenmiş her bir parıltıda sevginin, dostluğun ve iyiliğin simgelerini görmüş.

Yolculuklarına devam eden Lunice ve Zıpır, sonunda ormanın en yüksek tepesine ulaşmışlar. Oradan, geniş ufuklar, masmavi gökyüzü ve parlayan yıldızlar göz kamaştırıcı bir şekilde sergileniyormuş. Tepede, dev bir ayışığı figürü onları bekliyormuş. Bu, Ay Prensesi’ymiş. Ay Prensesi, Lunice ve arkadaşlarına hoş geldiniz diyerek, onlara evrenin sırlarını anlatmaya başlamış. “Her gece gökyüzünde parıldayan yıldızlar, sevgi, umut ve hayallerle doludur. Eğer kalbini dinlersen, her yıldız sana kendi masalını anlatır.” demiş Ay Prensesi. Lunice, Ay Prensesi’nin bu sözleriyle, her gecenin bir masal barındırdığını, uyku zamanının hatta hayatın en güzel anılarından biri olabileceğini öğrenmiş.

Ay Prensesi, Lunice ve arkadaşlarını, ormanın gizemli köşelerindeki küçük mucizelerle tanıştırmış. Bir ağacın dalında, rengârenk meyvelerle dolu minik kuş yuvaları, yerde saklı duran, parıltılı taşlar ve kocaman bir çiçeğin kalbinde gizlenmiş, melodik ezgiler çıkaran minik peri grupları varmış. Her şey, Lunice’in gözünde büyüleyici bir şekilde canlanıyor, ona evrenin ne kadar zengin ve gizemli olduğunu gösteriyormuş. Lunice, bu deneyimler sayesinde hayal gücünün sınır tanımadığını, yeni şeyler öğrendikçe dünyasının daha da renkleneceğini fark etmiş.

Zaman, rüyanın derinliklerinde akıp giderken, Lunice evine dönme vaktinin geldiğini anlamış. Zıpır ve diğer yeni arkadaşları ona veda ederken, “Her zaman hatırla, Lunice, sen de bu ormanın parlayan bir yıldızı gibisin. Kalbinin güzelliği ve öğrenmeye olan merakınla, her yerde sihir yaratabilirsin,” demişler. Lunice, bu sözleri kalbine kazıyarak, bir kez daha yaşamın ne kadar değerli ve anlamlı olduğunu idrak etmiş.

Yavaşça uyanmaya başlayan Lunice, rüyasındaki tüm güzellikleri hatırlayarak, gerçek dünyaya geri dönmüş. Etrafında hâlâ o sıcak, güven dolu his ve yeni öğretilmiş dersler vardı. Annesi, pencereden gelen sabah ışıkları ve kuş cıvıltıları arasında uyandığında, Lunice’in yüzünde kocaman bir gülümseme varmış. Kalbindeki o uyku masalının izleri, ona gün boyunca yardımcı olacak, yeni maceralara atılmak için cesaret verecekmiş.

O günden sonra Lunice, her gece yatmadan evvel kendine yeni maceralar hayal etmeyi sürdürmüş. Artık o, hayal gücünün enağı olarak, öğretilerle dolu uroş masalların kapısını ardına kadar açan bir kahraman olmuş. Gün içinde öğrendiği her yeni şey, onun hayal dünyasında bir bahar çiçeği gibi açıyormuş her karşılaştığı zorluk, Ay Prensesi’nin sözleriyle hafiflemiş, çünkü Lunice artık biliyormuş ki, sevgi, sabır, dostluk ve hayal gücü dünyayı aydınlatan en güçlü ışıktır.

Ve böylece, küçük Lunice’in macerası, geceyi seven diğer çocukların da kalplerinde umut ve neşe uyandırarak, her gece uykuya dalmadan önce hatırlayabilecekleri güzelliklerle dolu masallar halini almış. Her nefeste, yıldızların, ayın ve ormandaki sırrın canlı birer hatırası olarak kalmış Lunice ve arkadaşlarının hikayesi dilden dile, nesilden nesile aktarılan, sonsuza kadar sürecek bir peri masalı olarak kalmış. Böylece herkes, uyku vakti geldiğinde, parlayan umutlara ve sıcak hayallere sarılarak gökyüzüne bakar, geceyi sevgi ve merakla kucaklarmış.

Masal burada sona ermiş, ama rüyaların sıcak ışığı her zaman kalplerde yaşamaya devam etmiş. Hem her birimiz, içimizde taşıdığımız hayal gücüyle, kendi masallarımızı yazabilecek güce sahip olduğumuzu unutmamalıyız. Çünkü masallar gerçek olur yeter ki yüreklerimizde hissedelim, sevgiyle büyütelim ve her gece uykuya dalmadan önce, dünyanın bir parçası olduğumuzu bilerek huzur içinde uykuya dalalım. Ve böylece, mutlu sonla biten her uyku masalı, yeni bir günün, yeni umutların ve sevginin habercisi olarak kalplerde ebediyen yaşarmış.
Arkadaşlarınla Paylaş