Bir varmış, bir yokmuş. Uzak diyarlarda, yüksek dağlarla çevrili, masmavi denizlere bakan büyük bir krallık varmış. Bu krallık, herkesin barış içinde yaşadığı, doğanın ve hayvanların huzurla dolu olduğu bir yerdi. Krallığın en büyük özelliklerinden biri ise, üç güzel ve akıllı prensesi olmasıymış. Bu üç prensesin adları, Işıl, Yıldız ve Deniz’miş.
Prenses Işıl en büyük olanıymış ve herkes onun zekâsına hayran kalırmış. Kitaplar okumayı, yeni bilgiler öğrenmeyi çok severmiş. Her zaman nasıl daha iyi bir lider olabileceğini düşünür ve krallığa faydalı olacak projeler geliştirirmiş. Orta prenses Yıldız ise çok cesurmuş. Maceralara atılmayı, krallığı korumak için yapılan eğitimlere katılmayı çok severmiş. Herkes onun cesaretine ve kararlılığına hayran kalırmış. En küçük prenses Deniz ise krallığın en sevgi dolu prensesiymiş. Hayvanlarla, bitkilerle ve doğayla konuşmayı başardığı söylenirmiş. Herkes onu yardımseverliği ve nazikliği ile tanırmış.
Krallıkta her şey yolunda giderken bir gün, krallığın en yüksek dağından kötü bir haber gelmiş. Bu dağın zirvesinde büyük bir fırtına başlamış ve fırtına her geçen gün daha da güçlenmiş. Rüzgârlar o kadar sert esiyormuş ki, dağın çevresinde yaşayan köylüler evlerini terk etmek zorunda kalmış. Fırtınanın nedeni bilinmiyormuş ve kral çok endişelenmiş. Çünkü bu fırtına devam ederse, krallığın mahsulleri zarar görecek ve insanlar aç kalacakmış.
Kral, krallığını kurtarmak için ne yapacağını düşünürken, üç prenses babalarının yanına gelmiş. "Baba," demiş Işıl, "Krallığımızın bu fırtınadan kurtulması için bir çözüm bulabiliriz. Kitaplarda doğa olaylarıyla ilgili çok şey okudum. Bu fırtınanın bir sebebi olmalı ve biz bunu çözebiliriz."
Yıldız hemen atılmış, "Babacığım, biz birlikte bu sorunun üstesinden gelebiliriz. Cesaretimizi ve zekâmızı birleştirirsek, krallığımızı bu fırtınadan kurtarabiliriz."
Deniz ise, "Ben doğayla konuşabilirim," demiş. "Fırtınanın başladığı dağa gitmemiz gerek. Orada neyin yanlış olduğunu anlayabiliriz."
Kral, kızlarının kararlılığına hayran kalmış ve onlara güvenmiş. "Eğer bunu yapabileceğinizi düşünüyorsanız, size inanıyorum," demiş. "Ama dikkatli olun. Bu fırtına çok tehlikeli. Size en güvenilir askerlerimi göndereceğim."
Fakat prensesler, askerler olmadan gitmek istemişler. "Bu bizim görevimiz," demiş Işıl. "Biz üçümüz birlikte, bu fırtınanın üstesinden geleceğiz."
Ertesi gün, üç prenses yanlarına biraz erzak alarak dağa doğru yola çıkmışlar. Yolculuk uzun ve zorluymuş. Fırtına yüzünden yollar çamurla kaplanmış, rüzgârlar ağaç dallarını kırmış. Ama prensesler kararlıymış. Birbirlerine yardım ederek, cesurca yollarına devam etmişler.
İlk önce dağın eteklerinde yaşayan köylülere ulaşmışlar. Köylüler, prensesleri görünce çok şaşırmış. "Prenseslerim," demiş köylüler, "bu fırtına her geçen gün daha da kötüleşiyor. Neredeyse evlerimizi kaybedeceğiz. Lütfen bize yardım edin!"
Işıl, köylülerle konuşmuş ve onların söylediklerini dikkatle dinlemiş. "Bu fırtınanın kaynağını bulacağız," demiş. "Ama önce sizin güvende olmanız gerekiyor. Evlerinizi daha sağlam hale getirmek için ne yapabileceğimizi düşünelim."
Yıldız, köylülerin evlerini rüzgârdan korumak için ağaç dallarından barikatlar kurmalarına yardım etmiş. Deniz ise, ormandaki hayvanlarla konuşarak, köylülere yardım edebilecek hayvanları organize etmiş. Kısa sürede, köylüler prenseslerin yardımıyla daha güvenli evlere sahip olmuşlar. Fakat prensesler henüz fırtınanın sebebini bulamamışlar.
Prensesler yolculuklarına devam etmişler. Dağın zirvesine yaklaştıkça fırtına daha da şiddetlenmiş. Rüzgârlar o kadar kuvvetli esiyormuş ki, adım atmak bile zorlaşmış. Tam o sırada prensesler büyük bir mağara görmüşler. Bu mağara, fırtınanın başladığı yere çok yakınmış. Prensesler, mağaraya doğru ilerlemişler.
Mağaranın içinde yaşlı bir bilge oturuyormuş. Bilge, onları görünce şaşırmış ama aynı zamanda gülümsemiş. "Hoş geldiniz, prensesler," demiş. "Bu fırtınanın sırrını çözmeye mi geldiniz?"
Işıl, bilgeye yaklaşarak, "Bu fırtına krallığımıza büyük zarar veriyor," demiş. "Onu durdurmanın bir yolunu biliyor musunuz?"
Bilge, "Evet," demiş. "Bu fırtınayı, dağın ruhu yaratıyor. Dağın ruhu, insanların doğaya zarar vermesinden dolayı çok üzgün. Ormanları kestiler, hayvanları kovdular ve dağın dengesini bozdular. Eğer doğaya zarar vermeye devam ederlerse, bu fırtına da durmayacak."
Deniz hemen atılmış, "Biz doğayı yeniden koruma sözü veririz. Hayvanlar ve insanlar birlikte huzur içinde yaşayabilirler."
Yıldız ise cesurca demiş ki, "Biz bu sözü herkese ulaştıracağız. Doğayı koruyacağız ve barışı sağlayacağız."
Bilge, prenseslerin kararlılığını görünce başını sallamış. "Eğer bu sözü tutarsanız, dağın ruhu size yardım edecektir. Ama unutmayın, sözler kadar eylemler de önemlidir. Doğayı korumak için herkese örnek olmalısınız."
Prensesler bilgeden ayrılarak dağın zirvesine çıkmışlar. Zirveye vardıklarında, büyük bir taşın üzerinde oturan dağın ruhunu görmüşler. Dağın ruhu, güçlü ve heybetli bir varlıkmış ama gözleri üzüntü doluymuş. Işıl, Yıldız ve Deniz, ona yaklaşarak, doğayı koruma sözlerini vermişler. Dağın ruhu, onların içtenliğini hissetmiş ve fırtına yavaş yavaş dinmeye başlamış.
Dağın ruhu onlara demiş ki, "Eğer verdiğiniz sözü tutarsanız, bu fırtına geri dönmeyecek. Ama doğaya zarar verilirse, daha büyük felaketlerle karşılaşabilirsiniz."
Prensesler bu uyarıyı ciddiye almışlar ve krallıklarına geri dönmüşler. Döndüklerinde, köylülere, soylulara ve bütün halka doğayı korumanın önemini anlatmışlar. Ağaç dikme kampanyaları başlatmışlar, hayvanlar için güvenli alanlar oluşturmuşlar. Köylüler ve soylular, prenseslerin bu çabalarına katılmışlar ve kısa sürede krallık, doğa ile uyum içinde yaşayan bir yer haline gelmiş.
Prensesler, babaları kralın karşısına geçip başarılarını anlatmışlar. Kral, kızlarıyla gurur duymuş ve onlara teşekkür etmiş. "Siz sadece krallığımızı kurtarmadınız," demiş kral. "Aynı zamanda bize, doğayı korumanın ne kadar önemli olduğunu öğrettiniz."
Böylece krallık, prenseslerin liderliğinde daha mutlu, huzurlu ve doğa ile dost bir yer haline gelmiş. Işıl, Yıldız ve Deniz, halklarıyla birlikte uzun yıllar barış içinde yaşamışlar ve krallıklarına bilgelikleri, cesaretleri ve sevgileriyle hükmetmişler.
Ve masalımız burada mutlu sonla bitmiş.
Arkadaşlarınla Paylaş