

Bir varmış bir yokmuş, uzak diyarların birinde, Ay Işığı Ormanı isminde, geceleyin parıldayan, sihirli bir orman varmış. Bu ormanda ağaçlar gümüş rengi yapraklar saçarken, minik hayvanlar göz kırpar, yıldızlar ise gökyüzünde dans edermiş. İşte bu ormanda, minik Tavşan Pufi adında, kocaman meraklı gözleri ve yumuşacık beyaz tüyleri olan bir tavşan yaşarmış. Pufi’nin aklında hep “Daha neler var?” sorusu dolaşır, ormandaki her ağaç, çiçek ve nehrin sırrını öğrenmek istermiş.
Bir gece, Pufi kendi kulübesinde yaramaz ay ışığının pencereden içeri sızmasıyla uyandığında, kalbi heyecanla çarpmış. O gece, ormanda normalden daha parlak bir ay varmış adeta bütün ormanı bir masal kitabının içine taşırmış gibi görünüyormuş. Pufi hemen kararlıymış “Ben de bu sihrin sırrını öğrenmek istiyorum” diye düşünmüş. Minik tavşan, annesinin kendisine her zaman anlatmış olduğu, gece gerçekleşen gizemli Ay Işığı Yolculuğu’nun varlığını hatırlamış. Bu yolculuk, cesaretli ve meraklı hayvanların ay ışığının izini sürüp, ormanın en derin, en gizemli yerine gitmeleriyle gerçekleşirmiş ve orada saklı olan, eski bir bilgelik hediye edilirmiş.

Pufi, sırt çantasına biraz nane yaprağı, minik havuç ve sevdiği kestane kurabiyelerinden doldurduğu sepetini alarak yola koyulmuş. Yürürken karşısına, deniz kestanesi gibi parıldayan, sevimli bir sincap çıkmış. “Nereye gidiyorsun, Pufi?” diye sormuş sincap, adı Şimşek olan bu sincap, ormanın en hızlısıymış. “Gökyüzündeki o parlak ay ışığının sırrını keşfetmek için!” demiş Pufi. Şimşek, hemen eşlik etmek istemiş, çünkü o da her zaman yeni maceralara atılmayı severmiş. Böylece birlikte, ormanın derinliklerine doğru maceralı bir yürüyüşe başlamışlar.
Adım adım ilerledikçe, yol kenarındaki çiçekler dans eder gibi sallanır, gecenin serin esintisi ise yapraklara fısıldarmış sanki “Merak etme, her şey yerli yerinde” diyormuş. İki arkadaş, Yumuşak Kanat adındaki, zarif ve renkli bir kelebeğin de kendilerine katıldığını görmüş. Yumuşak Kanat, gökkuşağında beliren bir ışık gibi, onlara yol göstermeye gelmiş. O, ifadesiyle “Ayrıcalıklı ve cesur kalpler için, bu ormanda her adım yeni bir keşif demektir” demiş, küçük dostlar birbirine hayranlıkla bakmışlar.

Yürüyüşleri sırasında, ormanın derinliklerinde, minik su birikintilerinde oynayan su perileriyle karşılaşmışlar. Bu periler, gümüş su damlalarından oluşan minik bedenleriyle nehrin kenarında nazlı nazlı dolaşıyormuş. Su perilerinden biri, sevimli sesiyle, “Gökteki ayın, sihrini sabah rüzgarına fısıldayan yıldızlara anlattığı söylenirmiş” demiş. Bu sözler, Pufi’nin kalbinde heyecan ve umut alevi yakmış. Artık, yolculuğun hem eğlenceli hem de öğretici yönleri olduğuna inanmışlar.
Derken, ormanın en yaşlı ağacının altına vardıklarında, yerde parıldayan bir taş bulmuşlar. Taş, ay ışığının altında adeta hayat bulur, ışıl ışıl parıldarmış. Taşın kenarında beliren bilge Kaplumbağa Duru, “Bu taş, Ay Işığı Taşı’dır. Efsaneye göre bu taş, ormanın kalbindeki en derin sırrı saklar. Onu bulan, sabrın ve dostluğun önemini anlamış demektir” diye konuşmuş. Pufi, Şimşek ve Yumuşak Kanat, dikkatle Duru’nun anlattıklarını dinlemişler. Duru, onlara “Uğruna uzun bir yolculuk yaptığınız bu an, artık kalbinizde taşıdığınız sevgi, sabır ve cesaretin gerçek değerini öğrenmeniz için bir işarettir” diyerek gülümsemiş.

Kaplumbağa Duru’nun rehberliğinde, üç arkadaş Ay Işığı Taşı’nın sırlarını çözmek üzere ormanın en gizemli yolunu takip etmeye başlamışlar. Yolda, bulutlardan süzülen silüetler, uzak diyarlardan gelen melodik kuş sesleri ve rüzgarın tatlı esintileri eşlik ediyormuş. Bu anlarda, Pufi kendine sormuş: “Gerçek cesaret, yeni şeyler öğrenmek ve bunları paylaşmak mıdır?” Annesinin ona her zaman söylediği sözler aklına gelmiş “İyilik ve merak, en büyük güçlerdir” diyordu. İşte o an, Pufi kalbinde bir ışık yanmış artık gerçek cesareti keşfetmişti.

Yolculukları sırasında, küçük dostlarımız karşılarına çıkan her engeli, birbirlerine destek olarak aşmışlar. Bir geçitte, devasa kayanın altında sıkışıp kalmış bir küçük fare, onlara yardım istemiş. Pufi, hemen küçük fareyi kurtarmış ve ona yardımı dokunmuş. Bu olay, Şimşek ve Yumuşak Kanat’ın da kalplerinde sıcaklık yaratmış. Hep birlikte, “Dostluk en büyük sihirdir” diye düşünmüşler. Böylece, her adımda yeni bir bilgi öğrenmeye, her karşıladıkları yaratıkla yeni bir dostluk kurmaya devam etmişler.

Sonunda, yolculuklarının sonunda, Ay Işığı Taşı’nın saklı olduğu, yumuşacık yosunlarla kaplanmış eski bir tapınak bulmuşlar. Tapınağın kapısının üzerinde, yıldız tozuyla süslenmiş eski yazılar varmış. Yazılar, “Gerçek bilgelik, sevgi, sabır ve dostlukta saklıdır” diyormuş. Pufi ve arkadaşları, tapınağın içine adım attığında, etraflarını saran sıcak ve huzurlu bir hisle karşılaşmışlar. Bu his, her birinin içinde taşıdığı saf sevginin, onların en büyük gücü olduğunu anlatır gibiydi.

Tapınakta ilerlerken, minik bir odada, Ay Işığı Taşı’nın parıltısı daha da yoğunlaşmış. Taşın etrafında, eski bir heykel ve yumuşak bir ışık huzmesi varmış. Heykel, ormanın, hayvanların ve gecenin bilgesini temsil ediyormuş. O anda, Pufi anladı ki yalnızca macera yaşamak değil, aynı zamanda bu macera sayesinde öğrenilenleri de paylaşmak çok önemliymiş. Bilgi, dostluk ve iyilik paylaştıkça çoğalır demiş içinden. Böylece, üç arkadaş hem bu gizli sırrı öğrenmiş, hem de ormanın her köşesindeki güzelliği ve sihri daha derinden anlamışlar.

Ormandan dönme vakti yaklaştığında, Pufi, Şimşek ve Yumuşak Kanat, birbirlerine sıkıca sarılmışlar. Çünkü her biri, hayatlarının en değerli derslerinden birini öğrenmişti: Gerçek güç, birlikte hareket etmekte, merak etmekte ve sevgi ile yaşanmaktaydı. Gecenin ilerleyen saatlerinde, Ay Işığı Ormanı yavaşça sessizleşmiş, yıldızlar bile tatlı bir ninni mırıldanmaya başlamış. Küçük dostlarımız, artık bilmişlerdi ki, her yeni macera, öğrenmenin ve paylaşmanın bir parçasıdır.

Eve döndüklerinde, minik tavşan Pufi, sıcak yuvasına geri sığınıp gözlerini kaparken, gün boyunca yaşadığı sihirli anıları, maceralarını ve öğrendiği değerleri düşünmüş. Dün gece ormanda edindiğim dostluk ve bilgelik, kalbimi her daim ısıtacak demiş kendi kendine. Ve o an Pufi, uykuya dalmadan önce, kalbinde yeni bir umut taşıyarak, Yarın da yeni şeyler öğrenip, dostluklar kuracağım diye fısıldamış. Böylece her şey, sevgiyle, neşeyle ve mutlulukla son bulan bir masal gibi tatlı bir uykuya dalmış.

Küçük dostlarımızın macerası, Ay Işığı Ormanı'nın derinliklerinde, sevginin, bilginin ve dostluğun gücüyle sonsuza dek anlatılacak masallara dönüşmüş. Ve her gece, o parıldayan ayın altında, çocuklar annelerinin kucağında bu masalı dinleyerek, kalplerinde umutla ve neşeyle uykuya dalarmışlar. Masal burada sona ererken, bir de unutulmamalı ki her yeni gün, öğrenilecek yeni şeyler, aranacak yeni maceralar ve kurulacak yeni dostluklarla doludur. Gerçek masallar, her zaman sevgiyle, neşeyle ve birlikte yaşadığımız anılarda saklıdır. Ve unutmayın, sevimli çocuklar, sizler de tıpkı Pufi gibi, ne kadar küçük olursanız olun, yüreğinizde büyüttüğünüz cesaret ve sevgiyle dünyayı aydınlatabilirsiniz.
Arkadaşlarınla Paylaş