Bir varmış, bir yokmuş, uzaklarda yemyeşil ormanlarla çevrili bir köy varmış. Bu köyün adı Mutlu Köyü'ymüş. Adı gibi her yerinde neşe, sevgi ve barış dolu bir köydü burası. Köyde yaşayan herkes birbirine yardım eder, gülümsemeyi asla ihmal etmezmiş. Köyde iki küçük kardeş yaşarmış: Seyfettin ve Selim.
Seyfettin, köyün en cesur çocuklarından biriymiş. En büyük hayali bir gün güçlü bir asker olmak, köyünü ve ülkesini korumakmış. Hep kılıç ve kalkanla oynar, zırh gibi elbiseler giyer ve kendini maceralara hazırlarmış. Küçük kardeşi Selim ise bambaşka bir dünyaya sahipmiş. Selim, hayvanları çok sever, hatta onlarla konuşabilirmiş. Her gün köyün yakınındaki ormana gider, kuşlarla, sincaplarla, tavşanlarla sohbet edermiş. Hayvanların dilinden anlamak onun en büyük yeteneğiymiş. Köyde herkes Selim'in hayvanlarla ne kadar iyi anlaştığını bilirmiş.
Bir gün, Seyfettin ve Selim, güzel bir yaz sabahında ormanda yürüyüşe çıkmışlar. Güneş ağaçların yaprakları arasından süzülüyor, hafif bir esinti etrafta dolaşıyormuş. İki kardeş, ormanın derinliklerinde dolaşırken birden tatlı bir keman sesi duymuşlar. Bu ses o kadar güzelmiş ki adeta ormanın tüm kuşları bu melodiye eşlik ediyormuş.
Seyfettin, sesin geldiği yöne doğru heyecanla koşmaya başlamış. Selim de onu takip etmiş. Biraz ilerledikten sonra küçük bir açıklığa varmışlar ve karşılarında, ince uzun kulaklı, beyaz bir tavşan görmüşler. Bu tavşan, ellerinde bir keman tutuyormuş ve ona bakınca, sanki ormanın ortasında bir konser veriyormuş gibi görünüyormuş. Tavşanın gözleri parlıyormuş, küçük patileriyle kemanı çalarken adeta mutluluğunu etrafa yayıyormuş.
Seyfettin ve Selim, büyülenmiş gibi tavşanın kemanını dinlemeye başlamış. Müzik, içlerini sımsıcak yapmış. Bir süre sonra tavşan keman çalmayı bırakmış ve onlara dönüp gülümsemiş.
“Merhaba!” demiş tavşan, “Ben Maviş. Müzik çalmayı çok severim. Siz de müziği sever misiniz?”
Seyfettin şaşkın bir şekilde cevap vermiş, “Sen... sen gerçekten konuşabiliyor musun? Hem de keman mı çalıyorsun?”
Maviş gülümsemiş, “Evet, çalabiliyorum! Müzik, ormanın ruhunu canlandırır. Ben de herkesi mutlu etmek için keman çalarım.”
Selim heyecanla atılmış, “Harika! Ben hayvanları çok severim ve onlarla konuşabiliyorum ama daha önce hiç keman çalan bir tavşan görmemiştim!”
Maviş, bu iki kardeşle hemen arkadaş olmuş. Üçü birlikte uzun süre sohbet etmişler. Maviş, müziğin gücünü ve herkesi nasıl mutlu edebileceğini anlatmış. Seyfettin ve Selim, Maviş’in bu yeteneğinden çok etkilenmişler ve ona köylerine gelmesini teklif etmişler.
“Seni köyümüze götürelim, köyümüzün halkı da bu harika müziğini duysun! Herkesi mutlu edebilirsin,” demiş Selim.
Maviş sevinerek kabul etmiş, “Elbette! Eğer müziğimle birilerini mutlu edebilirsem, bu benim için en büyük mutluluk olur!”
Böylece Seyfettin, Selim ve Maviş birlikte Mutlu Köyü’ne doğru yola çıkmışlar. Yolda, Maviş sürekli keman çalmış ve bu melodiler onlara eşlik eden kuşlar, sincaplar, kelebekler ve diğer hayvanlarla dolu bir orman yürüyüşü yapmışlar. Yol boyunca her şey daha da güzelleşmiş, sanki ormanın kendisi bile bu müziği dinleyerek canlanmış.
Mutlu Köyü’ne vardıklarında, köyün halkı Maviş’i görünce çok şaşırmış. Tavşanın keman çalmasını izlemek onlar için büyük bir sürpriz olmuş. Maviş, köyün meydanında bir konser vermeye başlamış. Onun çaldığı melodilerle köyün her köşesi neşeyle dolmuş. Çocuklar dans etmiş, büyükler gülümsemiş ve herkes Maviş’in müziğiyle mutlu olmuş.
Ancak bir gün, Mutlu Köyü’ne kötü niyetli Koca Kurt gelmiş. Koca Kurt, Maviş’in kemanını duyar duymaz kızmış. “Bu tavşan köyün tüm neşesini çalıyor! Bu müziği durdurmalıyız!” diye bağırmış.
Koca Kurt, köydeki mutluluğu kıskanıyormuş ve herkesin bu kadar mutlu olmasından hiç hoşlanmamış. Seyfettin, Koca Kurt’un köydeki huzuru bozmaya çalıştığını görünce, hemen harekete geçmiş. Onun cesareti ve kararlılığı sayesinde Koca Kurt’a meydan okumuş.
“Koca Kurt! Maviş’in müziği kimseye zarar vermez. Tam tersine, onun müziği hepimizi mutlu ediyor. Senin de bu müziği dinleyip mutlu olmanı isteriz.”
Koca Kurt bir an duraksamış. O da aslında biraz üzgünmüş ve bu üzüntüsünü başkalarına yansıtarak kötülük yapıyormuş. Seyfettin’in bu sözleri onu derin derin düşündürmüş. Sonunda Koca Kurt, bu güzel müziği dinlemeye karar vermiş. Maviş, kemanını çalmaya başlamış ve Koca Kurt, bu melodiyi dinledikçe kalbinin ısındığını hissetmiş. İçindeki tüm kötü duygular yavaş yavaş erimiş.
O günden sonra Koca Kurt, artık kötü biri olmamaya karar vermiş. Mutlu Köyü’nde Seyfettin, Selim ve Maviş’le birlikte zaman geçirmiş. Artık köyde herkes daha da mutluydu. Maviş’in müziği sadece köy halkını değil, Koca Kurt gibi mutsuzları da mutlu etmeye yetiyordu.
Seyfettin büyüdükçe hayalini gerçekleştirmiş ve güçlü bir asker olmuş. Ancak onun asıl gücü, cesaretinden ve insanların kalplerini anlamasından geliyormuş. Selim ise hayvanlarla olan dostluğunu hiç kaybetmemiş. O da bir veteriner olmuş ve hayvanların hem bedenlerine hem de kalplerine şifa getirmiş. Maviş ise Mutlu Köyü’nde kalmış ve müziğiyle herkese neşe dağıtmaya devam etmiş.
Mutlu Köyü artık bir masal diyarı gibiymiş. Herkes kardeşlik, sevgi ve barış içinde yaşıyor, birbirine yardım ediyormuş. Seyfettin, Selim ve Maviş, bu köyün en sevilen kahramanları olmuş. Onların dostlukları ve cesaretleri herkes için bir örnek olmuş.
Ve böylece Mutlu Köyü, hep mutlu kalmış. Koca Kurt bile artık neşeli bir şekilde köyde dolaşıyor, Maviş’in müziğini dinleyerek keyifli zamanlar geçiriyormuş.
Gökyüzü her zaman açık, kuşlar her zaman neşeli şarkılar söylüyormuş. Seyfettin, Selim ve Maviş, her gün yeni maceralara atılarak köylerini ve dostlarını koruyorlarmış. Ve o köyde, kimse mutsuz olmazmış. Çünkü herkes birbirini sevmeyi ve mutlu etmeyi çok iyi bilirmiş.
Sonuç olarak, ne olursa olsun, sevgi ve dostluk her zaman kazanırmış.
Arkadaşlarınla Paylaş