Bir zamanlar, güneşin her sabah gülümseyerek doğduğu, ağaçların dans ettiği, çiçeklerin şarkı söylediği büyülü bir orman varmış. Bu ormanın tam ortasında, rengârenk mantarlardan yapılmış sevimli bir ev bulunurmuş. Bu evde, ailesiyle birlikte küçük bir tavşan olan Pamuk yaşarmış.
Pamuk, bembeyaz tüyleri ve kocaman pembe kulaklarıyla çok tatlı bir tavşancıkmış. Ancak Pamuk'un bir sorunu varmış Çok bencilmiş ve hiç kimseyle bir şeyini paylaşmak istemezmiş. Oyuncaklarını, yiyeceklerini, hatta bazen sevgisini bile paylaşmaktan kaçınırmış.
Bir gün, Pamuk'un annesi ona, "Haydi yavrum, bugün ormanda biraz dolaşmaya çıkalım. Belki yeni arkadaşlar edinirsin," demiş. Pamuk isteksizce kabul etmiş ve annesiyle birlikte evden çıkmış.
Ormanda yürürlerken, yaşlı bir kaplumbağayla karşılaşmışlar. Kaplumbağa yorgun görünüyormuş ve nefes nefese kalmış. "Affedersiniz," demiş kaplumbağa, "Biraz su verebilir misiniz? Çok susamışım ve evime daha çok yolum var."
Pamuk'un annesi hemen su matarasını çıkarmış, ama Pamuk annesinin kolunu tutmuş. "Anne, o bizim suyumuz! Biz de susayabiliriz," diye fısıldamış. Annesi Pamuk'a nazikçe gülümsemiş ve "Bazen başkalarına yardım etmek, kendimize yardım etmekten daha önemlidir, yavrum," demiş. Sonra suyu kaplumbağaya vermiş.
Kaplumbağa suyu içtikten sonra çok mutlu olmuş ve teşekkür etmiş. "Sizin bu iyiliğinizi asla unutmayacağım," demiş ve yoluna devam etmiş.
Biraz daha yürüdükten sonra, bir ağacın dibinde ağlayan küçük bir sincapla karşılaşmışlar. Sincap, "Fındığımı kaybettim. Kış için biriktirdiğim son fındığımdı o," diye hıçkırıyormuş.
Pamuk'un annesi hemen çantasından bir avuç fındık çıkarmış. Pamuk yine itiraz etmiş "Ama anne, o fındıklar bizim akşam yemeğimiz için!" Annesi tekrar gülümsemiş ve "Bazen biraz aç kalmak, başkasının karnını doyurmaktan daha az önemlidir," demiş. Fındıkları sincaba vermiş.
Sincap çok sevinmiş ve "Teşekkür ederim! Siz çok iyi kalplisiniz," diyerek neşeyle zıplayarak uzaklaşmış.
Pamuk, annesinin bu davranışlarını anlamakta zorlanıyormuş. Neden kendi eşyalarını ve yiyeceklerini başkalarıyla paylaşıyorlardı ki?
Tam eve dönmek üzereyken, gökyüzünde kara bulutlar belirmiş ve aniden yağmur başlamış. Pamuk ve annesi hemen bir ağacın altına sığınmışlar, ama yağmur gittikçe şiddetleniyormuş.
Tam o sırada, uzaktan bir ses duymuşlar. Bu, daha önce yardım ettikleri yaşlı kaplumbağaymış. Kaplumbağa, "Hadi, benim kabuğumun altına sığının!" diye seslenmiş. Pamuk ve annesi koşarak kaplumbağanın yanına gitmişler ve onun geniş kabuğunun altında yağmurdan korunmuşlar.
Yağmur dinince, kaplumbağa onları evlerine kadar götürmeyi teklif etmiş. Yolda giderken, daha önce fındık verdikleri sincapla karşılaşmışlar. Sincap, "Bakın ne buldum!" diye bağırmış ve elindeki büyük, olgun bir havucu göstermiş. "Bunu sizin için topladım. Az önce verdiğiniz fındıklar için teşekkür ederim," demiş ve havucu Pamuk'a uzatmış.
Pamuk şaşkınlıkla havucu almış ve birden içinde sıcacık bir duygu hissetmiş. İlk kez başkalarına yardım etmenin ve paylaşmanın ne kadar güzel bir şey olduğunu anlamaya başlamış.
Eve vardıklarında, Pamuk annesine dönmüş ve "Anne, bugün çok önemli bir şey öğrendim. İyilik yapmak ve paylaşmak, aslında bizi daha mutlu ediyor," demiş. Annesi gururla gülümsemiş ve Pamuk'u kucaklamış.
O günden sonra Pamuk, ormanın en cömert ve yardımsever tavşanı olmuş. Oyuncaklarını arkadaşlarıyla paylaşmaya, yiyeceklerini ihtiyacı olanlarla bölüşmeye başlamış. Ve her iyilik yaptığında, içinde büyüyen mutluluğu hissetmiş.
Pamuk büyüdükçe, ormandaki diğer hayvanlar ona "İyilik Meleği" demeye başlamışlar. Çünkü Pamuk, her zaman başkalarına yardım etmeye hazır olurmuş. Kış geldiğinde yiyecek bulmakta zorlanan arkadaşlarına yiyecek götürür, bahar geldiğinde yuva yapmakta zorlanan kuşlara yardım eder, yazın sıcak günlerinde susayan hayvanlara su taşırmış.
Bir gün, ormana yeni bir aile taşınmış. Bu aile, kendilerini çekingen hisseden ve kimseyle konuşmayan küçük bir tavşan ailesiymiş. Pamuk hemen onları ziyaret etmiş ve "Hoş geldiniz! Ben Pamuk. Size nasıl yardımcı olabilirim?" diye sormuş.
Yeni gelen aile Pamuk'un sıcaklığı karşısında çok şaşırmış ve mutlu olmuş. Pamuk onlara ormanı gezdirmiş, diğer hayvanlarla tanıştırmış ve evlerini düzenlemelerine yardım etmiş. Kısa sürede, yeni aile de ormanın mutlu sakinlerinden biri haline gelmiş.
Pamuk'un iyilikleri sadece kendi ormanıyla sınırlı kalmamış. Zamanla, çevre ormanlardaki hayvanlar da Pamuk'un iyilikseverliğini duymuş ve ondan yardım istemeye başlamışlar. Pamuk hiçbirini geri çevirmemiş, hepsine elinden geldiğince yardım etmiş.
Yıllar geçtikçe, Pamuk'un başlattığı iyilik dalgası büyümüş ve büyümüş. Artık sadece Pamuk değil, ormandaki tüm hayvanlar birbirlerine yardım eder, paylaşır ve destek olur hale gelmiş. Orman, sevgi ve iyilikle dolup taşan mutlu bir yere dönüşmüş.
Pamuk yaşlandığında, etrafı her zaman sevgi dolu arkadaşları ve ailesiyle çevriliymiş. Bir akşam, yıldızların parladığı güzel bir gecede, Pamuk torunu küçük Bulut'a şöyle demiş "Sevgili Bulut, hayatta öğrendiğim en değerli şey, iyiliğin gücüdür. Bir gülümseme, bir yardım eli, paylaşılan bir lokma... Bunlar küçük şeyler gibi görünebilir, ama dünyayı değiştirebilirler. Her zaman iyi kalpli ol ve başkalarına yardım et. Çünkü yaptığın her iyilik, eninde sonunda sana geri döner ve seni daha mutlu bir tavşan yapar."
Bulut, büyükbabasının sözlerini dikkatle dinlemiş ve kalbine kazımış. O da tıpkı Pamuk gibi, iyilik yapmanın ve paylaşmanın önemini anlayan, sevgi dolu bir tavşan olacağına söz vermiş.
Ve böylece, Pamuk'un başlattığı iyilik geleneği, nesilden nesile aktarılmaya devam etmiş. Orman, her geçen gün daha da güzelleşmiş, daha da mutlu bir yer haline gelmiş. Çünkü orada yaşayan herkes biliyormuş ki, gerçek mutluluk paylaştıkça çoğalır ve iyilik yaptıkça büyür.
Bu masal da burada sona ermiş. Ama Pamuk'un öğrettiği ders, tüm çocukların kalplerinde yaşamaya devam etmiş İyilik yapmak ve paylaşmak, hayatta öğrenebileceğimiz en değerli şeylerden biridir.
Arkadaşlarınla Paylaş