Bir zamanlar, yemyeşil ormanlarla kaplı, pırıl pırıl akan dereleri ve rengarenk çiçekleriyle ünlü bir krallık varmış. Bu krallığın adı Rüya Ülkesi'ymiş. Rüya Ülkesi'nde insanlar, hayvanlar ve periler hep birlikte barış içinde yaşarlarmış. Krallığın en güzel yerinde, kristal gibi parlayan bir gölün kıyısında görkemli bir şato yükselirmiş. Bu şatoda Kral Bilge ve Kraliçe Sevgi yaşarmış.
Kral ve kraliçenin Işıl adında küçük bir kızları varmış. Prenses Işıl, altın sarısı saçları, masmavi gözleri ve her zaman yüzünden eksik olmayan gülümsemesiyle herkesin sevgilisiymiş. Işıl çok meraklı bir çocukmuş, her gün yeni bir şey öğrenmeye can atarmış. En büyük hayali bir gün perilerle tanışmak ve onların sihirli dünyasını keşfetmekmiş.
Bir gün, Prenses Işıl'ın 6. doğum günü gelmiş çatmış. Kral ve kraliçe, kızları için muhteşem bir parti düzenlemeye karar vermişler. Tüm krallık bu özel günü kutlamak için hazırlanmaya başlamış. Aşçılar en lezzetli yemekleri pişiriyor, bahçıvanlar en güzel çiçekleri yetiştiriyor, müzisyenler en neşeli şarkıları hazırlıyormuş.
Parti günü geldiğinde, şatonun bahçesi rengârenk balonlar, parlak kurdeleler ve ışıl ışıl fenerlerle süslenmiş. Dünyanın dört bir yanından gelen misafirler, Prenses Işıl'a hediyeler getirmişler. Ama Işıl'ın gözü hep gökyüzündeymiş, acaba periler de gelecek mi diye merak ediyormuş.
Tam o sırada, gökyüzünde binlerce yıldız parlamaya başlamış. Bu yıldızlar giderek yaklaşmış ve herkes şaşkınlıkla bunların aslında minik periler olduğunu görmüş. Periler, kanat çırparak yere inmişler ve Prenses Işıl'ın etrafında dans etmeye başlamışlar.
Perilerden biri öne çıkmış ve kendini tanıtmış: "Merhaba Prenses Işıl, ben Yıldız Peri. Doğum gününü kutlamaya geldik ve sana çok özel bir hediye getirdik." Yıldız Peri, elindeki küçük, ışıldayan kutuyu Işıl'a uzatmış.
Işıl heyecanla kutuyu açmış ve içinden sihirli bir kolye çıkarmış. Kolye, gökkuşağının tüm renklerini içinde barındıran bir kristalmiş. Yıldız Peri gülümseyerek açıklamış: "Bu kolye sana özel bir güç verecek, Prenses Işıl. Ne zaman başkalarına yardım etmek istersen, kolyeye dokun ve dile."
Prenses Işıl kolyeyi boynuna takmış ve o anda tüm vücudunu sıcacık bir enerji kaplamış. Gözleri parlayarak Yıldız Peri'ye teşekkür etmiş. Kral Bilge ve Kraliçe Sevgi de bu muhteşem hediye için perilere minnettar olduklarını söylemişler.
Partinin devamında Işıl, yeni arkadaşı Yıldız Peri ile sohbet etmiş. Peri ona sihirli ormanlardan, konuşan ağaçlardan ve gökkuşağının ardındaki gizli dünyadan bahsetmiş. Işıl büyülenmiş bir şekilde dinliyormuş.
Gece ilerledikçe, Işıl yorulmaya başlamış. Yatma vakti geldiğinde, Yıldız Peri ona veda etmiş: "Unutma Prenses Işıl, her zaman yanında olacağız. Ne zaman bize ihtiyacın olursa, sadece yıldızlara bakman yeterli."
Ertesi sabah Işıl uyandığında, dün gecenin bir rüya olup olmadığını merak etmiş. Ama boynundaki sihirli kolye, her şeyin gerçek olduğunu hatırlatmış ona. O günden sonra Prenses Işıl, krallıktaki herkese yardım etmeye ve onları mutlu etmeye çalışmış.
Bir gün, şatonun bahçesinde oynarken, ağlayan bir kız çocuğu görmüş. Yanına gidip neden ağladığını sormuş. Küçük kız, "Kedim ağaca çıktı ve inemiyor, çok korkuyorum," demiş. Işıl hemen kolyesine dokunmuş ve "Lütfen bu kediye yardım etmek istiyorum," diye dilemiş.
Aniden, bir grup kelebek belirmiş ve ağacın etrafında dans etmeye başlamış. Kedi, kelebeklerle oynamak isteyince yavaşça aşağı inmiş. Küçük kız çok sevinmiş ve Işıl'a sarılarak teşekkür etmiş.
Bu olay, Işıl'ın sihirli gücünü kullandığı ilk sefermiş, ama son olmayacakmış. Zamanla, krallıktaki herkes Prenses Işıl'ın ne kadar yardımsever ve nazik olduğunu görmüş. İnsanlar ona "İyilik Meleği" demeye başlamışlar.
Günler ayları, aylar yılları kovalamış. Prenses Işıl büyüdükçe, bilgeliği ve şefkati de artmış. Artık sadece insanlara değil, hayvanlara ve doğaya da yardım ediyormuş. Kuruyan ağaçlara can veriyor, hasta hayvanları iyileştiriyor, kırık kalpleri onarıyormuş.
Bir gün, krallığa kötü bir haber gelmiş. Uzak diyarlardaki Karanlık Orman'da yaşayan kötü kalpli bir büyücü, tüm dünyanın renklerini çalmaya başlamış. Nereye gitse, orayı siyah beyaza çeviriyormuş. İnsanlar mutsuz olmaya, çiçekler solmaya, hayvanlar hastalanmaya başlamış.
Kral Bilge ve Kraliçe Sevgi çok endişelenmişler. Tüm krallığı toplantıya çağırmışlar. Herkes ne yapacağını düşünürken, Prenses Işıl öne çıkmış: "Babacığım, anneciğim, izin verirseniz ben gidip bu sorunu çözmek istiyorum."
Kral ve kraliçe önce tereddüt etmişler, ama kızlarının gözlerindeki kararlılığı görünce kabul etmişler. Işıl, yanına sadık atı Rüzgar'ı ve en yakın arkadaşı Yıldız Peri'yi alarak yola çıkmış.
Günlerce at sürmüşler, dağları aşmışlar, nehirleri geçmişler. Sonunda Karanlık Orman'ın sınırına varmışlar. Ormanın içi gerçekten de kapkaranlıkmış, hiç renk yokmuş. Ağaçlar bile siyah beyazmış.
Işıl, kolyesine dokunmuş ve "Lütfen bize yol göster," diye dilemiş. Kolyeden çıkan ışık, onlara karanlık ormanda yol göstermeye başlamış. Sonunda büyücünün kalesine ulaşmışlar.
Büyücü, ziyaretçilerini görünce çok sinirlenmiş. "Kim cüret ediyor benim kaleme gelmeye?" diye gürlemiş. Işıl korkusuzca öne çıkmış: "Ben Prenses Işıl, Rüya Ülkesi'nden geliyorum. Lütfen çaldığın renkleri geri ver."
Büyücü kahkahalarla gülmüş: "Neden geri vereyim ki? Renkler benim gücüm, onlarla tüm dünyayı kontrol edeceğim!" Işıl, büyücünün neden böyle davrandığını anlamaya çalışmış. "Neden herkesi mutsuz etmek istiyorsun?" diye sormuş.
Büyücünün yüzündeki ifade değişmiş, bir an için gözlerinde üzüntü parlamış. "Çünkü... çünkü ben hep yalnızdım. Kimse benimle arkadaş olmak istemedi. Ben de dünyayı kendi kalbim gibi renksiz yapmak istedim," demiş.
Işıl, büyücüye yaklaşmış ve elini tutmuş. "Yalnız olmak çok zor olmalı. Ama başkalarını üzerek mutlu olamazsın. Gel, bizimle arkadaş ol. Renkler hepimizin, paylaşarak daha da güzelleşirler."
Büyücünün gözleri dolmuş. Işıl'ın içtenliği ve şefkati, kalbindeki buzu eritmeye başlamış. Yavaşça asasını kaldırmış ve büyüyü bozmuş. Aniden, tüm renkler özgür kalmış ve dünyaya geri dönmeye başlamışlar.
Karanlık Orman, rengarenk bir cennete dönüşmüş. Ağaçlar yeşermiş, çiçekler açmış, kuşlar şakımaya başlamış. Büyücü de değişmiş, yüzündeki kötücül ifade gitmiş, yerine sıcak bir gülümseme gelmiş.
Işıl, büyücüyü Rüya Ülkesi'ne davet etmiş. Birlikte krallığa döndüklerinde, herkes önce korkmuş ama Işıl'ın anlattıklarını duyunca büyücüyü kabul etmişler. Büyücü, sihir güçlerini artık iyilik için kullanmaya söz vermiş.
Bu maceranın ardından, Rüya Ülkesi her zamankinden daha renkli ve mutlu bir yer haline gelmiş. İnsanlar, farklılıkların aslında bir zenginlik olduğunu öğrenmişler. Prenses Işıl, büyüdükçe krallığın en sevilen ve sayılan kişisi haline gelmiş.
Yıllar sonra, Işıl kraliçe olduğunda, ülkesini adaletle ve sevgiyle yönetmiş. Her zaman yanında olan Yıldız Peri ve diğer peri dostları, ona yol göstermeye devam etmişler. Rüya Ülkesi, dünyanın en mutlu ve huzurlu krallığı olarak ünlenmiş.
Ve böylece, küçük Prenses Işıl'ın macerası, tüm çocuklara unutulmaz bir ders vermiş: Sevgi ve anlayışla yaklaştığımızda, en karanlık kalpleri bile aydınlatabiliriz. Farklılıklarımız bizi ayırmaz, aksine zenginleştirir. Ve en önemlisi, iyilik yapmak için sihirli güçlere ihtiyacımız yok; kalbimizin iyiliği en büyük sihirdir.
Bu masal, nesilden nesile aktarılmış ve çocuklar her zaman Prenses Işıl'ın cesaretinden, şefkatinden ve bilgeliğinden ilham almışlar. Rüya Ülkesi'nin gökyüzünde her gece parlayan yıldızlar, sanki bu masalı anlatıyor gibi ışıldamaya devam etmiş. Ve kim bilir, belki de şu anda bile, bir yerlerde küçük bir çocuk bu masalı dinleyerek uykuya dalıyordur, rüyalarında kendi Rüya Ülkesi'ni kuruyordur.
Arkadaşlarınla Paylaş