Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde büyük, güzel bir krallık varmış. Bu krallık, yüksek dağların ardında, yemyeşil ormanların ortasında yer alırmış. Bu krallıkta halk çok mutluymuş çünkü krallığın başında, adaletli ve iyi kalpli bir kral ve kraliçe yaşarmış. Kral ve kraliçenin ise, herkesin çok sevdiği bir kızı varmış: Prenses Lila.
Prenses Lila, krallıktaki herkes tarafından çok sevilen, nazik, yardımsever ve akıllı bir kızmış. Lila, büyük sarayında yaşasa da her zaman halkın arasında dolaşır, onların dertlerini dinler ve onlara yardım etmeye çalışırmış. Küçük çocuklarla oyun oynar, yaşlılara yardım eder, köylülere ekin toplamalarında yardım edermiş. Saraydaki herkes, Lila’nın bir gün iyi bir kraliçe olacağını bilirmiş.
Ancak bir gün krallıkta hiç beklenmedik bir olay olmuş. Krallığın en büyük ve en görkemli nehrinin suları birdenbire kuruyuvermiş. Bu nehir, krallığın tarlalarını sulayan, köylülerin geçim kaynağı olan en önemli su kaynağıymış. Nehrin kuruması, krallıkta büyük bir korku yaratmış. Tarlalar kuruyacak, hayvanlar su bulamayacak ve krallık büyük bir kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya kalacakmış. Kral hemen danışmanlarını toplamış ve nehrin neden kuruduğunu öğrenmelerini istemiş.
Günlerce araştırma yapılmış, dağların arkasındaki nehir kaynaklarına gidilmiş, ama kimse nehrin neden kuruduğunu bulamamış. Halk giderek daha fazla endişelenmeye başlamış. Prenses Lila da bu duruma çok üzülmüş. "Bir şey yapmalıyım," demiş kendi kendine. "Krallığımın ve halkımın bu zor durumdan kurtulmasına yardım etmeliyim."
Bir gece Prenses Lila, gizlice saraydan çıkıp, dağların ardındaki büyük ormana gitmeye karar vermiş. Sarayın yaşlı bahçıvanı ona, nehrin kaynağının o ormanın derinliklerinde olduğunu söylemişti. Lila, en sevdiği atına binmiş ve ay ışığında ormana doğru yola çıkmış. Ormanın derinliklerine vardığında, yolunu bulmak zorlaşmış. Ancak Lila korkmamış, cesurca yoluna devam etmiş. Bir süre sonra ormanın en derin kısmına ulaşmış ve burada garip bir ses duymuş.
Bu ses, ağlayan birinin sesiymiş. Lila sesin geldiği yöne doğru ilerlemiş ve büyük bir mağaranın önünde durmuş. Mağaranın içine girdiğinde, nehrin kaynaklarını tıkayan büyük bir taşın önünde ağlayan bir yaratık görmüş. Yaratık, küçük, sevimli bir ejderhaymış ama görünüşüne rağmen çok üzgün ve mutsuz görünüyormuş. Lila, ejderhaya yaklaşmış ve ona nazikçe sormuş:
"Neden ağlıyorsun küçük ejderha?"
Ejderha gözyaşlarını silerek Prenses Lila'ya bakmış. "Ben, bu nehrin koruyucusuyum," demiş hıçkırarak. "Ama birkaç gün önce yanlışlıkla büyük bir kayayı nehrin kaynağına yuvarladım. O kadar büyük ve ağır ki, onu yerinden kıpırdatamıyorum. Bu yüzden nehir kurudu. Krallığınızı ve halkınızı zor durumda bıraktığım için çok üzgünüm."
Lila, küçük ejderhanın ne kadar pişman olduğunu görünce, onu suçlamamış. "Peki," demiş nazikçe, "sana yardım etsem bu kayayı birlikte kaldırabilir miyiz?"
Ejderha başını sallamış. Lila, hemen kollarını sıvamış ve ejderhayla birlikte kayayı itmeye başlamış. Kayayı kaldırmak çok zormuş, ama Lila pes etmemiş. Ejderha da tüm gücüyle kayayı itmiş. Sonunda kaya yerinden oynamış ve nehrin suları yeniden akmaya başlamış.
Nehrin gürül gürül akmaya başladığını gören Lila ve ejderha çok mutlu olmuşlar. Küçük ejderha Prenses Lila’ya minnettar kalmış. "Sen çok cesur ve iyi kalplisin," demiş. "Senin gibi biriyle tanıştığım için çok şanslıyım."
Lila gülümsemiş. "Her zaman birbirimize yardım etmeliyiz," demiş. "Bu dünyayı daha güzel bir yer haline getirmek için birlikte çalışmalıyız."
Lila, ejderhaya veda ederek krallığına geri dönmüş. Nehir yeniden akmaya başlayınca krallıkta herkes sevinçle kutlamalar yapmış. Kral ve kraliçe, Lila’nın bu büyük başarısından çok gurur duymuşlar. Lila ise halkın sevgisini kazanmış ve onlara bir kez daha iyiliğin ve yardımlaşmanın ne kadar önemli olduğunu göstermiş.
Prenses Lila, her zaman yardıma muhtaç olanlara el uzatmış, krallığında iyilik ve sevgi dolu bir yaşam sürdürmüş. Ne zaman zor bir durumla karşılaşsa, cesareti ve iyi kalpliliğiyle her zaman bir çözüm bulmuş. Halk, Lila’nın iyiliği sayesinde krallıkta huzur ve mutluluğun daim olduğunu düşünmüş. Krallık, Lila’nın liderliğinde uzun yıllar barış ve bolluk içinde yaşamış.
Ve böylece, Prenses Lila’nın iyilik dolu hikâyesi, krallıkta nesilden nesile anlatılmaya devam etmiş. Herkes, iyilik yapmanın ve başkalarına yardım etmenin ne kadar değerli olduğunu Prenses Lila’dan öğrenmiş.
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.
Arkadaşlarınla Paylaş