Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarların birinde, ışıl ışıl bir krallık varmış. Bu krallıkta Prenses Gül adında iyi kalpli bir prenses yaşarmış. Gül, krallığın tek çocuğuymuş ve hem annesi kraliçe hem de babası kral onu çok severmiş. Gül’ün en büyük isteği, herkesin mutlu ve barış içinde yaşadığı bir dünya görmekmiş.
Gül, günlerini sarayda geçirse de, halkıyla vakit geçirmeyi çok severmiş. Her sabah uyanır, güzel elbiselerini giyer ve krallığındaki insanların yanına gitmek için sabırsızlanırmış. Halk da onu çok sever, prensesin onları ziyarete gelmesini dört gözle beklermiş.
Bir gün Prenses Gül, babası Kral Fırat’a gidip şunları söylemiş:
"Babacığım, halkımıza daha fazla yardım etmek ve ihtiyaç sahiplerine ulaşmak istiyorum. Onlar için yapabileceğim bir şey varsa, lütfen izin ver de yapayım."
Kral Fırat, kızının bu güzel isteği karşısında çok mutlu olmuş. "Güzel kızım, halkımızın mutluluğunu düşünmen beni çok gururlandırıyor. Krallığın çevresinde uzun zamandır kuraklık yaşanıyor ve birçok köylü zor durumda. Dilersen, ihtiyaç duydukları suyu getirecek yollar yapmalarına yardım edebilirsin," demiş.
Prenses Gül hemen harekete geçmiş. Saraydan birkaç görevliyi yanına almış ve köylere doğru yola çıkmış. Köy halkı onu karşılarında görünce çok şaşırmış ve sevinçle onu selamlamışlar.
"Sevgili köylüler," demiş Gül, "sizin yaşadığınız sıkıntıları duydum ve size yardım etmek için buradayım. Gelin hep birlikte çalışalım ve su yollarını açalım. Böylece topraklarınız suyla buluşacak ve tekrar bereketlenecek."
Köylüler Prenses Gül’ün bu yardım teklifine çok sevinmişler. Hep birlikte çalışmaya başlamışlar. Gül, köylülerle birlikte günlerce uğraşmış, elleriyle toprak kazmış, su yolları yapmış. Nihayet günler süren çabanın ardından su, köyün içinden akmaya başlamış. Kurak tarlalar suyla buluşunca, yeniden canlanmış, ekinler büyümüş, çiçekler açmış. Köylüler bu durum karşısında gözyaşlarını tutamamışlar.
"Prenses Gül, sen olmasaydın bu topraklar yine kuru kalacaktı. İyiliğinle hayatımıza yeniden umut getirdin," diyerek teşekkür etmişler.
Prenses Gül, bu teşekkürlere karşı sadece gülümsemiş. "Bu hepimizin başarısı, dostlarım. El ele verirsek üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir şey yok," demiş.
Gül, köyden ayrılmadan önce, çocuklara da hediye vermek istemiş. Çocuklar için saraydan getirdiği küçük hediyeleri dağıtmış ve onlarla oyunlar oynamış. Çocukların neşeli kahkahaları, köyü adeta bayram yerine çevirmiş.
Fakat Prenses Gül'ün iyilik dolu macerası burada bitmemiş. Bir gün, krallık sınırları içinde yaşayan insanların korkulu rüyası olan bir ejderhanın köylere yaklaştığı haberi gelmiş. Bu ejderha uzun zamandır saklanıyormuş ama bazı zamanlarda köylere inip insanları korkutuyormuş.
Prenses Gül, ejderha hakkında korku dolu hikayeler duymuş ama onun kötü olmadığını düşünüyormuş. O gece, cesurca karar vererek ejderhayı bulmak için yola çıkmış. Kendisini koruması için yanına birkaç muhafız almak istese de, “Bu yolculuğu yalnız yapmak istiyorum, çünkü iyilikle yaklaşmam gerek,” demiş.
Ormanın derinliklerine kadar yürümüş, nehirleri aşmış, dağlardan geçmiş ve sonunda ejderhanın yaşadığı mağaraya ulaşmış. Ejderha mağaranın önünde onu görünce önce şaşırmış, sonra heybetli bir kükreme ile onu korkutmaya çalışmış.
Fakat Gül, hiç korkmamış. Eliyle ejderhaya dostça bir işaret yaparak, "Merhaba, ben Prenses Gül. Sana zarar vermeye değil, dost olmaya geldim," demiş.
Ejderha bu nazik sözler karşısında şaşırmış ve kocaman gözleriyle Gül’e bakmış. Prenses ona yaklaşmış ve “Sana zarar vermek isteyen insanlar olmadığımı bilmeni istiyorum. Eğer sana dostça yaklaşanları incitmezsen, köylüler de senden korkmaz,” demiş.
Ejderha, uzun bir sessizliğin ardından, "Ben de kimseye zarar vermek istemiyorum, ama herkes benden korkuyor ve kaçıyor. Bu yüzden yalnız kaldım," diye cevap vermiş.
Prenses Gül, ejderhayı anladığını söylemiş ve ona sarılmış. Sonra ejderhayla anlaşarak köye birlikte dönmüşler. Köylüler önce korkmuş ama Prenses Gül, ejderhanın onlara zarar vermeyeceğini anlatmış.
Ejderha, köyün dışındaki bir tepeye yerleşmiş ve orada köylere zarar vermeden yaşamaya başlamış. Köylüler de zamanla onu kabul etmiş, hatta çocuklar onun yanına gidip oyunlar oynamış. Ejderha artık hem krallığı koruyan hem de çocuklara masallar anlatan bir dost olmuş.
Prenses Gül, ejderhayı kurtarıp köylere barış getirdiği için çok mutluymuş. İnsanlar onun iyilik ve cesaret dolu kalbini överek ona her fırsatta teşekkür etmiş. Gül ise, “İyilik her zaman en büyük zenginliktir,” diyerek herkese ders vermiş.
Ve böylece, Prenses Gül, krallığında mutlu bir şekilde yaşamış ve her fırsatta iyilik yaparak hem kendi gönlünü hem de halkının gönlünü fethetmiş.
Sonuçta, Prenses Gül’ün iyiliği sayesinde krallık daha da huzurlu bir yer haline gelmiş ve halkıyla birlikte mutlu mesut yaşamaya devam etmişler.
Gökten üç elma düşmüş; biri Prenses Gül’e, biri ejderhaya ve biri de bu güzel masalı dinleyen herkese...
Ve masal burada mutlu sonla bitmiş.
Arkadaşlarınla Paylaş