Bir zamanlar, uzak diyarlarda, rengârenk çiçeklerle bezeli bahçeleri, pırıl pırıl akan dereleri ve her daim güneşli gökyüzüyle ünlü Gökkuşağı Krallığı adında bir ülke varmış. Bu krallığın en değerli hazinesi, Prenses Ela adında küçük bir kızmış. Prenses Ela, altın sarısı saçları, masmavi gözleri ve kocaman gülümsemesiyle herkesi büyülermiş.
Prenses Ela, sarayın içinde büyümüş olsa da, her zaman dışarıdaki dünyayı merak edermiş. Pencereden gördüğü rengârenk bahçelerde koşup oynamak, derelerde ayaklarını suya sokmak istermiş. Ancak Kral ve Kraliçe, kızlarının güvende olmasını istedikleri için ona sarayın dışına çıkmasına pek izin vermezlermiş.
Bir gün, Prenses Ela'nın 7. yaş günü yaklaşırken, Kral ve Kraliçe ona ne hediye alacaklarını düşünüyorlarmış. Ela'nın en büyük hayalinin dışarıyı keşfetmek olduğunu bildikleri için, ona özel bir sürpriz hazırlamaya karar vermişler. Kral, krallığın en yetenekli zanaatkârlarını çağırtmış ve onlardan Ela için sihirli bir pelerin yapmalarını istemiş.
Zanaatkârlar günlerce çalışmış ve sonunda muhteşem bir pelerin yapmışlar. Bu pelerin, gökkuşağının tüm renklerini içinde barındırıyormuş ve onu giyen kişiyi görünmez yapabiliyormuş. Böylece Prenses Ela, istediği zaman sarayın dışına çıkıp etrafı keşfedebilecekmiş.
Ela'nın doğum günü geldiğinde, Kral ve Kraliçe ona bu özel pelerini hediye etmişler. Prenses Ela o kadar mutlu olmuş ki, sevinçten havalara zıplamış. Hemen pelerini giymiş ve sihirli gücünü denemek istemiş. Pelerin gerçekten de onu görünmez yapmış!
Prenses Ela, bu yeni özgürlüğüyle birlikte her gün saraydan çıkıp krallığı keşfetmeye başlamış. Bahçelerde koşmuş, çiçeklerin kokusunu içine çekmiş, kuşların şarkılarını dinlemiş. Derelerde ayaklarını suya sokmuş, ağaçlara tırmanmış ve hayvanlarla arkadaş olmuş.
Ancak bir gün, keşfe çıktığı sırada krallığın sınırlarına yakın bir yerde, üzgün görünen yaşlı bir adam görmüş. Prenses Ela, pelerinini çıkarıp adama yaklaşmış ve neden üzgün olduğunu sormuş.
Yaşlı adam, "Ah küçük kız, ben bu krallığın en uzak köyünden geliyorum. Köyümüzde kuraklık var ve insanlar açlık çekiyor. Krala yardım istemek için geldim ama sarayın kapısından bile geçemedim," demiş.
Prenses Ela bu duruma çok üzülmüş. Hemen saraya dönüp babasına bu durumu anlatmaya karar vermiş. Pelerinini giyip görünmez olduktan sonra hızla saraya koşmuş.
Saraya varınca, doğruca babasının yanına gitmiş ve ona duyduklarını anlatmış. Kral, kızının saraydan çıktığını öğrenince önce biraz kızmış ama sonra onun bu cesur ve düşünceli davranışından dolayı gururlanmış.
Kral hemen harekete geçmiş. En iyi tarım uzmanlarını ve su mühendislerini çağırtmış. Onlara uzak köye gidip sorunu çözmelerini emretmiş. Ayrıca, köylülere yiyecek ve içecek yardımı göndermiş.
Prenses Ela da bu yardım ekibine katılmak istemiş. Kral ve Kraliçe, kızlarının bu isteğini kabul etmişler. Böylece Prenses Ela, ilk kez krallığın uzak bir köyüne gitme fırsatı bulmuş.
Köye vardıklarında, Prenses Ela gördükleri karşısında çok üzülmüş. Tarlalar kurumuş, ağaçlar meyve vermez olmuş. İnsanlar yorgun ve bitkin görünüyormuş. Ancak yardım ekibini görünce köylülerin yüzünde umut ışığı belirmiş.
Prenses Ela, köylülere yardım etmek için elinden geleni yapmış. Su taşımış, yiyecek dağıtmış, çocuklarla oyunlar oynamış. Bu arada uzmanlar da köyün su sorununu çözmek için çalışıyorlarmış.
Günler süren çalışmaların sonunda, köye yeni bir su kanalı yapılmış. Kuru tarlalara su verilmiş, ağaçlar sulanmış. Köylüler nasıl daha verimli tarım yapacaklarını öğrenmişler.
Prenses Ela, bu süre boyunca köyde kalmış ve insanlarla arkadaş olmuş. Onların hayatlarını, zorluklarını ve sevinçlerini paylaşmış. Bu deneyim, ona krallıktaki herkesin mutlu ve refah içinde yaşaması gerektiğini öğretmiş.
Köye veda etme zamanı geldiğinde, köylüler Prenses Ela'ya teşekkür etmek için büyük bir kutlama düzenlemişler. Dans etmişler, şarkılar söylemişler ve birlikte yemek yemişler. Prenses Ela, hayatında ilk kez bu kadar mutlu olduğunu hissetmiş.
Saraya döndüğünde, anne ve babasına yaşadıklarını heyecanla anlatmış. Kral ve Kraliçe, kızlarının bu deneyimle nasıl olgunlaştığını görmüşler. Prenses Ela artık sadece sarayda yaşayan bir prenses değil, halkını tanıyan ve onlara yardım etmek isteyen bir lider adayı olmuş.
Bu olaydan sonra, Kral ve Kraliçe kızlarına daha çok güvenmeye başlamışlar. Prenses Ela'nın krallığı gezmesine, insanlarla tanışmasına ve onların sorunlarını dinlemesine izin vermişler. Ela da bu fırsatı çok iyi değerlendirmiş. Her gittiği yerde insanlara yardım etmiş, onların dertlerini dinlemiş ve çözümler bulmaya çalışmış.
Yıllar geçtikçe, Prenses Ela sadece güzelliğiyle değil, zekâsı, şefkati ve liderlik yetenekleriyle de ünlenmiş. İnsanlar onu çok sevmiş ve saymışlar. Bir gün kral ve kraliçe olduğunda, Gökkuşağı Krallığı'nı çok iyi yöneteceğine inanmışlar.
Prenses Ela büyüdükçe, sihirli pelerinini artık eskisi kadar kullanmamaya başlamış. Çünkü artık insanlardan saklanmak yerine, onlarla yüz yüze konuşmayı, sorunlarını dinlemeyi ve çözümler üretmeyi tercih ediyormuş.
Bir gün, Kral ve Kraliçe Ela'yı yanlarına çağırmışlar. Ona, "Sevgili kızımız," demişler, "Senin ne kadar büyüdüğünü, olgunlaştığını ve halkımız tarafından ne kadar sevildiğini görüyoruz. Artık krallığı yönetmeye hazır olduğunu düşünüyoruz."
Prenses Ela bu sözler karşısında hem heyecanlanmış hem de biraz korkmuş. "Ama anne, baba," demiş, "Ben henüz çok gencim. Krallığı yönetmek için yeterli tecrübem var mı?"
Kral gülümsemiş ve "Sevgili kızım," demiş, "Sen yıllardır krallığı gezip insanları tanıyorsun. Onların sorunlarını dinliyor, çözümler buluyorsun. Bir kral ya da kraliçenin yapması gereken de tam olarak bu. Sen zaten bir lider gibi davranıyorsun."
Kraliçe de eklemiş, "Ayrıca biz her zaman yanında olacağız. Sana yardım etmeye ve destek olmaya devam edeceğiz."
Prenses Ela derin bir nefes almış ve "Peki," demiş, "Elimden gelenin en iyisini yapacağım."
Böylece, büyük bir tören düzenlenmiş ve Prenses Ela, Gökkuşağı Krallığı'nın yeni kraliçesi olarak taç giymiş. Törene krallığın her köşesinden insanlar gelmiş. Herkes yeni kraliçelerini görmek ve kutlamak istiyormuş.
Kraliçe Ela, tahta çıktığı ilk günden itibaren krallığı adaletle ve şefkatle yönetmiş. İnsanların sorunlarını dinlemiş, çözümler üretmiş. Krallığın her köşesine eşit şekilde hizmet götürmüş. Okullar, hastaneler yaptırmış. İnsanların daha iyi yaşaması için çalışmış.
Yıllar geçtikçe, Gökkuşağı Krallığı daha da güzelleşmiş, zenginleşmiş. İnsanlar mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamaya başlamışlar. Diğer krallıklardan insanlar bile buraya gelip yerleşmek istiyormuş.
Kraliçe Ela, ara sıra hala o sihirli pelerini giyip krallığı geziyormuş. Bu sayede insanların gerçek düşüncelerini öğrenebiliyor, onların hayatlarını daha yakından görebiliyormuş. Bu geziler sırasında öğrendiği şeyleri de krallığı daha iyi yönetmek için kullanıyormuş.
Bir gün, artık yaşlanmış olan Kraliçe Ela, sarayın balkonundan krallığına bakarken, ne kadar uzun bir yol kat ettiğini düşünmüş. Küçük, meraklı bir prensesten, koca bir krallığı yöneten bilge bir kraliçeye dönüşmüştü. Ve tüm bu yolculuk, bir zamanlar ona hediye edilen sihirli bir pelerinle başlamıştı.
Kraliçe Ela gülümsemiş. Şimdi kendi çocuklarına ve torunlarına bu hikâyeyi anlatıyor, onlara insanlara yardım etmenin, onları dinlemenin ve anlamanın önemini öğretiyormuş. Ve Gökkuşağı Krallığı, nesilden nesile bu değerlerle yönetilmeye devam etmiş.
İşte böylece, küçük Prenses Ela'nın hikâyesi, sadece bir masal olmaktan çıkıp, tüm krallık için bir yaşam felsefesine dönüşmüş. Ve Gökkuşağı Krallığı, dünyanın en mutlu, en huzurlu ve en renkli krallığı olarak sonsuza dek var olmuş.
Arkadaşlarınla Paylaş