Bir zamanlar, yemyeşil ormanların ve masmavi göllerin arasında, Işıklı Krallık adında güzel bir ülke vardı. Bu krallığın kalbinde, kristal kuleli muhteşem bir saray yükseliyordu. Sarayda, Kral Kerem, Kraliçe Leyla ve küçük kızları Prenses Ela yaşıyordu.
Prenses Ela, kestane rengi saçları ve bal rengi gözleriyle çok sevimli bir kız çocuğuydu. Ama Ela'nın en güzel yanı, meraklı zihni ve yardımsever kalbiydi. Sarayın kütüphanesinde saatler geçirir, öğrendiği bilgilerle herkesi şaşırtırdı. Aynı zamanda bahçıvanlarla çiçek dikmekten, aşçılarla yemek yapmaktan ve krallığın her köşesinden gelen insanlarla sohbet etmekten büyük keyif alırdı.
Bir gün, Ela'nın 7. yaş günü kutlamaları için hazırlıklar yapılırken, krallığa üzücü bir haber geldi. Uzaktaki Bilgelik Dağı'nda yaşayan ve krallığı koruyan Bilge Ejderha hastalanmıştı. Ejderha iyileşmezse, krallığın üzerindeki koruyucu büyü kaybolacak ve kötü kalpli cadı Karanlık, ülkeyi ele geçirebilecekti.
Kral Kerem ve Kraliçe Leyla çok endişelendiler. Hemen krallığın en iyi doktorlarını ve büyücülerini Bilgelik Dağı'na gönderdiler. Ancak hiçbiri Bilge Ejderha'yı iyileştiremedi.
Yaşlı ve bilge büyücü Ahmet Dede, "Majesteleri," dedi titrek sesiyle, "Bilge Ejderha'yı iyileştirmenin sadece bir yolu var. Güneş Vadisi'nde yetişen Altın Elma'yı bulup ejderhaya yedirmemiz gerekiyor. Ancak, bu görevi yerine getirmek çok zor. Güneş Vadisi'ne giden yol tehlikelerle dolu."
Kral ve Kraliçe bu haberi duyunca daha da endişelendiler. Kimse bu zorlu görevi üstlenmeye cesaret edemiyordu. Tam o sırada, küçük Prenses Ela öne çıktı.
"Baba, anne," dedi kararlı bir sesle, "bu görevi ben üstlenmek istiyorum. Krallığımızı ve Bilge Ejderha'yı kurtarmak için Altın Elma'yı bulacağım!"
Herkes şaşkınlıkla Ela'ya baktı. Kral Kerem, "Ama canım kızım," dedi endişeyle, "sen daha çok küçüksün. Yolculuk çok tehlikeli olabilir."
Ela gülümseyerek, "Evet, küçüğüm baba," dedi, "ama kitaplarımdan Güneş Vadisi hakkında çok şey öğrendim. Ayrıca küçük olmam, bazı zorluklarla başa çıkmamı kolaylaştırabilir. Lütfen bana güvenin!"
Kraliçe Leyla, kızının gözlerindeki kararlılığı görünce iç çekti. "Peki Ela," dedi, "ama yanına birini almalısın."
Ela hemen atıldı: "En iyi arkadaşım Akıllı Tavşan'ı yanıma alabilir miyim? O hem çok zeki hem de çok hızlı."
Kral ve Kraliçe bu fikri onayladılar. Hemen hazırlıklara başlandı. Ela'ya küçük bir sırt çantası hazırlandı. İçine yiyecek, su, bir harita ve küçük bir fener konuldu.
Ertesi sabah şafak sökerken, Prenses Ela ve Akıllı Tavşan yolculuklarına başladılar. Sarayın kapısında tüm krallık halkı onları uğurlamak için toplanmıştı. Ela herkese el sallayarak veda etti ve cesurca Güneş Vadisi'ne doğru ilerlemeye başladı.
Yolculuklarının ilk günü, gür bir ormandan geçtiler. Akşam olduğunda, büyük bir meşe ağacının altında kamp kurdular. Gece yarısı, Ela acı bir sesle uyandı. Sesin geldiği yöne gittiğinde, bacağı bir çalıya takılmış küçük bir geyik yavrusu gördü.
Ela hemen geyik yavrusunun yanına gitti. "Korkma küçük dostum," dedi nazikçe. "Seni kurtaracağım." Dikkatle çalıyı inceledi ve nasıl ayırabileceğini anladı. Biraz uğraştıktan sonra, geyik yavrusunun bacağını kurtarmayı başardı.
Geyik yavrusu minnettar bir şekilde Ela'ya baktı. "Teşekkür ederim prenses," dedi. "İyiliğin için sana bir hediyem var. Bu altın yaprak, yolunu aydınlatacak ve sana güç verecek."
Ela teşekkür ederek yaprağı aldı ve yoluna devam etti. İkinci gün, derin bir vadiye ulaştılar. Vadinin diğer tarafına geçmeleri gerekiyordu ama köprü çok eskiydi ve sallanıyordu.
Ela düşünmeye başladı. Sonra gözüne vadinin iki yanındaki ağaçlar ilişti. "Buldum!" diye bağırdı. "Akıllı Tavşan, bu ağaçların dallarını kullanarak köprüyü güçlendirebiliriz!"
Bir zamanlar, yemyeşil ormanların ve masmavi göllerin arasında, Işıklı Krallık adında güzel bir ülke vardı. Bu krallığın kalbinde, kristal kuleli muhteşem bir saray yükseliyordu. Sarayda, Kral Kerem, Kraliçe Leyla ve küçük kızları Prenses Ela yaşıyordu.
Prenses Ela, kestane rengi saçları ve bal rengi gözleriyle çok sevimli bir kız çocuğuydu. Ama Ela'nın en güzel yanı, meraklı zihni ve yardımsever kalbiydi. Sarayın kütüphanesinde saatler geçirir, öğrendiği bilgilerle herkesi şaşırtırdı. Aynı zamanda bahçıvanlarla çiçek dikmekten, aşçılarla yemek yapmaktan ve krallığın her köşesinden gelen insanlarla sohbet etmekten büyük keyif alırdı.
Bir gün, Ela'nın 7. yaş günü kutlamaları için hazırlıklar yapılırken, krallığa üzücü bir haber geldi. Uzaktaki Bilgelik Dağı'nda yaşayan ve krallığı koruyan Bilge Ejderha hastalanmıştı. Ejderha iyileşmezse, krallığın üzerindeki koruyucu büyü kaybolacak ve kötü kalpli cadı Karanlık, ülkeyi ele geçirebilecekti.
Kral Kerem ve Kraliçe Leyla çok endişelendiler. Hemen krallığın en iyi doktorlarını ve büyücülerini Bilgelik Dağı'na gönderdiler. Ancak hiçbiri Bilge Ejderha'yı iyileştiremedi.
Yaşlı ve bilge büyücü Ahmet Dede, "Majesteleri," dedi titrek sesiyle, "Bilge Ejderha'yı iyileştirmenin sadece bir yolu var. Güneş Vadisi'nde yetişen Altın Elma'yı bulup ejderhaya yedirmemiz gerekiyor. Ancak, bu görevi yerine getirmek çok zor. Güneş Vadisi'ne giden yol tehlikelerle dolu."
Kral ve Kraliçe bu haberi duyunca daha da endişelendiler. Kimse bu zorlu görevi üstlenmeye cesaret edemiyordu. Tam o sırada, küçük Prenses Ela öne çıktı.
"Baba, anne," dedi kararlı bir sesle, "bu görevi ben üstlenmek istiyorum. Krallığımızı ve Bilge Ejderha'yı kurtarmak için Altın Elma'yı bulacağım!"
Herkes şaşkınlıkla Ela'ya baktı. Kral Kerem, "Ama canım kızım," dedi endişeyle, "sen daha çok küçüksün. Yolculuk çok tehlikeli olabilir."
Ela gülümseyerek, "Evet, küçüğüm baba," dedi, "ama kitaplarımdan Güneş Vadisi hakkında çok şey öğrendim. Ayrıca küçük olmam, bazı zorluklarla başa çıkmamı kolaylaştırabilir. Lütfen bana güvenin!"
Kraliçe Leyla, kızının gözlerindeki kararlılığı görünce iç çekti. "Peki Ela," dedi, "ama yanına birini almalısın."
Ela hemen atıldı: "En iyi arkadaşım Akıllı Tavşan'ı yanıma alabilir miyim? O hem çok zeki hem de çok hızlı."
Kral ve Kraliçe bu fikri onayladılar. Hemen hazırlıklara başlandı. Ela'ya küçük bir sırt çantası hazırlandı. İçine yiyecek, su, bir harita ve küçük bir fener konuldu.
Ertesi sabah şafak sökerken, Prenses Ela ve Akıllı Tavşan yolculuklarına başladılar. Sarayın kapısında tüm krallık halkı onları uğurlamak için toplanmıştı. Ela herkese el sallayarak veda etti ve cesurca Güneş Vadisi'ne doğru ilerlemeye başladı.
Yolculuklarının ilk günü, gür bir ormandan geçtiler. Akşam olduğunda, büyük bir meşe ağacının altında kamp kurdular. Gece yarısı, Ela acı bir sesle uyandı. Sesin geldiği yöne gittiğinde, bacağı bir çalıya takılmış küçük bir geyik yavrusu gördü.
Ela hemen geyik yavrusunun yanına gitti. "Korkma küçük dostum," dedi nazikçe. "Seni kurtaracağım." Dikkatle çalıyı inceledi ve nasıl ayırabileceğini anladı. Biraz uğraştıktan sonra, geyik yavrusunun bacağını kurtarmayı başardı.
Geyik yavrusu minnettar bir şekilde Ela'ya baktı. "Teşekkür ederim prenses," dedi. "İyiliğin için sana bir hediyem var. Bu altın yaprak, yolunu aydınlatacak ve sana güç verecek."
Ela teşekkür ederek yaprağı aldı ve yoluna devam etti. İkinci gün, derin bir vadiye ulaştılar. Vadinin diğer tarafına geçmeleri gerekiyordu ama köprü çok eskiydi ve sallanıyordu.
Ela düşünmeye başladı. Sonra gözüne vadinin iki yanındaki ağaçlar ilişti. "Buldum!" diye bağırdı. "Akıllı Tavşan, bu ağaçların dallarını kullanarak köprüyü güçlendirebiliriz!"
Hemen işe koyuldular. Ela, bahçıvanlıktan öğrendiği teknikleri kullanarak uygun dalları seçti. Akıllı Tavşan bu dalları taşıdı. Birlikte, dalları örüp bükerek köprüyü sağlamlaştırdılar.
Üçüncü gün, sonunda Güneş Vadisi'ne ulaştılar. Vadi, adı gibi ışıl ışıldı. Ortasında, altın rengi yaprakları olan muhteşem bir elma ağacı duruyordu. Ama ağacın etrafında dikenli çalılar vardı ve dallara ulaşmak imkansız görünüyordu.
Ela, geyik yavrusunun verdiği altın yaprağı çıkardı. Yaprak parlamaya başladı ve dikenli çalılar yavaşça geri çekildi. Ela hemen ağaca tırmandı ve bir Altın Elma kopardı.
Büyük bir başarı duygusuyla krallığa döndüler. Bilge Ejderha Altın Elma'yı yer yemez iyileşti ve koruyucu büyü yeniden güçlendi. Kötü cadı Karanlık'ın planları böylece bozulmuş oldu.
Kral, Kraliçe ve tüm krallık halkı Ela'yı kahraman olarak karşıladılar. Ela, bu deneyimden çok şey öğrenmişti. Cesaretin, zekânın ve iyiliğin her zorluğun üstesinden gelebileceğini anlamıştı.
O günden sonra, Prenses Ela krallığın en sevilen ve saygı duyulan üyelerinden biri oldu. Bilgeliği ve yardımseverliğiyle herkese örnek oldu. Işıklı Krallık, onun önderliğinde daha da güzelleşti ve mutlu bir şekilde yaşamaya devam etti.
Ve böylece, küçük ama cesur Prenses Ela'nın masalı, tüm çocuklara cesaret, zekâ ve iyiliğin önemini anlatan bir hikâye olarak nesilden nesile aktarıldı.
Arkadaşlarınla Paylaş