Bir zamanlar, yemyeşil ormanlarla çevrili, pırıl pırıl akan dereleri ve rengarenk çiçekleriyle ünlü bir krallık varmış. Bu krallığın adı Işıldayan Diyar'mış. Işıldayan Diyar'da insanlar, hayvanlar ve doğa hep birlikte uyum içinde yaşarlarmış. Krallığın tam ortasında, kristal gibi parlayan bir gölün kıyısında görkemli bir şato yükselirmiş. Bu şatoda Kral Bilge ve Kraliçe Sevgi yaşarmış.
Kral ve kraliçenin Yıldız adında küçük bir kızları varmış. Prenses Yıldız, altın sarısı saçları, zümrüt yeşili gözleri ve her zaman yüzünden eksik olmayan gülümsemesiyle herkesin sevgilisiymiş. Yıldız çok meraklı ve öğrenmeye hevesli bir çocukmuş, her gün yeni bir şey keşfetmeye can atarmış. En büyük hayali bir gün krallığın her köşesini gezip insanlara ve doğaya yardım etmekmiş.
Bir gün, Prenses Yıldız'ın 7. doğum günü gelmiş çatmış. Kral ve kraliçe, kızları için muhteşem bir parti düzenlemeye karar vermişler. Tüm krallık bu özel günü kutlamak için hazırlanmaya başlamış. Aşçılar en lezzetli yemekleri pişiriyor, bahçıvanlar en güzel çiçekleri yetiştiriyor, müzisyenler en neşeli şarkıları hazırlıyormuş.
Parti günü geldiğinde, şatonun bahçesi rengârenk balonlar, parlak kurdeleler ve ışıl ışıl fenerlerle süslenmiş. Dünyanın dört bir yanından gelen misafirler, Prenses Yıldız'a hediyeler getirmişler. Ama Yıldız'ın gözü hep ufuktaymış, sanki önemli bir şey olacakmış gibi hissediyormuş.
Tam o sırada, gökyüzünde parlak bir yıldız belirmiş. Bu yıldız giderek yaklaşmış ve herkes şaşkınlıkla bunun aslında küçük, parlak bir kuş olduğunu görmüş. Kuş, kanat çırparak yere inmiş ve Prenses Yıldız'ın önüne konmuş.
Kuş, altın renginde parlayan tüyleriyle herkesi büyülemiş. Sonra konuşmaya başlamış "Merhaba Prenses Yıldız, ben Altın Kuş. Doğum gününü kutlamaya ve sana çok özel bir hediye getirmeye geldim." Altın Kuş, gagasındaki küçük, ışıldayan kutuyu Yıldız'a uzatmış.
Yıldız heyecanla kutuyu açmış ve içinden sihirli bir kolye çıkarmış. Kolye, gökkuşağının tüm renklerini içinde barındıran bir kristalmiş. Altın Kuş gülümseyerek açıklamış "Bu kolye sana özel bir güç verecek, Prenses Yıldız. Ne zaman başkalarına yardım etmek istersen, kolyeye dokun ve dile."
Prenses Yıldız kolyeyi boynuna takmış ve o anda tüm vücudunu sıcacık bir enerji kaplamış. Gözleri parlayarak Altın Kuş'a teşekkür etmiş. Kral Bilge ve Kraliçe Sevgi de bu muhteşem hediye için minnettar olduklarını söylemişler.
Partinin devamında Yıldız, yeni arkadaşı Altın Kuş ile sohbet etmiş. Kuş ona uzak diyarlardan, farklı kültürlerden ve doğanın mucizelerinden bahsetmiş. Yıldız büyülenmiş bir şekilde dinliyormuş.
Gece ilerledikçe, Yıldız yorulmaya başlamış. Yatma vakti geldiğinde, Altın Kuş ona veda etmiş "Unutma Prenses Yıldız, bu kolye sana güç verecek ama asıl güç senin kalbinde. Ne zaman iyilik yapmak istersen, sadece kalbini dinlemen yeterli."
Ertesi sabah Yıldız uyandığında, dün gecenin bir rüya olup olmadığını merak etmiş. Ama boynundaki sihirli kolye, her şeyin gerçek olduğunu hatırlatmış ona. O günden sonra Prenses Yıldız, krallıktaki herkese yardım etmeye ve onları mutlu etmeye çalışmış.
Bir gün, şatonun bahçesinde dolaşırken, ağlayan bir kız çocuğu görmüş. Yanına gidip neden ağladığını sormuş. Küçük kız, "Kedim ağaca çıktı ve inemiyor, çok korkuyorum," demiş. Yıldız hemen kolyesine dokunmuş ve "Lütfen bu kediye yardım etmek istiyorum," diye dilemiş.
Aniden, bir grup kelebek belirmiş ve ağacın etrafında dans etmeye başlamış. Kedi, kelebeklerle oynamak isteyince yavaşça aşağı inmiş. Küçük kız çok sevinmiş ve Yıldız'a sarılarak teşekkür etmiş. Yıldız, kedinin bir daha ağaca tırmanmaması için bahçede küçük bir oyun alanı yapmaya karar vermiş ve diğer çocuklarla birlikte bunu inşa etmişler.
Bu olay, Yıldız'ın sihirli gücünü kullandığı ilk sefermiş, ama son olmayacakmış. Zamanla, krallıktaki herkes Prenses Yıldız'ın ne kadar yardımsever ve nazik olduğunu görmüş. İnsanlar ona "İyilik Meleği" demeye başlamışlar.
Günler ayları, aylar yılları kovalamış. Prenses Yıldız büyüdükçe, bilgeliği ve şefkati de artmış. Artık sadece insanlara değil, hayvanlara ve doğaya da yardım ediyormuş. Kuruyan ağaçlara can veriyor, hasta hayvanları iyileştiriyor, kirlenen dereleri temizliyormuş.
Bir gün, krallığa kötü bir haber gelmiş. Uzak diyarlardaki Karanlık Vadi'de yaşayan kötü kalpli bir büyücü, tüm dünyanın renklerini çalmaya başlamış. Nereye gitse, orayı siyah beyaza çeviriyormuş. İnsanlar mutsuz olmaya, çiçekler solmaya, hayvanlar hastalanmaya başlamış.
Kral Bilge ve Kraliçe Sevgi çok endişelenmişler. Tüm krallığı toplantıya çağırmışlar. Herkes ne yapacağını düşünürken, Prenses Yıldız öne çıkmış "Babacığım, anneciğim, izin verirseniz ben gidip bu sorunu çözmek istiyorum."
Kral ve kraliçe önce tereddüt etmişler, ama kızlarının gözlerindeki kararlılığı görünce kabul etmişler. Yıldız, yanına sadık atı Rüzgar'ı ve en yakın arkadaşı Altın Kuş'u alarak yola çıkmış.
Günlerce at sürmüşler, dağları aşmışlar, nehirleri geçmişler. Sonunda Karanlık Vadi'nin sınırına varmışlar. Vadinin içi gerçekten de kapkaranlıkmış, hiç renk yokmuş. Ağaçlar bile siyah beyazmış.
Yıldız, kolyesine dokunmuş ve "Lütfen bize yol göster," diye dilemiş. Kolyeden çıkan ışık, onlara karanlık vadide yol göstermeye başlamış. Sonunda büyücünün kalesine ulaşmışlar.
Büyücü, ziyaretçilerini görünce çok sinirlenmiş. "Kim cüret ediyor benim kaleme gelmeye?" diye gürlemiş. Yıldız korkusuzca öne çıkmış "Ben Prenses Yıldız, Işıldayan Diyar'dan geliyorum. Lütfen çaldığın renkleri geri ver."
Büyücü kahkahalarla gülmüş "Neden geri vereyim ki? Renkler benim gücüm, onlarla tüm dünyayı kontrol edeceğim!" Yıldız, büyücünün neden böyle davrandığını anlamaya çalışmış. "Neden herkesi mutsuz etmek istiyorsun?" diye sormuş.
Büyücünün yüzündeki ifade değişmiş, bir an için gözlerinde üzüntü parlamış. "Çünkü... çünkü ben hep yalnızdım. Kimse benimle arkadaş olmak istemedi. Ben de dünyayı kendi kalbim gibi renksiz yapmak istedim," demiş.
Yıldız, büyücüye yaklaşmış ve elini tutmuş. "Yalnız olmak çok zor olmalı. Ama başkalarını üzerek mutlu olamazsın. Gel, bizimle arkadaş ol. Renkler hepimizin, paylaşarak daha da güzelleşirler."
Büyücünün gözleri dolmuş. Yıldız'ın içtenliği ve şefkati, kalbindeki buzu eritmeye başlamış. Yavaşça asasını kaldırmış ve büyüyü bozmuş. Aniden, tüm renkler özgür kalmış ve dünyaya geri dönmeye başlamışlar.
Karanlık Vadi, rengarenk bir cennete dönüşmüş. Ağaçlar yeşermiş, çiçekler açmış, kuşlar şakımaya başlamış. Büyücü de değişmiş, yüzündeki kötücül ifade gitmiş, yerine sıcak bir gülümseme gelmiş.
Yıldız, büyücüyü Işıldayan Diyar'a davet etmiş. Birlikte krallığa döndüklerinde, herkes önce korkmuş ama Yıldız'ın anlattıklarını duyunca büyücüyü kabul etmişler. Büyücü, sihir güçlerini artık iyilik için kullanmaya söz vermiş.
Bu maceranın ardından, Işıldayan Diyar her zamankinden daha renkli ve mutlu bir yer haline gelmiş. İnsanlar, farklılıkların aslında bir zenginlik olduğunu öğrenmişler. Prenses Yıldız, büyüdükçe krallığın en sevilen ve sayılan kişisi haline gelmiş.
Yıllar sonra, Yıldız kraliçe olduğunda, ülkesini adaletle ve sevgiyle yönetmiş. Her zaman yanında olan Altın Kuş, ona yol göstermeye devam etmiş. Işıldayan Diyar, dünyanın en mutlu ve huzurlu krallığı olarak ünlenmiş.
Kraliçe Yıldız, sadece kendi krallığını değil, çevre krallıkları da olumlu yönde etkilemiş. Komşu ülkelerle barış anlaşmaları imzalamış, ticaret yolları açmış ve kültürel alışverişi teşvik etmiş. Böylece, tüm bölgede barış ve refah hakim olmuş.
Yıldız, kraliçe olarak sadece insanları değil, doğayı da korumuş. Ormanlara zarar verilmemesi için yasalar çıkarmış, nesli tükenen hayvanları koruma altına almış ve temiz enerji kaynaklarının kullanımını teşvik etmiş. Böylece, Işıldayan Diyar sadece insanlar için değil, tüm canlılar için yaşanası bir yer haline gelmiş.
Kraliçe Yıldız, eğitime de büyük önem vermiş. Her köye okullar açtırmış, kütüphaneler kurmuş ve çocukların yeteneklerini keşfetmeleri için sanat ve spor merkezleri inşa ettirmiş. Böylece, krallıktaki herkes okuma yazma öğrenmiş ve kendi yeteneklerini geliştirme fırsatı bulmuş.
Yıllar geçtikçe, Kraliçe Yıldız'ın ünü tüm dünyaya yayılmış. Uzak diyarlardan insanlar, onun bilgeliğinden ve sevecenliğinden faydalanmak için Işıldayan Diyar'a gelmeye başlamışlar. Yıldız, herkesi güler yüzle karşılar, sorunlarını dinler ve çözüm bulmalarına yardımcı olurmuş.
Bir gün, krallığa kuraklık tehdidi gelmiş. Yağmurlar aylardır yağmıyor, nehirler kurumaya yüz tutuyormuş. Kraliçe Yıldız, hemen harekete geçmiş. Bilge danışmanlarıyla birlikte çalışarak su tasarrufu yöntemleri geliştirmiş, yağmur suyu toplama sistemleri kurmuş ve kuraklığa dayanıklı bitkilerin yetiştirilmesini teşvik etmiş. Bu sayede, krallık kuraklık tehdidini atlatmayı başarmış.
Kraliçe Yıldız, yaşlandıkça bilgeliği daha da artmış.
Arkadaşlarınla Paylaş