Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok uzak diyarlarda, sevgi dolu ve barış içinde yaşayan bir krallık varmış. Bu krallığın hükümdarı olan Kral Hasan, adaleti ve dürüstlüğü ile tanınırmış. Krallık öylesine huzurluymuş ki herkes Kral Hasan’a saygı duyar, onun bu güzel yönetimi için her gün minnettar olurmuş. Kral Hasan’ın biricik oğlu olan Prens Murat ise hem cesur hem de oldukça nazik bir gençmiş. Prens Murat, yalnızca asil bir prens değil, aynı zamanda halkına değer veren, iyiliksever bir yürek taşıyan biriymiş.
Bir gün Kral Hasan, Prens Murat’ı yanına çağırarak ona önemli bir görev vermiş. “Sevgili oğlum Murat, bir gün sen bu krallığı yöneteceksin. Ama sadece prens olmak, bir krallığı yönetmek için yetmez. Gerçek bir kral, halkının sevgisini kazanmış, onlara iyilik etmiş bir insandır. Bugünden itibaren krallığın dört bir yanına gidip, ihtiyaç sahibi insanlara yardım etmeni istiyorum. Bu yolculuğun seni hem büyütecek hem de halkımızı daha yakından tanımanı sağlayacaktır,” demiş.
Prens Murat, babasının bu öğüdünü duyunca çok heyecanlanmış. Hemen yol hazırlıklarına başlamış ve sabah erkenden yola çıkmış. Yanına sadece en yakın dostu olan Akın’ı ve birkaç günlük yiyecek almış. Yolculuk boyunca karşılaştığı her insanla konuşmuş, onların dertlerini dinlemiş ve ihtiyaçlarını anlamış. Günlerden bir gün, yolculuğu sırasında küçük bir köye rastlamış. Bu köyde yaşayan insanlar çok zor durumda ve yiyecek bulmakta bile güçlük çekiyormuş.
Prens Murat köyün yaşlılarından olan Dede Şahin’e yaklaşıp sormuş: “Dede Şahin, neden burada herkes bu kadar üzgün? Size nasıl yardımcı olabilirim?” Dede Şahin, Prens Murat’a şöyle cevap vermiş: “Prensim, bu köyde nehir kuruduğu için tarım yapamıyoruz. Araziler kurudu, mahsuller yetişmiyor. Bu yüzden yiyecek bulmakta çok zorlanıyoruz.”
Prens Murat, halkının bu durumu karşısında çok üzülmüş ve hemen çözüm arayışına başlamış. Akın’a dönerek, “Bu köylülerin yardımımıza ihtiyacı var. Nehir yeniden canlanmadıkça buradaki hayat normale dönemez,” demiş. Prens ve Akın, köyün nehir kenarına gitmişler ve nehrin neden kuruduğunu anlamak için çevreyi incelemeye başlamışlar. Uzun uğraşlar sonucunda, nehir yolunun bir kaya kütlesi tarafından kapandığını fark etmişler. Akın, hemen köylüleri yardıma çağırmış ve hep birlikte bu büyük kayayı iterek kaldırmışlar. Kaya kalkınca, nehir yeniden akmaya başlamış, su köyün topraklarına ulaşmış.
Köy halkı bu olaya çok sevinmiş ve Prens Murat’a minnettar kalmış. Köyde bir şenlik düzenlenmiş, herkes Prens Murat ve Akın için şarkılar söylemiş, dans etmiş. Prens Murat, köylülerle birlikte vakit geçirmiş, onların mutluluğunu paylaşmış.
Bir süre sonra Prens Murat ve Akın, yolculuklarına devam etmişler. Bu sefer yolları büyük ve karanlık bir ormana düşmüş. Orman halkı olan ceylanlar, sincaplar ve kuşlar ormanın kötü bir büyücünün etkisi altında olduğunu anlatmışlar. “Büyücü, ormandaki tüm suyu çekti ve ağaçların kurumasına neden oldu,” demişler. Prens Murat, orman hayvanlarının durumunu görüp çok üzülmüş ve büyücünün nerede yaşadığını öğrenmiş. Büyücünün mağarasına varınca, ona cesurca yaklaşarak, “Ey büyücü, senin yüzünden bu ormanda yaşayan canlılar zorluk içinde. Onların suya ihtiyacı var, onları bu durumda bırakmamalısın,” demiş.
Büyücü, Prens Murat’ın cesaretine ve nazik sözlerine şaşırmış. “Ben bu ormanı kontrol etmeyi seviyorum. Ama senin gibi cesur ve iyilik dolu biriyle karşılaşmadım,” diyerek Prens Murat’ın isteğini kabul etmiş. Büyü, bozulmuş ve orman yeniden yeşermiş, ağaçlar yeniden canlanmış. Hayvanlar mutlu bir şekilde ormana yayılmış, Prens Murat’a teşekkür etmişler.
Ormandan ayrıldıktan sonra, Prens Murat ve Akın büyük bir şehre varmışlar. Şehir halkı mutsuzmuş çünkü şehirde bir türlü sonu gelmeyen bir hastalık baş göstermiş. Prens Murat, hastalığı araştırmaya başlamış ve şehrin su kuyularının kirli olduğunu fark etmiş. Hemen şehirdeki yetkililerle konuşmuş ve kuyuların temizlenmesini sağlamış. Temiz suya kavuşan şehir halkı kısa sürede iyileşmiş ve Prens Murat’a büyük bir sevgi göstermiş.
Prens Murat, tüm bu yolculuklardan büyük dersler çıkarmış. İnsanlara yardım etmenin, iyilik yapmanın ne kadar önemli olduğunu anlamış. Kendi halkının dışında da iyiliğe ihtiyaç duyan birçok insan olduğunu fark etmiş ve bir krallığın asıl zenginliğinin altın değil, sevgi ve yardımseverlik olduğunu öğrenmiş.
Prens Murat krallığına döndüğünde, babası Kral Hasan onu gururla karşılamış. “Oğlum, sen artık sadece bir prens değil, gerçek bir lider oldun. Halkına yardım etmenin, onlara iyilik yapmanın değerini anladın. Bir gün bu krallığı yöneteceğin zaman, halkına yaptığın iyiliklerle hatırlanacaksın,” demiş.
O günden sonra Prens Murat, krallığının dört bir yanında iyilik yapmaya devam etmiş. Nerede bir ihtiyaç sahibi varsa, onların yanında olmuş. Halk, Prens Murat’ın bu iyilik dolu yüreğini her zaman sevgi ve minnetle anmış. Prens Murat, krallığını sevgiyle yönetmiş ve halkının kalbinde ebediyen taht kurmuş.
Ve böylece, Prens Murat’ın iyilik dolu hikayesi dilden dile anlatılmaya başlamış. Çocuklar ona bakarak büyümüş, herkes iyilik yapmanın ve yardımsever olmanın önemini öğrenmiş. Prens Murat’ın iyilik dolu yüreği tüm krallığa ışık olmuş. Ve o krallık, uzun yıllar barış, huzur ve sevgi içinde yaşamış.
Gökteki yıldızlar gibi parlayan iyiliklerle dolu bu masal, burada sona ermiş.
Arkadaşlarınla Paylaş