Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarlarda, çok büyük ve güzel bir krallık varmış. Bu krallığın adı Parlak Krallık’mış. Parlak Krallık, adını güneşin altın gibi parladığı, tarlaların yeşil, nehirlerin berrak olduğu bir yer olduğu için almış. İnsanlar burada huzur içinde yaşar, herkes birbirine yardım eder, iyilik dolu bir hayat sürerlermiş. Krallığın başında da Kral Güneş ve Kraliçe Ay ışığı gibi sevilen ve bilge yöneticiler varmış. Ama onların asıl gurur duyduğu şey, çocukları Prens Mete’ymiş.
Prens Mete, cesur, meraklı ve her zaman yardıma hazır bir prensmiş. Henüz genç yaşında olmasına rağmen, herkes ona hayranmış. Prens Mete, sabahları erken kalkar, krallığı gezip insanlarla konuşur, hayvanları sever, sorunları dinler ve çözüm bulmaya çalışırmış. Yüreği iyilikle doluymuş ama bir yandan da yeni maceralar peşindeymiş.
Bir gün, Parlak Krallık’ta her şey ters gitmeye başlamış. Güneş bulutların arkasında kalmış, tarlalar sararmış, nehirler kurumaya yüz tutmuş. Krallığın dört bir yanından insanlar şikayetlerle saraya akın etmiş. Herkes, “Krallık neden böyle oldu? Bizim güzel Parlak Krallık neden karanlığa gömüldü?” diye endişelenmeye başlamış. Kral Güneş ve Kraliçe Ay ışığı ne yapacaklarını bilemez haldeymiş.
Prens Mete, krallıkta neler olduğunu öğrenmek ve bir çözüm bulmak için yola çıkmaya karar vermiş. “Bu krallığı çok seviyorum. Halkımız için bir şeyler yapmalıyım,” demiş kendine. Mete, atına binip krallığın dört bir yanını gezmeye başlamış. Tarlalardan geçerken eskiden yeşil olan otların sararıp solduğunu görmüş, nehirlerin kuruyup çamur deryasına döndüğüne şahit olmuş.
Bir gün, Prens Mete, krallığın en uzak köylerinden birine ulaşmış. Bu köyde yaşlı bir kadın ona yaklaşarak, “Prensim, krallığımızın bu hale gelmesinin sebebi, Karanlık Orman’da yaşayan Buz Büyücüsü’dür. O, krallığın ışığını ve enerjisini çalmaya çalışıyor. Eğer durdurulmazsa, Parlak Krallık sonsuza kadar karanlığa gömülecek!” demiş.
Prens Mete, bu haberi duyunca hiç vakit kaybetmeden Buz Büyücüsü’nü bulmak için Karanlık Orman’a gitmeye karar vermiş. Korkutucu bir yer olduğu söylenen bu ormanda her türlü tehlike olabilirmiş ama Prens Mete, halkını ve krallığını kurtarmak için cesaretini toplamalıymış.
Prens Mete, yola çıkmadan önce yanına en sevdiği dostu olan sadık atı Bulut’u da almış. Bulut, hızlı koşar ve tehlikeleri sezermiş. Mete, Bulut’a güvenerek ormana doğru yola çıkmış. Karanlık Orman’a geldiklerinde her şeyin ne kadar korkutucu olduğunu anlamışlar. Ağaçlar o kadar sıklıkla büyümüş ki, güneş ışığı bile içeri giremiyormuş. Her adımda, dallar ve yapraklar hışırdıyor, rüzgar esince tuhaf sesler duyuluyormuş.
Mete, korkuya kapılmadan Bulut’la birlikte ilerlemeye devam etmiş. Yolun sonunda büyük bir mağaraya ulaşmışlar. Mağaranın önünde duran devasa kapı, buzla kaplanmış ve soğuktan titriyormuş. Prens Mete, buz kaplı kapıya yaklaştığında, içinde bir ışık parıltısı görmüş. Bu ışık, Parlak Krallık’ın kaybettiği güneş ışığının bir parçasıymış!
Prens Mete, kapıyı açmaya çalışmış ama kapı buzla öylesine kaplıymış ki, hareket ettirmek imkansız görünüyormuş. Tam o sırada bir ses duymuş. “Sen kimsin, buraya ne için geldin?” diye sormuş bir ses. Bu ses, mağaranın içinden gelen Buz Büyücüsü’ne aitmiş. Buz Büyücüsü, mağaranın derinliklerinde oturuyor, soğuk büyülerle krallığın ışığını ve enerjisini hapsediyormuş.
Prens Mete, cesurca ileri çıkmış ve “Ben Parlak Krallık’tan Prens Mete’yim. Krallığımı karanlığa gömen bu büyüyü durdurmak için geldim!” demiş. Buz Büyücüsü, Mete’ye gülmüş ve “Kimse beni yenemez. Benim gücüm, krallığına yayılan bu soğuk ve karanlıkla besleniyor,” demiş.
Ancak Prens Mete pes etmeye niyetli değilmiş. Buz Büyücüsü ile savaşmaya kalkmak yerine ona bir teklif sunmuş: “Eğer senin bu gücünü, krallığımızın iyiliği için kullanırsak, hem krallık hem de sen için daha iyi olmaz mı? Soğuk büyülerini kullanarak tarlalarımızı serinletip verimli hale getirebilir, su kaynaklarımızı dengede tutabiliriz. Sen krallığın iyiliği için çalışırsan, seni de halkım saygıyla anacak.”
Buz Büyücüsü, Mete’nin bu önerisi karşısında şaşırmış. Daha önce kimse ona böyle yaklaşmamış, hep ondan korkmuşlar ve kaçmışlar. Büyücü, bir süre düşündükten sonra, “Eğer bu söylediklerin doğruysa, neden denemeyelim?” demiş. Prens Mete’nin cesareti ve nezaketi, Buz Büyücüsü’nü ikna etmeyi başarmış.
Buz Büyücüsü, sihirli değneğini kullanarak mağaradaki buzları eritmeyi başlamış. Büyü çözülmeye başlar başlamaz, Parlak Krallık’ı saran karanlık ve soğuk hava da yavaş yavaş dağılmış. Tarlalar tekrar yeşermiş, nehirler dolmuş ve güneş bulutların arasından tekrar parlamış. Krallık yeniden eski parlak günlerine dönmeye başlamış.
Prens Mete, Buz Büyücüsü’nü de yanına alarak Parlak Krallık’a geri dönmüş. Kral Güneş ve Kraliçe Ay ışığı, oğullarının hem cesaretine hem de bilgeliğine hayran kalmışlar. Prens Mete, savaşla değil, iyilik ve akılla krallığını kurtarmış. Buz Büyücüsü ise artık krallığın bir parçası olmuş, gücünü iyi şeyler yapmak için kullanmaya başlamış. Tarlalar serin tutulmuş, nehirler dengede kalmış ve her şey yoluna girmiş.
Parlak Krallık halkı, bu mucizevi kurtuluşu kutlamış. Prens Mete, herkesin kalbinde kahraman olarak yer etmiş. Artık herkes Mete’nin sadece cesur değil, aynı zamanda akıllı ve adil bir prens olduğunu biliyormuş. Mete de, krallığını daha iyi bir yer haline getirdiği için çok mutluymuş.
Krallıkta herkes, Mete’nin iyilik dolu çözümünü konuşuyormuş. Artık kimse zorluklar karşısında hemen korkuya kapılmıyor, önce iyilikle ve anlayışla yaklaşmayı deniyormuş. Prens Mete, genç yaşında bile herkese büyük bir ders vermiş: Zorluklar, bazen savaşmadan, sadece doğru düşünce ve iyilikle aşılabilir.
Günler geçmiş, krallık tekrar parıl parıl parlamaya başlamış. Herkes mutlu, tarlalar verimli, nehirler doluymuş. Prens Mete, krallığını gezmeye devam etmiş, her zaman olduğu gibi insanlara yardım etmiş, hayvanlarla ilgilenmiş ve her gün yeni şeyler öğrenmiş. Onun için asıl önemli olan, sadece güçlü olmak değil, aynı zamanda iyi bir insan olabilmekmiş.
Ve böylece, Parlak Krallık’ta herkes mutlu ve huzurlu bir hayat sürmeye devam etmiş. Prens Mete’nin cesareti ve iyiliği, krallığın her köşesine yayılmış ve herkes, iyilik yapmanın ne kadar büyük bir güç olduğunu öğrenmiş.
İşte, mutlu sonla biten bu hikaye, Prens Mete’nin iyilik dolu yüreği sayesinde unutulmaz bir masal haline gelmiş.
SON.
Arkadaşlarınla Paylaş