Ücretsiz Apple Store'da Hemen indirin, birbirinden güzel oyunlar ve masallar keşfedin!
Bir zamanlar, masmavi gökyüzünün hemen üstünde, yalnızca çocukların hayal gücünde var olabilen Renkli Bulutların Krallığı adında sihirli bir yer vardı. Bu krallıkta bulutlar sadece beyaz değil, her renk ve desenle süslenmişti. Kimi bulutlar gökkuşağı gibi rengârenkti, kimileri ise yıldız desenleriyle ışıldıyordu. Bu krallığın cesur ve meraklı bir prensi vardı: Prens Arif.
Prens Arif, diğer prenslere hiç benzemezdi. Günlerini sarayda oturup taç takarak geçirmezdi. Tam tersine, o hep bir şeyler keşfetmek, öğrenmek ve yeni arkadaşlar edinmek için sabırsızlanırdı. Arif, insanların dünyasını da çok merak ederdi çünkü Renkli Bulutların Krallığı ile insanların dünyası arasında incecik bir sis perdesi vardı. Bir gün bu sis perdesini geçip neler olduğunu görmek en büyük hayaliydi.
Bir sabah uyandığında, sarayın bahçesindeki gökkuşağı çiçeklerinin solmaya başladığını fark etti. Bu çiçekler, krallığın enerjisini ve mutluluğunu temsil ediyordu. Eğer gökkuşağı çiçekleri tamamen solarsa, Renkli Bulutların Krallığı’ndaki tüm renkler yok olabilirdi! Bu, Arif’i çok endişelendirdi. Hemen büyük kütüphaneye gidip krallığın kadim kitaplarını karıştırmaya başladı.
Sonunda bir kitapta aradığı cevabı buldu. Gökkuşağı çiçeklerini eski haline getirmek için “Renk Taşı adında sihirli bir nesneye ihtiyaç vardı. Ancak bu taş, insanların dünyasında, “Unutulmuş Orman denilen bir yerde saklanıyordu. Taşı bulup geri getirmek için bir yolculuğa çıkması gerekiyordu.
Arif heyecanla hazırlıklarını yaptı. Yanına en sevdiği konuşan pusulası Pufi’yi ve cesur dostu Kanatlı Kedi Mırmır’ı aldı. Pufi, yalnızca yön göstermekle kalmaz, aynı zamanda komik şakalar yaparak ortamı neşelendirirdi. Mırmır ise beyaz tüylü, kanatlı ve her zaman Prens Arif’in yanında olan sadık bir dosttu. Üç arkadaş, macera dolu bir yolculuğa doğru yola çıktılar.
Sis perdesini geçtiklerinde kendilerini insanların dünyasında buldular. Bu dünya Arif’in hayal ettiğinden çok daha büyük ve karmaşıktı. Etrafta koşuşturan çocuklar, şarkı söyleyen kuşlar ve yemyeşil ağaçlar vardı. Ancak Unutulmuş Orman’ı bulmak o kadar kolay değildi. İnsanların dünyası haritalarda görünenden çok daha gizemliydi.
Arif ve arkadaşları, bir köyde yaşayan çocuklarla tanıştılar. Çocuklar, Unutulmuş Orman’ın çok uzaklarda olduğunu ve oraya gidenlerin asla geri dönmediğini söylediler. Ancak Arif korkmadı. Çocuklardan bir grup da onlara katılmak istedi. Böylece bir ekip oldular ve birlikte ormana doğru ilerlediler.
Unutulmuş Orman’a vardıklarında, oranın çok sessiz ve karanlık olduğunu fark ettiler. Ağaçlar devasa ve sık, yollar ise birbirine karışmıştı. Ama Pufi’nin rehberliğiyle doğru rotayı bulmayı başardılar. Ancak, ormanın derinliklerinde onları bir sürpriz bekliyordu: Ormanın koruyucusu olan dev bir Kaplumbağa!
Kaplumbağa, bu sihirli ormana giren herkesin bir bilmeceyi çözmesi gerektiğini söyledi. Eğer bilmeceleri çözemezlerse, ormandan çıkamazlardı. İlk bilmece şöyleydi:
“Bir ağacım var, ama yapraklarım yok. İçimde dünyalar saklarım, ama konuşmam. Ben neyim?
Arif biraz düşündü ve sonra yüzünde bir gülümsemeyle cevap verdi: “Kitap! Kaplumbağa doğru cevabı duyunca yolun devamını açtı.
İkinci bilmece biraz daha zordu: “Hep yukarı çıkarım ama asla aşağı inmem. Neyim ben? Bu kez çocuklardan biri “Yaş! diye bağırdı. Cevap yine doğruydu. Kaplumbağa memnun bir şekilde kenara çekildi ve üç arkadaş, Renk Taşı’nın saklandığı mağaraya ulaşmayı başardı.
Mağaranın içinde, taşın etrafında dönüp duran minik, ışıldayan yaratıklar vardı. Bu yaratıklar, taşın koruyucularıydı. Taşı almak için onlara neden bu taşa ihtiyaç duyduklarını anlatmaları gerekiyordu. Arif, gökkuşağı çiçeklerinin solduğunu ve bunun bütün Renkli Bulutların Krallığı’nı etkileyeceğini açıkladı. Yaratıklar, Arif’in iyi niyetine inandılar ve taşı ona verdiler. Ancak bir şartları vardı: Arif, taşı yalnızca iyilik için kullanacağına söz vermeliydi. Elbette Arif bu sözü verdi.
Renk Taşı’nı aldıktan sonra ekip, uzun bir yolculuk sonunda yeniden Renkli Bulutların Krallığı’na döndü. Taşı gökkuşağı çiçeklerinin ortasına yerleştirdiklerinde, çiçekler bir anda canlandı ve her zamankinden daha parlak renklerle açmaya başladı. Krallığın renkleri eski haline döndü ve herkes yeniden mutluluğa kavuştu.
Arif, bu maceradan çok şey öğrenmişti. Cesaretin, dostluğun ve iyiliğin her zaman en güçlü silahlar olduğunu anlamıştı. Ayrıca, farklı dünyalardan gelen insanların ya da varlıkların birbirine yardım ederek harikalar yaratabileceğini keşfetmişti.
Renkli Bulutların Krallığı o günden sonra hiç solmadı. Prens Arif ve arkadaşları ise yeni maceralara atılmak için sabırsızlanıyordu. Çünkü dünya, keşfedilecek sayısız güzellikle doluydu.
Ve herkes sonsuza kadar mutlu yaşadı.
Arkadaşlarınla Paylaş