Bir varmış bir yokmuş, uzak diyarlarda, dağların ve nehirlerin ardında, yeşillikler içinde bir krallık varmış. Bu krallığın adı “Altın Orman Krallığı”ymış. Krallıkta herkes mutlu, huzurlu ve barış içinde yaşarmış. Bu krallığın en sevilen kişisi ise genç ve cesur Prens Aras’mış. Prens Aras, bilgeliği ve iyiliği ile tanınırmış. Babası Kral Emir ve annesi Kraliçe Mira, onu halkına hizmet eden, adaletli bir lider olarak yetiştirmek için çok çaba sarf etmişler.
Bir gün Prens Aras, krallığın dört bir yanındaki köylerden kötü haberler almaya başlamış. İnsanlar, ormanlarda garip olayların yaşandığını, hayvanların kaybolduğunu ve nehirlerin sularının azaldığını söylüyormuş. Krallığın en yaşlı büyücüsü olan Bilge Kadın, krallıkta bir tehlike olduğunu ve bu tehlikenin ancak cesur bir kişinin çözebileceğini söylemiş. Prens Aras, durumu öğrenir öğrenmez hemen harekete geçmeye karar vermiş. Babasına gidip durumu anlatmış ve bu gizemi çözmek için yola çıkması gerektiğini söylemiş.
Kral Emir, oğluna güvense de tehlikeli bir yolculuğa çıkacağı için endişeleniyormuş. Ancak Prens Aras kararlıymış: “Babam, halkımızın huzuru için bu yolculuğu yapmak zorundayım. Ormanlarımız, hayvanlarımız ve insanlarımızın geleceği için bunu yapmalıyım.” demiş.
Ertesi sabah, Prens Aras, yanında sadece en güvendiği dostu olan siyah atı Gölge ile yola çıkmış. Ormanın derinliklerine doğru ilerlerken her şeyin normal olduğunu düşünmüş. Kuşlar ötüyor, ağaçlar rüzgarla dans ediyor, nehirler tatlı tatlı akıyormuş. Ancak bir süre sonra ormanın derinliklerine girdikçe, tuhaflıklar baş göstermeye başlamış. Ağaçlar cansız, nehirler kurumuş ve hayvanlar ortadan kaybolmuş gibi görünüyormuş.
Bir süre ilerledikten sonra Prens Aras, bir mağaranın önünde durmuş. Mağara karanlık ve ürkütücüymüş ama Prens Aras, korkusunu yenip içeri girmiş. İçeri girdiğinde büyük bir şaşkınlıkla, yerin altından parlayan devasa bir kristal görmüş. Bu kristal, krallığın enerjisini çalan ve doğayı kurutan şeymiş. Ancak kristal tek başına çalışmıyormuş; bir büyücü bu kristalin gücünü kullanarak krallığı zayıflatıyormuş.
Prens Aras, kristali yok ederse büyünün de sona ereceğini düşünmüş, ancak kristali nasıl yok edeceğini bilmiyormuş. Tam o sırada, karşısında bilge yaşlı bir kadın belirmiş. Bu kadın, krallığın kadim koruyucusu olan Bilge Kadın’mış. Bilge Kadın, Prens’e dönerek: “Bu kristal, sadece iyilik ve dürüstlükle bozulabilir. Senin kalbindeki iyilik, büyüyü bozmaya yeter. Ancak önce büyücünün niyetini anlaman gerek.” demiş.
Prens Aras, Bilge Kadın’ın söylediklerini dinledikten sonra büyücünün niyetini öğrenmeye karar vermiş. Mağaranın derinliklerine doğru ilerlerken karşısına yaşlı, üzgün bir adam çıkmış. Bu adam, yıllar önce krallıktan kovulan eski bir büyücüymüş. Kral Emir, bu büyücüyü yaptığı kötü büyüler yüzünden cezalandırıp krallıktan sürgün etmiş. Büyücü, krallıktan kovulmasına çok üzülmüş ve intikam almak istemiş. Ancak Prens Aras, büyücünün derinlerde iyi bir insan olduğunu hissetmiş.
“Beni neden cezalandırdınız? Ben sadece güçlerimi kullanmak istedim,” demiş büyücü hüzünle. Prens Aras ise ona sakin bir sesle: “Sana ikinci bir şans verebilirim. Krallığımıza zarar vermeyi bırakırsan, halk seni affeder ve tekrar aramıza katılabilirsin. Ancak bu yıkıma devam edersen, sadece kendini değil, doğayı ve insanları da yok edersin. İyiliği seçmek senin elinde,” demiş.
Büyücü, uzun bir süre sessiz kalmış. Prens Aras’ın sözleri onu derinden etkilemiş. Sonunda gözyaşları içinde: “Ben hata yaptım. Krallığa zarar vererek intikam almak istedim ama bu yolun sonunun karanlık olduğunu anladım. Senin gibi bir prensin adaletine güveniyorum,” demiş. Büyücü, kristale doğru ilerlemiş ve ellerini ona uzatarak büyüyü bozmuş. Kristal parçalanmış ve içinden parlayan bir ışık tüm ormanı aydınlatmış.
Büyü bozulduktan sonra, Prens Aras ve büyücü dışarı çıktıklarında ormanın tekrar canlandığını, hayvanların geri döndüğünü ve nehirlerin akmaya başladığını görmüşler. Krallığın her köşesi tekrar eski güzelliğine kavuşmuş. Büyücü ise pişmanlığını dile getirerek krallığa geri dönmek için Prens’ten izin istemiş. Prens Aras, büyücüyü affetmiş ve ona halkın yeniden güvenini kazanması için bir şans vermiş.
Krallığa döndüklerinde, halk Prens Aras’ı büyük bir coşkuyla karşılamış. Kral Emir ve Kraliçe Mira, oğullarının gösterdiği cesaret ve bilgelik karşısında gururla dolmuş. Büyücü ise halka yaptığı hatayı anlatmış ve onlardan özür dilemiş. Krallık halkı, büyücünün samimiyetine inanarak onu affetmiş.
Artık Altın Orman Krallığı’nda her şey yeniden yoluna girmiş. Doğa, insanlar ve hayvanlar bir arada huzur içinde yaşamaya devam etmişler. Prens Aras ise halkına her zaman iyiliğin ve merhametin en büyük güç olduğunu öğretmiş.
Ve böylece, Prens Aras’ın krallığı tekrar eski güzel günlerine dönmüş. Herkes mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamış. Prens Aras ise bu macerası sayesinde bir kahraman olmuş, ama onu asıl kahraman yapan şey, cesareti kadar kalbindeki iyilik ve anlayış olmuş.
Gökkuşağının parladığı, kuşların şarkı söylediği bir günün sonunda, Prens Aras ve krallığı bir kez daha mutlu sona ulaşmış.
Ve masal burada bitmiş.
Arkadaşlarınla Paylaş