

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Güneşli Kasaba adında küçük, neşeli bir yer varmış. Bu kasabada, her sabah güneş ışıklarıyla uyanılır, kuş sesleriyle dolu caddelerde çocuklar oynar, herkes birbirine yardım eder, sevgiyle yaşarmış. İşte bu kasabada, altı yaşındaki Ali adında sevimli ve yüreği sevgiyle dolu bir çocuk yaşarmış. Ali, annesi ve babasıyla birlikte yaşar, ondan her daim iyiliğin, adaletin, paylaşmanın ve sabrın ne kadar değerli olduğunu öğrenirmiş. Annesi, ona Allah’ın yarattığı bu güzel dünyadan, Kuran-ı Kerim’in nazik ayetlerinden, Peygamber Efendimizin örnek davranışlarından bahsedip, duaların gücünü anlatır, “Her sabah doğan güneş, Allah’ın bize sunduğu umut ve sevgidir” dermiş. Böylece Ali, her gün uyandığında kalbinde büyük bir neşe ve şükran duygusuyla, Allah’ın lütfuna inanarak güne başlarmış.
Okulda, öğretmeni Mustafa Amca çocuklara İslam’ın güzelliklerini, yani insanların birbirine karşı nasıl sevgiyle yaklaşması gerektiğini, dürüstlüğü, yardımlaşmayı ve adaletli olmayı anlatırmış. Mustafa Amca, “İslam, kalplerimize nur eker; iyilik yaparsanız, Allah’ın rahmeti de size gelir” der, çocukların gözlerinde umut ve heyecan belirirmiş. Ali de bu sözleri dikkatle dinler, her dersinde öğrendiği güzel erdemleri günlük hayatına uygulamaya çalışırmış. Arkadaşlarıyla oynarken, paylaştığı oyuncakları, gülümsediği her yüzü, gösterdiği yardımseverliği, Allah’ın sevgisinin küçük ama etkili yansımaları olarak görürmüş.
Bir gün, Ali okul çıkışında mahallede dolaşırken, yaşlı komşuları Ayşe Teyze’nin evinin önünde durmuş. Ayşe Teyze, Ali’ye sevgi dolu bir gülümsemeyle, “Canım evladım, senin gibi güzel yürekli çocuklar sayesinde kalbimiz hep ısınır. Allah seni her daim korusun,” demiş. Ali, hemen su taşıyarak ve yardım ederek Ayşe Teyze’nin işlerini kolaylaştırmış. O gün, Ayşe Teyze ona eski zamanlardan, insanların iyilik ve paylaşma sayesinde nasıl güç bulduklarından, duaların nasıl mucizeler yarattığından bahsetmiş. Ali, o an kalbine işleyen bu güzel hikayeleri hiçbir zaman unutamamış; çünkü o, İslam’ın güzelliğinin, en küçük yardımlarda bile saklı olduğunu anlamış.
Günler birbirini kovalarken, kasabada bir değişim rüzgarı esmeye başlamış. Bir gün, şehirden yeni taşınan bir aile, Güneşli Kasaba’ya gelmiş. Bu aile, daha önce alışık olmadıkları sakin ve yardımsever yaşam tarzına bir süre alışmakta güçlük çekse de, Ali’nin içten yaklaşımı ve sıcak gülümsemesi sayesinde kısa sürede kalplerine dokunmuş. Ali, “Hoş geldiniz, biz burada Allah’ın sevgisiyle büyüyen bir aileyiz,” diyerek onlara kasabanın güzelliklerini, geleneklerini ve en önemlisi İslam’ın öğrettiği değerleri anlatmış. Yeni gelen aile, kasabanın samimiyeti ve sıcaklığıyla kendilerini hemen evlerinde hissetmiş; zamanla onlar da yardımlaşmanın, paylaşmanın ve sabrın önemini öğrenmişler.

Her akşam, kasaba halkı küçük camide toplanıp birlikte dua edermiş. “Allah’ım, bize iyilik, sevgi ve dayanışma bahşet; kalplerimizi birbirine aç, zorluklarımızı hafiflet,” diye dualar edilir, kasabanın üzerinde adeta bir huzur perdesi oluşurmuş. Ali, bu duaların ne kadar da güçlü olduğunu, her bir kelimenin kalpleri ısıttığını düşünür, geceleri yıldızlara bakarak Allah’a şükredermiş. O, annesinin ve babasının sözlerini hep hatırlayarak, “Allah, her daim yanımızdadır” diye içinden dua edermiş.
Bir gün, Güneşli Kasaba’nın üzerinde kara bulutlar toplanmaya başlamış; rüzgar hızla esmiş, ağaçlar sallanmış, gökyüzü büyük bir fırtınaya hazırlanırmış. Kasaba halkı endişe içinde evlerine çekilmiş, ama Ali’nin kalbi sarsılmaz bir inançla doluymuş. O, annesinin öğrettiği gibi “Allah’ın rahmeti, en şiddetli fırtınalarda bile yanımızdadır” diyerek dışarı çıkmış. Fırtınanın uğultusu ve gök gürültüsü arasında, Ali evlerinin dışına atılmış, çevresindeki komşulara yardım etmiş, yaşlılara destek olmuş. O an, kasabanın herkesine cesaret ve umut aşılanmış; fırtına dindiğinde, insanlar birbirine sarılmış, “Allah’ın izniyle her zorluğun üstesinden gelebiliriz,” diyerek büyük bir sevinç yaşamışlar.

Fırtınanın ardından kasaba, adeta yeniden doğmuş gibiymiş. Ağaçlar yeşermiş, çiçekler açmış, insanlar arasındaki bağlar daha da güçlenmiş. Ali, annesiyle birlikte evlerinin yakınındaki küçük bir bahçede otururken, doğanın güzelliğine hayranlıkla bakar, “Bak anneciğim, Allah’ın bize bahşettiği bu renk cümbüşü ne kadar da muhteşem,” dermiş. Annesi de ona, “Sevgili evlat, Allah’ın yarattığı her şeyde O’nun sevgisini ve rahmetini görebiliriz. Bizim görevimiz bu güzellikleri korumak ve birbirimize iyilikle yaklaşmaktır,” diye cevap verirmiş. Ali’nin kalbi, her geçen gün daha da büyüyen bir sevgiyle dolarken, o da çevresindeki herkese yardım etmeye, paylaşmaya ve iyiliği yaymaya devam etmiş.

Okulda, Ali’nin en yakın arkadaşı Zeynep de onun gibi iyilik ve sevgi dolu kalbiyle tanınır olmuş. Zeynep, Ali ile birlikte oyunlar oynar, birlikte hayaller kurar, birbirlerine destek olurlarmış. Bir gün, okulda öğretmenleri, “Allah’ın yarattığı dünya, tıpkı bir bahçe gibidir. Her çiçek, her ağaç, her canlının bir hikayesi vardır. Biz de bu bahçeyi, iyilik, sabır ve sevgiyle sulamalıyız,” diyerek çocuklara ders anlatmış. Ali ve Zeynep, bu sözleri kalplerine işleyip, birbirlerine “Her zaman adaletli, dürüst ve yardımsever olalım” demişler. Böylece, okulun bahçesinde oynadıkları her oyun, aslında Allah’ın bize öğrettiği güzel erdemleri pekiştiren, sevgi dolu bir macera haline gelmiş.

Kasabanın her köşesinde, Ali ve arkadaşlarının iyilik dolu hikayeleri konuşulur, insanlar birbirine yardım eder, zorluklar birlikte aşılırmış. Bir keresinde, kasabada yaşayan gençler, ihtiyaç sahibi bir aileye destek olmak için toplanmış, yiyecek, giysi ve oyuncak toplamışlar. Ali, Zeynep ve diğer arkadaşları, topladıkları her şeyi büyük bir sevgiyle o ailenin kapısına götürmüşler. Aile, bu içten yardımı görünce gözyaşlarını tutamamış, “Allah size hayır versin, iyiliklerinize karşılık mutluluklarınız artsın,” diyerek teşekkür etmiş. O gün, kasaba meydanında toplanan herkes, birbirine sarılarak, “Biz, Allah’ın sevgisiyle büyüyen, iyilik ve paylaşım dolu bir aileyiz,” demiş. Böylece, kasabada yaşayan herkes, sadece kendilerini değil, çevrelerindeki insanları da düşünerek hareket etmiş; iyiliğin ve sevginin gücüyle, herkesin kalbi bir nebze olsun ısınmış.

Günler, aylar, mevsimler birbirini kovalarken, kasaba halkı arasında büyük bir festival düzenlenmiş. Festivalde, herkes en güzel giysilerini giymiş, sokaklarda şarkılar söylenmiş, danslar edilmiş, oyunlar oynanmış. Ali ve Zeynep de bu festivalde neşeyle yarışmış, güldükçe gülmüş, koşup oynarken “Allah’ın bize sunduğu bu güzel günler için şükredelim” dermişler. Festivalin sonunda, kasabanın imamı, büyük bir sevgiyle bütün halka seslenmiş: “Bu festival, sadece eğlence için değil; aynı zamanda İslam’ın bize öğrettiği değerlere ne kadar bağlı olduğumuzu hatırlamak içindir. Birlikte, Allah’ın sevgisini paylaşarak, dünyayı daha güzel bir yer haline getirebiliriz.” İnsanlar, imamın sözlerini büyük bir coşkuyla karşılamış, birbirlerine sarılarak dualar etmişler. Festivalin ruhu, kasabanın her bir ferdi tarafından kalplerde yaşatılmış.

Ali, çocukluğundan itibaren öğrendiği bu güzel değerleri kalbine kazımış; her gün camide, evde, sokaklarda Allah’ın lütfu için şükreder, iyilik yapar, paylaşır, yardım ederdi. Onun hayatı boyunca sergilediği bu davranışlar, kasaba halkı arasında örnek olmuş, gençler ve yaşlılar onun hikayesini konuşur, kalplerinde umut ve sevgi tohumları ekmişler. Ali büyüdükçe, Güneşli Kasaba’nın neşesi, bir masal gibi dilden dile dolaşmış; herkes, onun anlattığı hikayelerden ilham almış, hayatlarını Allah’ın sevgisiyle aydınlatmış. Zamanla, Ali gençliğini geride bırakıp bilge bir adam olmuş; o, artık sadece bir çocuk değil, aynı zamanda kasabanın rehberi, yol göstericisi haline gelmiş. Gençlere, “İslam’ın güzelliği, kalbinizin en derin köşesinde yatan, hiçbir zaman sönmeyecek bir ışıktır. İyilik yapın, paylaşın, dua edin ve Allah’ın rahmetine daima güvenin,” diyerek örnek olmuş.
Güneşli Kasaba’nın etrafındaki dağlardan birinde, uzun zamandır kimsenin keşfetmediği, gizemli bir bahçe olduğu söylenirmiş. Bu bahçe, Allah’ın yarattığı mucizelerin en güzel örneğiydi; rengarenk çiçekler, mis kokulu bitkiler, berrak suların aktığı küçük bir çeşme, kuşların cıvıltıları… Ali, gençliğinde bu bahçeyi keşfetmiş ve orada, Allah’ın kudretini, merhametini ve yarattığı güzellikleri bizzat hissetmiş. Bahçede otururken, çeşmenin kenarında sessizce dua eden Ali, “Allah’ım, senin yarattığın bu güzellikler, kalbimdeki sevgiyi daha da güçlendiriyor. Her nefeste senin lütfunu hissediyorum,” dermiş. O an, Ali için doğanın her zerresinde, Allah’ın izini görmek, O’nun sevgisini hissetmek demekmiş. Bu deneyim, onun hayatına daha da derin anlamlar katmış; artık o, sadece insanların değil, tüm yaratılmışın bir parçası olduğunu, her canlının Allah’ın sanatının bir yansıması olduğunu idrak etmiş.

Yıllar akıp giderken, Ali’nin öğretileri ve yaşadığı güzel anılar, kasaba halkının hafızasında öyle sağlam yer etmiş ki; onun hikayesi, nesilden nesile aktarılan, umut ve sevgi dolu bir masal haline gelmiş. Her akşam camide toplanan insanlar, Ali’nin anlattığı hikayelerden, onun yaşadığı güzel örneklerden bahseder, birbirlerine “Allah’ın rahmeti ve sevgisiyle bu dünyayı güzelleştireceğiz” diye söz verir olmuşlar. Ali’nin yaşamı boyunca sergilediği iyilik, paylaşım ve adalet örnekleri, kasabanın her köşesinde yankılanmış; herkes, küçük bir gülüşün, sıcak bir dokunuşun, samimi bir yardımın ne kadar büyük farklar yaratabileceğini öğrenmiş.
Ve işte, zamanın sonunda Ali’nin saçları aklanmış, yüzünde yılların getirdiği bilgelik izleri belirmiş; fakat kalbindeki o sönmeyen ışık, hala tüm kasabayı aydınlatmaya devam ediyormuş. Ali, yaşlılık döneminde bile, çocukların gözlerindeki o parıltıyı, gençlerin umut dolu yüreklerini görmekten büyük mutluluk duyarmış. Kasaba halkı, onun anısına layık görülen bir anıt dikmiş; bu anıt, Ali’nin öğretilerinin, İslam’ın güzelliklerinin ve Allah’ın rahmetinin bir simgesi olmuş. Her yıl düzenlenen anma törenlerinde, kasaba halkı bir araya gelerek, Ali’nin hayatından kesitler paylaşır, onun izinden giderek daha da güzel yaşamlar kurduklarını dile getirirmiş.

Ali’nin hikayesi, aslında herkesin içinde var olan iyiliğin, paylaşmanın, sevginin ve sabrın en güzel anlatımıymış. O, çocukken öğrendiği İslam’ın güzelliklerini hiçbir zaman unutmamış; her adımında, Allah’ın lütfunu hissetmiş, kalbinde taşıdığı inançla çevresine umut aşılamış. Bu masal, bize şunu anlatır: Dünyada ne kadar zorluk olsa da, iyilik, sevgi ve paylaşma sayesinde her şey daha da güzelleşir. Allah’ın rahmeti, en karanlık anlarda bile ışığımız olur; dualarımız, en büyük kuvvetimizdir. Her ne zaman üzüntü hissetseniz ya da zorluklarla karşılaşırsanız, Ali’nin hikayesini hatırlayın; onun gibi, kalbinizde taşıdığınız o saf inanç ve sevgiyle, her şeyi aşabilirsiniz.

Güneşli Kasaba’daki bu güzel yaşam, sadece bir masal gibi dilden dile dolaşmakla kalmamış, aynı zamanda gerçek hayatın en değerli derslerinden biri haline gelmiş. Çocuklar, Ali’nin izinden giderek, her gün okulda, sokakta, evde birbirlerine yardım etmiş; küçük iyiliklerin büyük mutluluklara vesile olabileceğini anlamışlar. Her biri, “Allah’ın sevgisiyle büyüyen bir insan olmak istiyorum,” diyerek, hayatlarını O’nun gösterdiği yolda, dürüstlük ve adaletle sürdürmüş. Kasaba halkı, birbirine olan bağlılıkları, yardımlaşmaları ve dualarıyla, dünyanın her yerinde örnek gösterilecek bir aileye dönüşmüş.
Ve sonunda, masalın mutlu sonuna gelinirken, Güneşli Kasaba’nın her bir sakini, Allah’ın yarattığı bu güzel dünyada, iyiliğin, paylaşmanın, sabrın ve sevginin asla bitmeyeceğini öğrenmiş. Her sabah yeniden doğan güneş, her akşam inanan dualar, her kalpte yeşeren umut, Ali’nin masalının en değerli parçaları olmuş. Sevgili çocuklar, unutmayın ki, İslam’ın güzelliği, sadece büyüklerin anlattığı eski hikayelerde değil; sizin gülüşlerinizde, yardım eli uzattığınız anlarda, paylaştığınız her küçük iyilikte saklıdır. Allah’ın sevgisi, yüreğinizde parlayan o umut ışığıdır; onu asla söndürmeyin. İşte böyle; Ali’nin masalı, hepimize öğretiyor ki, dünya, sevgiyle, iyilikle ve Allah’ın rahmetiyle aydınlanırsa, her şey daha güzel, her gün daha umut dolu olur. Ve masal burada, mutlu sonla biter; çünkü Ali’nin hayatı, Güneşli Kasaba’da yaşayan herkesin kalbinde, Allah’ın sevgisiyle, iyilikle ve mutlulukla yaşamaya devam eden sonsuz bir masala dönüşmüştür.
Arkadaşlarınla Paylaş