Çok uzun zaman önce, yeşillikler içinde küçük bir kasabada Yıldız adında sevimli bir kız çocuğu yaşarmış. Yıldız, parlak kahverengi gözleri, kıvırcık siyah saçları ve kocaman gülümsemesiyle herkesin sevgilisiymiş. Kasabadaki herkes onu tanır, onunla konuşmaktan büyük keyif alırmış. Yıldız'ın en büyük özelliği, sürekli sorular sorması ve her şeyi merak etmesiymiş. Özellikle de gökyüzündeki yıldızları izlemeyi çok severmiş. Her gece yatmadan önce penceresinin önündeki mindere oturur, gökyüzünü seyredermiş.
Yıldız'ın ailesi de kasabanın sevilen insanlarındanmış. Babası Ahmet Bey kasabanın camiinde müezzinlik yapıyor, annesi Zehra Hanım ise Kuran kursunda çocuklara ders veriyormuş. Yıldız, ailesinin bu güzel hizmetlerini görüyor ve her zaman "Ben de büyüyünce insanlara faydalı olmak istiyorum," diye düşünüyormuş.
Bir gece, her zamanki gibi penceresi önünde otururken gökyüzünde daha önce hiç görmediği kadar parlak bir yıldız görmüş. Bu yıldız diğerlerinden çok farklıymış, sanki ona göz kırpıyormuş gibi görünüyormuş. Yıldız bu muhteşem görüntüyü izlerken, birden yıldızın etrafında nurdan bir hale oluşmaya başlamış. O sırada gözleri ağırlaşmış ve kendini birden bambaşka bir dünyada bulmuş.
Karşısında nur yüzlü, ak sakallı, yeşil cübbeli bir dede belirmiş. Dedenin etrafı adeta ışıl ışıl parlıyormuş. Dede ona gülümseyerek, "Hoş geldin küçük meraklı," demiş. "Ben Bilge Dede'yim. Senin gibi meraklı ve iyi kalpli çocuklara İslam'ın güzelliklerini ve güzel ahlakı öğretmek için buradayım. Seninle özel bir yolculuğa çıkacağız."
Yıldız heyecanla, "Gerçekten mi?" diye sormuş. "Bana neler öğreteceksiniz? Annem ve babam her zaman İslam'ın ne kadar güzel bir din olduğunu anlatıyor, ama ben daha çok şey öğrenmek istiyorum."
Bilge Dede, "Sabırlı ol küçük Yıldız," demiş. "Seninle çok özel bir yolculuğa çıkacağız. Bu yolculukta İslam'ın güzelliklerini ve güzel ahlakın nasıl olması gerektiğini bizzat görerek öğreneceksin." Sonra cebinden küçük, altın renginde bir tespih çıkarmış. "Bu tespih bize yol gösterecek. Her bir tanesinde farklı bir ders var. Hazır mısın?"
Yıldız heyecanla başını sallamış ve Bilge Dede'nin uzattığı eli tutmuş. Tespihin ilk tanesine dokunduklarında, kendilerini büyük bir hastanenin önünde bulmuşlar. İçeri girmişler ve bir hasta odasının önünde durmuşlar. Odada yaşlı bir anne yatıyormuş. Yanında orta yaşlı oğlu varmış. Adam annesinin başucunda oturuyor, ona Kuran-ı Kerim okuyor, ilaçlarını içiriyor, yemeğini yediriyor ve sürekli hal hatır soruyormuş.
Bilge Dede, "Bak Yıldız," demiş. "İslam'da anne baba hakkı çok önemlidir. Peygamber Efendimiz 'Cennet annelerin ayakları altındadır' buyurmuştur. Anne ve babamıza iyi davranmak, onlara saygılı olmak, ihtiyaçlarını karşılamak en önemli görevlerimizdendir. Onlar bizi büyütüp yetiştirdiler, şimdi de bizim onlara hizmet etmemiz gerekir."
Tespihin ikinci tanesine dokunduklarında, kendilerini bir okulun bahçesinde bulmuşlar. Bahçede birkaç öğrenci varmış. Bir tanesi yeni gelmiş ve çok çekingen görünüyormuş. Diğer öğrenciler hemen yanına gidip onunla tanışmışlar, ona yardımcı olmuşlar. Teneffüste yiyeceklerini paylaşmışlar ve onu oyunlarına davet etmişler.
"İşte," demiş Bilge Dede, "İslam kardeşlik dinidir. Peygamber Efendimiz 'Müslüman Müslümanın kardeşidir' buyurmuştur. Birbirimizi sevmeli, birbirimize yardım etmeli, paylaşmayı bilmeliyiz. Yeni gelen bir kardeşimizi dışlamamalı, ona yardımcı olmalıyız."
Üçüncü tespih tanesinde kendilerini bir sokakta bulmuşlar. Kar yağıyormuş ve hava çok soğukmuş. Bir adam elindeki poşetlerle yaşlı bir teyzenin kapısını çalıyormuş. "Teyzeciğim," demiş, "Size biraz yiyecek ve odun getirdim. Bu havada dışarı çıkmamanız lazım." Yaşlı teyze çok duygulanmış ve adama dualar etmiş.
"Gördün mü Yıldız?" demiş Bilge Dede. "İslam bize komşu hakkını öğretir. Peygamber Efendimiz 'Komşusu açken tok yatan bizden değildir' buyurmuştur. Komşularımızı gözetmeli, onlara yardım etmeliyiz."
Dördüncü tespih tanesinde bir çiftliğe gitmişler. Çiftlikte hayvanlar varmış. Bir çocuk koyunları suluyor, tavuklara yem veriyor, hasta bir keçi yavrusunu tedavi ediyormuş. "İslam sadece insanlara değil, tüm canlılara merhameti öğütler," demiş Bilge Dede. "Hayvanları sevmeli, onlara eziyet etmemeli, aç ve susuz bırakmamalıyız."
Beşinci tespih tanesinde bir çarşıya gitmişler. Bir bakkal amca müşterilerine güler yüzle davranıyor, eksik para verenlere anlayış gösteriyor, fakirlere veresiye veriyormuş. "İslam'da ticaret de çok önemlidir," demiş Bilge Dede. "Ama ticarette dürüst olmak, insanları aldatmamak gerekir. Peygamber Efendimiz de bir tüccar idi ve 'El-Emin' (güvenilir) lakabıyla anılırdı."
Altıncı tespih tanesinde bir eve gitmişler. Evde küçük bir çocuk ders çalışıyormuş. Sonra kitaplarını düzenli bir şekilde kaldırıyor, ellerini yüzünü yıkıyor ve namazını kılıyormuş. "İlim öğrenmek her Müslümana farzdır," demiş Bilge Dede. "Çalışkan olmak, kendini geliştirmek ve temiz olmak da İslam'ın emirlerindendir."
Yedinci tespih tanesinde bir camiye gitmişler. İnsanlar cemaatle namaz kılıyormuş. Namazdan sonra hep birlikte dua ediyorlarmış. "Topluca ibadet etmek çok önemlidir," demiş Bilge Dede. "Camiler sadece ibadet yeri değil, aynı zamanda kardeşlik ve birlik yeridir."
Sekizinci tespih tanesinde bir parka gitmişler. Çocuklar oyun oynuyor, bazıları salıncakta sallanmak için sıra bekliyormuş. Hiç tartışma çıkmıyor, herkes birbirine saygılı davranıyormuş. "Sabır ve edep de İslam'ın öğretilerindendir," demiş Bilge Dede. "Başkalarının haklarına saygı göstermeli, sıramızı beklemeliyiz."
Dokuzuncu tespih tanesinde bir aşevine gitmişler. İnsanlar fakir fukaraya yemek dağıtıyor, onların ihtiyaçlarını karşılıyormuş. "Zekat ve sadaka İslam'ın temel şartlarındandır," demiş Bilge Dede. "Varlıklı olanlar fakirlere yardım etmeli, malını paylaşmalıdır."
Son tespih tanesinde kendilerini yüksek bir tepenin üstünde bulmuşlar. Buradan bütün kasaba görünüyormuş. "İşte Yıldız," demiş Bilge Dede, "Gördün mü İslam ne kadar güzel bir din? Bize nasıl yaşamamız gerektiğini, nasıl iyi bir insan olmamız gerektiğini öğretir. Sen de bunları unutma ve hayatında uygula."
Yıldız gördüklerinden çok etkilenmiş. "Ne kadar da güzel şeyler öğrendim," demiş. "Peki ben nasıl iyi bir Müslüman olabilirim?"
Bilge Dede gülümsemiş: "Önce Allah'ı ve Peygamberimizi çok sev. Kuran-ı Kerim'i öğren ve oku. Anne-babana saygılı ol, büyüklerine yardım et, küçüklerini koru. Doğru sözlü ol, yalan söyleme. Temiz ol, çevreni temiz tut. Hayvanları sev, onlara zarar verme. Arkadaşlarınla iyi geçin, paylaşmayı bil. İbadetlerini aksatma. İlim öğren, çalışkan ol. Komşularını gözet, fakirleri koru. En önemlisi de kalbini temiz tut, kimseye kötülük düşünme."
Yıldız tam teşekkür edecekken, gözlerini açmış ve kendini yine pencere önünde bulmuş. Gökyüzündeki parlak yıldız hâlâ ona göz kırpıyormuş. O günden sonra Yıldız, Bilge Dede'den öğrendiklerini hiç unutmamış. Okulda arkadaşlarıyla güzel güzel geçinmiş, derslerine çok çalışmış, evde anne babasına yardım etmiş, sokakta gördüğü kedileri sevmiş, küçük kardeşine örnek olmuş, komşularına yardım etmiş, ibadetlerini aksatmamış.
Yıldız büyüdükçe çevresindeki herkes onun ne kadar iyi kalpli, yardımsever ve güzel ahlaklı bir kız olduğunu söylemiş. O da her gece pencereden gökyüzüne bakar, kendisine bu güzel dersleri öğreten Bilge Dede'yi ve o sihirli geceyi hatırlarmış. Büyüyünce de tıpkı annesi gibi çocuklara Kuran ve din dersleri vermeye başlamış.
Ve Yıldız, İslam'ın güzelliklerini ve güzel ahlakı öğrendiği için çok mutlu bir şekilde yaşamış. Öğrendiklerini çevresindeki herkesle paylaşmış, böylece onun güzel kalbi başkalarının kalplerini de aydınlatmış. Tıpkı gökyüzündeki yıldızların geceleri dünyamızı aydınlattığı gibi, o da etrafındaki insanların hayatını güzelleştirmiş ve aydınlatmış.
Arkadaşlarınla Paylaş