Bir varmış, bir yokmuş. Uzak diyarlarda, yemyeşil ağaçlarla kaplı küçük ama büyülü bir orman varmış. Bu orman, dünya üzerindeki en renkli ve en canlı hayvanların yaşadığı bir yer olarak bilinir, ancak ormanın büyük bir sırrı varmış. Bu sırrı sadece ormanda yaşayan hayvanlar bilirmiş, insanlar ise ormanın gizemini çözmek için uğraşır dururlarmış. Bugün size bu küçük ormandaki hayvanların başından geçen eğlenceli ve öğretici bir macerayı anlatacağım.
Bir sabah, ormanın üzerinde güneş tatlı tatlı doğarken, tavşan Zıpır yuvasından heyecanla dışarı fırlamış. Zıpır, bembeyaz tüyleri ve kocaman kulaklarıyla ormanın en hızlı hayvanlarından biriymiş. Ama Zıpır'ı diğer tavşanlardan ayıran bir şey varmış: O, her zaman yeni şeyler öğrenmek ister, ormanın her köşesini keşfetmek için durmadan zıplar dururmuş.
O sabah Zıpır, ormanın diğer ucundaki "Büyük Meşe Ağacı"nı ziyaret etmeye karar vermiş. Büyük Meşe Ağacı, ormanın en eski ve en bilge ağacı olarak bilinir, hayvanların sık sık ona danıştığı bir yer olmuş. Zıpır, yolda arkadaşlarını da davet etmek istemiş. İlk olarak en iyi arkadaşı, minik bir sincap olan Fındık’ı görmüş.
"Fındık! Bugün Büyük Meşe Ağacı’na gidiyorum. Ormanın sırlarını öğrenmek istiyorum. Benimle gelir misin?" diye sormuş Zıpır.
Fındık, kahverengi tüylü kuyruğunu heyecanla sallamış. "Tabii ki gelirim! Belki yeni bir şeyler öğreniriz. Hadi gidelim!" demiş.
İkisi birlikte yola koyulmuşlar. Bir süre ilerledikten sonra, yolda bir kaplumbağa ile karşılaşmışlar. Bu kaplumbağa, ağır adımları ve düşünceli tavırlarıyla tanınan Tosbi’ymiş.
"Tosbi, Büyük Meşe Ağacı’na gidiyoruz. Bizimle gelir misin?" diye sormuş Zıpır.
Tosbi, biraz düşünmüş. "Elbette gelirim. Ama benim hızımla giderseniz yavaşlamanız gerekecek," demiş gülümseyerek.
Zıpır ve Fındık, Tosbi’yi beklemeye razı olmuşlar. Böylece üç arkadaş birlikte yolculuklarına devam etmişler. Yol boyunca nehirler, çiçek tarlaları ve kuş cıvıltıları eşliğinde ilerlerken, ormanın güzelliklerine hayran kalmışlar.
Bir süre sonra, yolda başka bir arkadaşlarıyla karşılaşmışlar: Şakacı karga Karaca. Karaca, siyah tüyleri ve parlak gözleriyle her zaman şakalar yapmayı seven bir kuşmuş.
"Hey! Nereye böyle?" diye sormuş Karaca, dallardan birine konarak.
"Büyük Meşe Ağacı’na gidiyoruz. Ormanın sırlarını öğrenmek istiyoruz. Sen de gelmek ister misin?" demiş Fındık.
Karaca, kanatlarını çırpmış. "Elbette gelirim! Belki orada bize harika hikayeler anlatırlar," demiş.
Böylece ekip dört kişi olmuş. Hep birlikte gülüp eğlenerek yollarına devam etmişler. Nihayet Büyük Meşe Ağacı’na vardıklarında, onları bilge bir ses karşılamış.
"Hoş geldiniz, genç dostlarım. Bugün beni neden ziyaret ettiniz?" diye sormuş Büyük Meşe Ağacı, dallarını hafifçe sallayarak.
Zıpır heyecanla öne çıkmış. "Sevgili Meşe Ağacı, ormanın büyük sırrını öğrenmek istiyoruz. Bize anlatır mısınız?"
Büyük Meşe Ağacı, bir an sessiz kalmış. Sonra derin bir nefes alır gibi yaparak konuşmaya başlamış. "Bu sır, yalnızca onu gerçekten anlamaya hazır olanlara açıklanır. Ama önce size küçük bir görev vereceğim. Eğer bu görevi başarırsanız, ormanın sırrını öğrenebilirsiniz."
Arkadaşlar heyecanlanmış. "Görev nedir?" diye sormuşlar hep bir ağızdan.
"Ormanda yardıma ihtiyacı olan bir hayvan var," demiş Büyük Meşe Ağacı. "Onu bulun ve ona yardım edin. Yardım etmenin ne kadar önemli olduğunu anladığınızda, ormanın sırrını da öğrenmiş olacaksınız."
Dört arkadaş hemen yola koyulmuş. Kim olduğunu bilmedikleri bu hayvanı bulmak için ormanı karış karış aramaya başlamışlar. İlk olarak bir baykuşla karşılaşmışlar.
"Baykuş amca, yardıma ihtiyacı olan bir hayvan gördünüz mü?" diye sormuş Karaca.
Baykuş, gözlerini kısarak düşünmüş. "Bugün görmedim, ama nehir kenarına bakabilirsiniz. Belki orada birine rastlarsınız," demiş.
Teşekkür ederek nehir kenarına gitmişler. Oraya vardıklarında, suyun kenarında ağlayan küçük bir ördekle karşılaşmışlar. Minik ördek, sarı tüyleriyle çok sevimliymiş, ama bir o kadar da üzgün görünüyormuş.
"Ne oldu, minik ördek? Neden ağlıyorsun?" diye sormuş Zıpır.
Ördek, gözyaşlarını silerek cevap vermiş. "Ailem diğer tarafa geçti, ama ben yüzmeyi tam olarak öğrenemedim. Karşıya geçemiyorum ve çok korkuyorum."
Arkadaşlar hemen ördeğe yardım etmeye karar vermiş. Karaca, uçup ördeğin ailesine haber vermiş. Tosbi, ördeğin yanında kalarak ona cesaret vermiş. Zıpır ve Fındık ise nehrin karşı tarafına geçmek için güvenli bir yol bulmaya çalışmış. Bir süre sonra, Karaca geri dönmüş ve ördeğin ailesinin yaklaştığını müjdelemiş.
Ördeğin ailesi geldiğinde, herkes sevinçle birbirine sarılmış. Minik ördek, cesaretini toplayıp yüzmeye başlamış. Arkadaşlarının yardımıyla, nehrin karşı tarafına güvenle geçmiş.
"Teşekkür ederim, dostlar!" demiş minik ördek. "Beni yalnız bırakmadınız ve korkularımı yenmeme yardımcı oldunuz."
Dört arkadaş nehir kenarından ayrılıp Büyük Meşe Ağacı’na geri dönmüş. Meşe Ağacı onları gülümseyerek karşılamış. "Görevinizi başarıyla tamamladınız. Yardımlaşmanın ve dostluğun önemini anladınız mı?"
Hepsi birden başlarını sallamış. "Evet, anladık!"
Büyük Meşe Ağacı, dallarını sallayarak konuşmaya devam etmiş. "İşte, ormanın büyük sırrı da budur: Yardımlaşma ve dostluk, bu ormanı bu kadar özel kılan şeydir. Eğer herkes birbirine yardım ederse, orman her zaman mutlu ve huzurlu kalır."
Zıpır, Fındık, Tosbi ve Karaca, bu sırrı öğrenmekten çok mutlu olmuşlar. O günden sonra, yardımlaşmanın ve dostluğun ne kadar önemli olduğunu hiç unutmamışlar. Ormanda yaşayan herkes, bu dört arkadaşın hikayesini duyup onlardan ilham almış.
Ve böylece, küçük orman her zaman huzur dolu bir yer olarak kalmış. Hayvanlar birbirine yardım ederek, her zorluğu birlikte aşmışlar.
Gökten üç elma düşmüş: Biri bu hikayeyi anlatana, biri dinleyenlere, biri de yardımlaşmayı hiç unutmayan güzel kalplere!
Arkadaşlarınla Paylaş