Bir varmış bir yokmuş, uzak diyarlarda güzel mi güzel, neşeli ve cıvıl cıvıl bir kasaba varmış. Bu kasaba, herkesin birbirini tanıdığı, sevgi ve dostlukla dolu bir yermiş. İnsanlar birbirine yardım etmeyi sever, her zaman iyi niyetle hareket ederlermiş. Bu kasabada Küçük Ahmet adında bir çocuk yaşarmış. Ahmet, gözleri parıl parıl parlayan, her zaman güler yüzlü ve neşeli bir çocukmuş. Ahmet’in en bilinen özelliği ise yardımseverliğiymiş. Ahmet, her zaman başkalarına yardım etmeye çalışır, iyilik yapmayı çok severmiş. Onun büyük bir kalbi varmış ve bu kalp, herkese sevgiyle doluymuş.
Bir gün, kasabaya yeni bir aile taşınmış. Bu ailenin küçük bir kızı varmış, adı da Ayşe’ymiş. Ayşe, kasabanın yeni okuluna başlamış ama yeni ortamına alışmakta zorlanıyormuş. Sınıfındaki diğer çocuklarla oynamak istiyor ama nasıl yaklaşacağını bilemiyormuş. Herkesin çoktan arkadaş grupları varmış ve Ayşe, kendisini biraz yalnız hissetmeye başlamış. Okulun bahçesinde tek başına oturup etrafı izlerken Ahmet onu fark etmiş. Ahmet, yeni bir arkadaş edinmenin ne kadar zor olabileceğini anlamış ve Ayşe'ye yardım etmeye karar vermiş.
Bir gün öğle teneffüsünde, Ahmet yavaşça Ayşe'nin yanına gitmiş. "Merhaba, ben Ahmet! Seni burada otururken gördüm, istersen beraber oynayabiliriz," demiş gülümseyerek. Ayşe, Ahmet’in sıcak ve samimi yaklaşımı karşısında çok mutlu olmuş. "Gerçekten mi? Çok teşekkür ederim!" demiş neşeyle. O andan itibaren Ahmet, Ayşe’ye okulun her köşesini göstermeye başlamış. Beraber sınıfın diğer çocuklarıyla oyunlar oynamışlar, ders aralarında birlikte zaman geçirmişler ve kısa sürede çok iyi arkadaş olmuşlar. Ahmet, Ayşe’nin okulda kendisini rahat hissetmesine ve yeni arkadaşlar edinmesine yardımcı olmuş. Ayşe’nin yüzünden gülümseme hiç eksik olmaz olmuş. Birkaç gün sonra, Ayşe artık okulun en neşeli çocuklarından biri haline gelmiş. Ahmet’e dönüp, “Sana çok teşekkür ederim Ahmet. Eğer sen olmasaydın, burada bu kadar mutlu olamazdım,” demiş. Ahmet de gülümsemiş ve “Bir arkadaşımın mutlu olması, benim için en güzel teşekkür,” demiş. Ayşe ve Ahmet, o günden sonra ayrılmaz iki arkadaş olmuşlar. Artık her teneffüste birlikte oynar, derslerde birbirlerine yardım eder ve hep birbirlerinin yanında olurlarmış.
Aylar geçmiş ve kasabada başka bir olay yaşanmış. Dede Hasan adında çok yaşlı bir adam varmış, kasabanın en bilge kişisiymiş. Herkes onu çok severmiş, çünkü yıllar boyunca herkesle ilgilenmiş, nasihatlar vermiş ve kasabaya çok yardımı dokunmuş. Ancak, yaşlı olduğu için artık işleri tek başına halletmekte zorlanıyormuş. Bir gün, büyük bir fırtına çıkmış ve Dede Hasan’ın bahçesindeki yaşlı bir ağaç devrilmiş. Bu ağaç yıllardır Dede Hasan’ın bahçesini süsleyen, güzel gölgesiyle onu koruyan bir ağaçmış. Ama ne yazık ki artık ayakta duracak gücü kalmamış ve rüzgarla birlikte yıkılmış. Ağaç, bahçenin ortasında kocaman bir engel haline gelmiş ve Dede Hasan bu durumu nasıl düzelteceğini bilememiş. Ağacı yerinden oynatmak bir yana, dallarını bile kaldıramayacak kadar yaşlıymış.
Bu durumu gören Ahmet, hemen harekete geçmiş. “Dede Hasan’ın yardıma ihtiyacı var!” diye düşünmüş. Hemen arkadaşlarına koşmuş ve onlara durumu anlatmış. “Hep birlikte Dede Hasan’a yardım edelim, onun bahçesindeki ağacı kaldırmamız gerekiyor,” demiş. Ayşe ve diğer arkadaşları bu fikri hemen kabul etmişler. Hep birlikte Dede Hasan’ın evine gitmişler. Ahmet, Dede Hasan’a yaklaşarak, “Dede Hasan, biz buradayız! Sana yardım etmek için geldik!” demiş. Dede Hasan, Ahmet ve arkadaşlarının bu yardımseverliğini görünce çok duygulanmış. “Ah, siz ne kadar iyi kalpli çocuklarsınız! Yardımınıza gerçekten ihtiyacım vardı,” demiş.
Ahmet ve arkadaşları hemen işe koyulmuşlar. Ağaç çok büyük ve ağırmış ama çocuklar birlikte çalışarak dalları temizlemişler ve ağır kütüğü yerinden oynatmayı başarmışlar. Her biri sırayla güçlü bir şekilde itmiş, çekmiş ve sonunda ağacı kaldırmışlar. Dede Hasan, gözleri dolu dolu onlara bakmış. “Siz olmasaydınız, bunu asla yapamazdım,” demiş. Ahmet de yine o sevimli gülümsemesiyle, “Birlikte olursak her şeyin üstesinden gelebiliriz!” demiş. Dede Hasan, Ahmet’e ve arkadaşlarına içten bir teşekkür etmiş. O gün, çocuklar sadece bir ağacı kaldırmakla kalmamış, aynı zamanda yardımlaşmanın ve bir arada olmanın ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha öğrenmişler.
Bir başka gün ise kasabaya farklı bir olay olmuş. Kasabanın tam ortasında, büyük bir kuyu varmış. Bu kuyu, kasabanın en değerli su kaynağıymış. Ancak zamanla kuyunun suyu azalmaya başlamış ve kasaba halkı endişelenmiş. Çünkü kuyunun suyu olmazsa, kasaba susuz kalacak ve herkes zor durumda kalacaktı. Ahmet, bu durumu duyunca hemen kasaba halkına yardım etmeye karar vermiş. Arkadaşlarıyla birlikte kuyunun başına gitmiş ve kuyunun neden kuruduğunu anlamaya çalışmışlar. Kuyunun dibinde tıkanıklık olduğunu fark etmişler ve hemen bir plan yapmışlar. Hep birlikte kuyunun etrafını temizlemeye başlamışlar. Ahmet, en önde çalışırken, arkadaşları da ona yardım ediyormuş. Saatlerce çalıştıktan sonra, kuyunun suyu tekrar akmaya başlamış. Kasaba halkı, Ahmet ve arkadaşlarının bu yardımı sayesinde tekrar suya kavuşmuş ve çok mutlu olmuş. Ahmet, bir kez daha kasabaya yardım edebilmenin gururunu yaşamış.
Kasaba halkı Ahmet’in yaptıklarını gördükçe ona daha çok hayran olmuş. Ahmet, her zaman ne zaman bir sorun çıksa yardım etmeye koşan bir çocukmuş. Ama en önemlisi, Ahmet’in yaptığı iyilikleri karşılık beklemeden yapmasıymış. O sadece insanlara yardım etmenin verdiği mutluluğu seviyormuş. Ayşe de Ahmet’in bu yardımseverliğinden çok etkilenmiş ve artık o da Ahmet gibi her zaman başkalarına yardım etmeye çalışıyormuş. Birlikte yardımlaşmanın ne kadar önemli olduğunu anlamışlar ve her fırsatta çevrelerindeki insanlara iyilik yapmışlar.
Bir gün Ayşe, Ahmet’e dönüp “Bence sen bu kasabanın en iyilik dolu insanısın. Senin gibi bir arkadaşım olduğu için çok şanslıyım,” demiş. Ahmet ise gülümseyerek, “Herkes iyilik yapabilir Ayşe. Önemli olan, ne zaman birine ihtiyacı olduğunu görürsek ona yardım etmek. Küçük bir iyilik bile birinin gününü güzelleştirebilir,” demiş.
Ahmet’in bu sözleri kasabada yankı bulmuş. Herkes onun bu iyilik dolu kalbini örnek almış ve kasaba halkı Ahmet gibi daha da yardımsever bir hale gelmiş. Ahmet, sadece çocuklara değil, büyüklere de ilham vermiş. Kasaba halkı artık birbirine daha çok yardım eder olmuş, yardımlaşma ve dayanışma kasabanın en önemli değeri haline gelmiş.
Yıllar geçmiş, Ahmet büyümüş ama yardımseverliği hiç kaybolmamış. Kasaba halkı onu hep iyilikleriyle hatırlamış. Ayşe de büyüyüp çok başarılı bir insan olmuş ve her zaman Ahmet’in öğrettiği iyilik değerlerini hayatında taşımış. Beraber geçirdikleri günler, yaptıkları iyilikler, kasabanın tarihine altın harflerle yazılmış. Ahmet’in küçükken yaptığı iyilikler, büyük etkiler yaratmış ve kasaba halkı onun ismini nesiller boyu anlatmış.
Ve böylece, Ahmet’in iyilik dolu masalı mutlu sonla bitmiş. Ahmet, kasabanın sevilen ve saygı duyulan en iyi kalpli insanı olarak yaşamına devam etmiş. Onun hikayesi, iyiliğin ne kadar değerli olduğunu ve her insanın dünyayı daha güzel bir yer haline getirebileceğini anlatan bir masal olarak dilden dile aktarılmış.
Masal da bize şu dersi vermiş: İyilik yapmak her zaman geri döner ve dünyayı daha güzel bir yer haline getirir. Küçük Ahmet gibi, hepimiz başkalarına yardım etmeli ve sevgiyle dolu bir kalp taşımalıyız.
Arkadaşlarınla Paylaş