Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, pireler berber iken, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, uzak diyarlarda bir köyde Keloğlan adında bir çocuk yaşarmış. Keloğlan, kel kafası, güler yüzü ve zekâsıyla herkesin sevgisini kazanmış bir delikanlıymış. Annesiyle birlikte mütevazı bir evde yaşar, hayatı boyunca kimseye kötülük yapmaz, her zaman iyilik peşinde koşarmış.
Bir gün, Keloğlan’ın annesi hastalanmış. Keloğlan, annesini iyileştirmek için ne yapması gerektiğini düşünürken, komşu köyde yaşayan yaşlı bir kadından annesini iyileştirebilecek bir şifalı otun ormanın derinliklerinde yetiştiğini öğrenmiş. Keloğlan, hiç vakit kaybetmeden, annesini iyileştirebilmek için bu otu bulmak üzere yola çıkmış.
Keloğlan, ormanın derinliklerine doğru ilerlerken karşısına türlü engeller çıkmış. Ama o, cesareti ve zekâsıyla her birini aşmayı başarmış. İlk olarak, devasa bir ağacın altında sıkışmış bir kaplumbağa ile karşılaşmış. Kaplumbağa, “Ey Keloğlan, ne olur bana yardım et. Sıkıştım kaldım, kurtulamıyorum,” demiş. Keloğlan, kaplumbağayı kurtarmış ve kaplumbağa ona teşekkür etmiş, “Senin bu iyiliğini asla unutmayacağım, Keloğlan. Bir gün ihtiyacın olduğunda sana yardım edeceğim,” demiş.
Keloğlan, yoluna devam ederken bir nehrin kenarına gelmiş. Nehrin karşısına geçmesi gerekiyormuş ama köprü yokmuş. O sırada, nehrin kenarında yardıma muhtaç bir balık görmüş. Balık, “Ey Keloğlan, ne olur bana yardım et. Suyun dışında kaldım, nefes alamıyorum,” demiş. Keloğlan, balığı tekrar suya bırakmış ve balık ona teşekkür etmiş, “Senin bu iyiliğini asla unutmayacağım, Keloğlan. Bir gün ihtiyacın olduğunda sana yardım edeceğim,” demiş.
Nehrin karşısına geçmek için başka bir yol ararken, devasa bir ağacın dallarına dolanmış bir kuş görmüş. Kuş, “Ey Keloğlan, ne olur bana yardım et. Dallara dolandım, uçamıyorum,” demiş. Keloğlan, kuşu dallardan kurtarmış ve kuş ona teşekkür etmiş, “Senin bu iyiliğini asla unutmayacağım, Keloğlan. Bir gün ihtiyacın olduğunda sana yardım edeceğim,” demiş.
Keloğlan, nehrin karşısına geçmek için ne yapması gerektiğini düşünürken, daha önce yardım ettiği balık çıkagelmiş. Balık, “Keloğlan, seni karşıya geçirebilirim. Sırtıma bin,” demiş. Keloğlan, balığın sırtına binmiş ve balık onu nehrin karşısına güvenle geçirmiş.
Ormanın derinliklerine doğru ilerleyen Keloğlan, en sonunda şifalı otun yetiştiği yere varmış. Ancak otun etrafında bir dev nöbet tutuyormuş. Dev, Keloğlan’ı görünce gürlemiş, “Buraya yaklaşamazsın, bu şifalı ot benim!” Keloğlan, ne yapacağını düşünürken, daha önce yardım ettiği kaplumbağa çıkagelmiş. Kaplumbağa, “Keloğlan, seni bu devden kurtarabilirim. Dev’in dikkatini dağıtacağım, sen de o sırada şifalı otu al,” demiş.
Kaplumbağa, devin dikkatini dağıtırken Keloğlan, hızla şifalı otu koparıp kaçmış. Dev, olanları fark ettiğinde Keloğlan çoktan uzaklaşmış. Keloğlan, sevinçle annesinin yanına dönmek üzere yola çıkmış. Ancak dönüş yolunda karşısına yine zorluklar çıkmış. Bu kez, daha önce yardım ettiği kuş gelmiş ve “Keloğlan, seni hızlıca köyüne götürebilirim,” demiş. Kuş, Keloğlan’ı sırtına almış ve uçurmuş, kısa sürede köyüne varmışlar.
Keloğlan, köyüne döndüğünde hemen annesinin yanına koşmuş ve şifalı otu ona vermiş. Annesi, şifalı otu içtikten sonra kısa sürede iyileşmiş. Keloğlan’ın annesi, “Oğlum, senin bu iyiliğin ve cesaretin sayesinde iyileştim. Seninle gurur duyuyorum,” demiş. Keloğlan, annesinin sağlığına kavuşmasından dolayı çok mutluymuş.
Keloğlan’ın bu iyilik dolu macerası köyde hızla yayılmış ve herkes onun ne kadar cesur ve yardımsever olduğunu konuşur olmuş. Köylüler, Keloğlan’a daha da çok saygı duymaya başlamışlar. Keloğlan, her zaman olduğu gibi mütevazı ve sevecen kişiliğiyle köyünde yaşamaya devam etmiş.
Günler günleri kovalamış, Keloğlan’ın hayatı boyunca yaptığı iyilikler karşılıksız kalmamış. Her zaman doğaya ve hayvanlara karşı duyduğu sevgi, onu daha da mutlu etmiş. Keloğlan’ın hikayesi, nesilden nesile anlatılmaya başlamış ve herkes onun iyilik dolu maceralarını dinleyerek büyümüş.
Bir gün, Keloğlan ormanın derinliklerine doğru yeni bir maceraya atılmış. Bu kez, köyünü koruyacak güçlü bir bitki bulması gerekiyormuş. Yine kaplumbağa, balık ve kuş ona yardım etmişler. Keloğlan, bu macerasında da birçok engeli aşmış ve köyünü koruyacak güçlü bitkiyi bulmuş.
Köyüne döndüğünde, bu güçlü bitkiyi köyün meydanına ekmiş. Bu bitki, köyü doğal afetlerden koruyacak ve köylülerin yaşamını daha da huzurlu hale getirecekmiş. Köylüler, Keloğlan’ın bu büyük başarısını kutlamışlar ve ona minnettar kalmışlar.
Keloğlan, köyünde huzur ve mutluluk içinde yaşamaya devam etmiş. Her gün yeni bir iyilik yaparak ve doğaya olan sevgisini her geçen gün daha da artırarak yaşamış. Onun bu örnek yaşamı, köydeki tüm çocuklara ilham kaynağı olmuş. Her çocuk, Keloğlan gibi iyilik dolu ve cesur olmayı hayal etmiş.
Keloğlan, annesiyle birlikte uzun ve mutlu bir yaşam sürmüş. Annesi, Keloğlan’ın bu iyilik dolu maceralarını dinlemekten hiç bıkmamış. Her gece, Keloğlan’ın maceralarını dinlerken uykuya dalmış. Keloğlan’ın iyilik ve cesaret dolu hikayeleri, köydeki herkesin dilinde dolanmış.
Bir varmış, bir yokmuş. İşte Keloğlan’ın iyilik ve cesaret dolu hikayesi böyle devam edip gitmiş. Onun bu hikayesi, nesilden nesile aktarılmış ve her zaman iyiliğin, sevginin ve cesaretin ne kadar önemli olduğunu hatırlatmış.
Ve Keloğlan, hep mutlu yaşamış, çevresine iyilik saçmış. Onun hikayesi, asla unutulmamış. Ve böylece Keloğlan’ın masalı, mutlu sonla bitmiş. Keloğlan ve annesi, doğaya ve hayvanlara olan sevgileriyle, iyilik dolu kalpleriyle her zaman hatırlanmışlar. Ve köylerinde, huzur ve mutluluk içinde yaşamaya devam etmişler.
Son.
Arkadaşlarınla Paylaş