Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Keloğlan adında sevimli mi sevimli bir çocuk yaşarmış. Bu Keloğlan, yaşadığı küçük köyde herkesin sevgisini kazanmış, yardımsever ve iyi kalpli bir çocukmuş. Güler yüzü ve tatlı diliyle köyün neşe kaynağı olmuş.
Günlerden bir gün, Keloğlan her zamanki gibi köyün dışındaki ormanda gezintiye çıkmış. Kuşların cıvıltısını dinleyerek, çiçeklerin kokusunu içine çekerek yürürken, uzaktan gelen garip sesler duymuş. Merakla sesin geldiği yöne doğru ilerlemiş.
Biraz yürüdükten sonra, bir ağacın altında oturan bir grup çocuk görmüş. Ama bu çocuklar, Keloğlan'ın daha önce hiç görmediği garip aletlerle oynuyorlarmış. Ellerinde tuttukları bu düz, parlak nesnelere dokunuyor, gülüyor, heyecanla birbirlerine bir şeyler gösteriyorlarmış.
Keloğlan, gördüğü bu garip aletlere hayran kalmış. Gözlerini kocaman açıp, ağzı bir karış açık halde izlemiş onları. Sonunda dayanamayıp yanlarına gitmiş ve "Merhaba arkadaşlar, elinizde tuttuğunuz o garip şeyler de ne öyle?" diye sormuş.
Çocuklar önce Keloğlan'ın bu sorusuna gülmüşler. İçlerinden biri, "Sen tablet görmemiş misin hiç Keloğlan?" diye sormuş. Keloğlan utanarak başını iki yana sallamış.
Çocuklar, Keloğlan'ın bu saf ve içten merakına daha fazla gülememişler. İçlerinden en büyüğü, "Gel Keloğlan, otur yanımıza da sana tabletlerin nasıl kullanıldığını gösterelim," demiş.
Keloğlan heyecanla çocukların yanına oturmuş. Çocuklar ona sabırla tabletin nasıl açılıp kapandığını, ekrana nasıl dokunulacağını, uygulamaların nasıl kullanılacağını göstermişler. Keloğlan her yeni bilgiyi büyük bir merakla dinlemiş, gözleri parlayarak öğrenmiş.
Çocuklar Keloğlan'a tabletlerle neler yapılabileceğini de anlatmışlar. Oyunlar oynanabileceğini, müzik dinlenebileceğini, video izlenebileceğini, hatta dünyanın dört bir yanındaki insanlarla konuşulabileceğini söylemişler.
Keloğlan bu bilgileri duydukça daha da heyecanlanmış. Tabletleri kullanmaya başladıkça, bunların sadece eğlence için değil, aynı zamanda öğrenmek ve dünyayı keşfetmek için harika bir araç olduğunu fark etmiş.
Saatler su gibi akıp gitmiş. Keloğlan, çocuklarla vedalaşıp köyüne dönmüş. Ama aklı hala o tabletlerdeymiş. Yolda giderken bile kendi kendine, "Acaba bizim köye de bu tabletlerden getirebilir miyiz?" diye düşünmüş.
Köye vardığında, arkadaşlarını toplayıp onlara gördüklerini anlatmış. Tabletlerin nasıl çalıştığını, neler yapılabildiğini heyecanla anlatmış. Arkadaşları da en az Keloğlan kadar meraklanmışlar. Hepsi bir ağızdan, "Biz de görmek istiyoruz!" diye bağırmışlar.
Keloğlan o gece gözüne uyku girmemiş. Sabah olur olmaz köyün bilge dedesi Mehmet Emmi'nin yanına koşmuş. Ona da tabletleri anlatmış, köye getirmenin bir yolunu bulup bulamayacaklarını sormuş.
Mehmet Emmi, Keloğlan'ı dikkatle dinledikten sonra gülümsemiş. "Evladım," demiş, "senin bu merakın ve öğrenme isteğin çok güzel. Gel seninle kasabaya gidelim, orada bu tabletlerden bulabiliriz."
Ertesi gün Keloğlan ve Mehmet Emmi kasabaya gitmişler. Orada bir teknoloji mağazasından köy için birkaç tablet almışlar. Keloğlan sevinçten havalara uçuyormuş.
Köye döndüklerinde, Keloğlan ve arkadaşları tabletleri kullanmaya başlamışlar. Birlikte oyunlar oynamışlar, müzikler dinlemişler, videolar izlemişler. Ama Keloğlan, tabletlerin sadece eğlence için olmadığını hatırlamış.
Arkadaşlarına, "Gelin bu tabletleri köyümüze faydalı olmak için kullanalım," demiş. Hep birlikte düşünüp taşınmışlar ve harika fikirler bulmuşlar.
Örneğin, köydeki yaşlı teyzelere ve amcalara tabletleri kullanmayı öğretip, onların uzaktaki çocukları ve torunlarıyla görüntülü konuşmalarını sağlamışlar. Köylüler buna çok sevinmişler.
Keloğlan ve arkadaşları, tabletleri kullanarak köyün sorunlarını çözmeye de çalışmışlar. Mesela, köyün su sorununu çözmek için internetten araştırma yapmışlar ve su tasarrufu yöntemlerini öğrenmişler. Bu bilgileri köylülerle paylaşıp, su sorununu hafifletmişler.
Ayrıca, köydeki ürünleri daha iyi yetiştirmek için tabletlerden tarım bilgileri öğrenmişler. Bu bilgileri kullanarak köyün mahsulünü artırmışlar. Köylüler, Keloğlan ve arkadaşlarının bu çabalarını görünce çok mutlu olmuşlar.
Zamanla, Keloğlan'ın köyü teknoloji sayesinde daha modern ve yaşanabilir bir yer haline gelmiş. Çevre köylerden insanlar gelip, Keloğlan'ın köyünü örnek almaya başlamışlar.
Keloğlan büyüdükçe, teknolojiyi iyi amaçlar için kullanmanın önemini daha iyi anlamış. Köyündeki çocuklara ve gençlere, tabletleri ve diğer teknolojik aletleri nasıl faydalı şekilde kullanabileceklerini öğretmiş.
Yıllar sonra, Keloğlan'ın köyü bölgenin en gelişmiş, en mutlu köyü olmuş. İnsanlar, Keloğlan'ın çocukken gösterdiği merakın ve öğrenme isteğinin tüm köyü nasıl değiştirdiğini hayranlıkla anlatır olmuşlar.
Bu masal bize gösteriyor ki, yeni şeylere açık olmak, öğrenmekten korkmamak ve öğrendiklerimizi başkalarının iyiliği için kullanmak, hem kendimizi hem de çevremizi geliştirebilir. Tıpkı Keloğlan gibi, bizler de teknolojiyi doğru ve faydalı bir şekilde kullanarak dünyamızı daha iyi bir yer haline getirebiliriz.
Arkadaşlarınla Paylaş