Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, pireler berber iken, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, uzak bir ülkede Keloğlan adında bir çocuk yaşarmış. Keloğlan çok akıllı, cesur ve meraklı bir çocukmuş ama çok da fakirmiş. Annesiyle birlikte küçük bir kulübede yaşar, geçinmek için bahçelerine ektikleri sebzeleri satarlarmış.
Bir gün Keloğlan, bahçelerine gelen bir kuşu izlerken, kuşun gagasında parlayan altın bir elma görmüş. Kuş, elmayı ağzından bırakıp uçup gitmiş. Keloğlan hemen elmayı almış ve annesine göstermiş. Annesi çok şaşırmış ve sevinmiş.
- Bu elma çok değerli oğlum, dedi. Bu elmayı satarak bütün borçlarımızı ödeyebiliriz.
- Ama anne, dedi Keloğlan. Bu elma nereden geldi? Neden bu kadar parlak? Acaba büyülü mü?
- Bilmiyorum oğlum, dedi annesi. Ama çok dikkatli olmalısın. Belki de bu elma bir tuzağın parçasıdır. Belki de kötü bir büyücü tarafından gönderilmiştir.
- Merak etme anne, dedi Keloğlan. Ben bu elmanın sırrını çözeceğim. Belki de bize yardım etmek isteyen iyi bir peri vardır.
Keloğlan, elmayı yanına alarak yola çıkmış. Yolda giderken karşılaştığı herkese elmayı göstermiş ve nereden geldiğini sormuş ama kimse bilmiyormuş. Sonunda büyük bir şehre gelmiş. Şehrin ortasında devasa bir saray varmış. Sarayın kapısında da altın elmayla aynı şekilde parlayan bir armut asılıymış.
Keloğlan, saraya yaklaşmış ve kapıdaki bekçiye sormuş:
- Merhaba efendim, dedi. Bu armutun hikayesi nedir?
- Merhaba genç adam, dedi bekçi. Bu armut, kralımızın en değerli hazinesidir. Bu armutu yiyen kişi ölümsüz olur.
- Öyle mi? dedi Keloğlan. Peki bu armutu kim yiyebilir?
- Sadece kralımız yiyebilir, dedi bekçi. Ama kralımız çok hasta ve yataktan kalkamıyor. Doktorlar ona armutu yemesini söylediler ama kralımız inat etti ve armutu yemeyi reddetti.
- Neden? dedi Keloğlan.
- Çünkü kralımız armutu yemek için değil, bakmak için istedi, dedi bekçi. Armutu yemek ona ölümsüzlük verecek ama mutluluk vermeyecek. Kralımız mutlu olmak istiyor ama nasıl olacağını bilmiyor.
Keloğlan bunları duyunca çok şaşırmış ve merhamet duymuş.
- Peki ben krala yardım edebilir miyim? dedi.
- Nasıl? dedi bekçi.
- Şöyle, dedi Keloğlan. Benim de böyle parlayan altın bir elmam var. Belki kral bu elmaya bakarak mutlu olabilir.
Bekçi bunu duyunca çok ilgilenmiş ve Keloğlan'ı saraya almış. Keloğlan, bekçiyle birlikte kralın odasına gitmiş. Kral, yatağında solgun ve bitkin bir halde yatıyormuş. Keloğlan, elmayı krala uzatmış.
- Merhaba kralım, dedi. Ben size bir hediye getirdim. Bu altın elma, size mutluluk getirebilir.
Kral, elmayı görünce gözleri parlamış ve elini uzatmış.
- Bu ne güzel bir elma, dedi. Nereden buldun bunu?
- Bir kuştan aldım, dedi Keloğlan. Belki de bu elma da sizin armutunuz gibi özel bir güce sahiptir.
- Öyle mi? dedi kral. Peki bu elmayı yememi ister misin?
- Hayır kralım, dedi Keloğlan. Bu elmayı yemek için değil, bakmak için getirdim. Sizin armutunuz gibi.
Kral, bunu duyunca çok duygulanmış ve teşekkür etmiş.
- Sen çok iyi bir çocuksun, dedi. Senin sayende bugün ilk defa gülümsedim. Bu elmayı bana hediye etmeni isterim.
- Tabii kralım, dedi Keloğlan. Bu elma sizin olsun.
- Peki karşılığında sana ne verebilirim? dedi kral.
- Bana hiçbir şey gerekmez kralım, dedi Keloğlan. Sizin mutlu olmanız benim için yeterli.
Kral, bunu duyunca daha da duygulanmış ve Keloğlan'ı yanına çağırmış.
- Sen çok nadir bulunan bir insansın, dedi. Senin gibi bir dostum olsun isterim. Benim yanımda kalır mısın?
Keloğlan, bunu duyunca çok sevinmiş ve kabul etmiş.
- Evet kralım, dedi. Sizin yanınızda kalırım.
Böylece Keloğlan, kralın yanında kalmaya başlamış. Kral ona sarayda bir oda vermiş ve ona her gün armutunu göstermiş. Keloğlan da krala her gün elmalarını göstermiş. Zamanla kral iyileşmiş ve mutlu olmuş. Keloğlan da sarayda çok sevilmiş ve saygı görmüş.
Ve onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.
Arkadaşlarınla Paylaş