Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarların birinde, yemyeşil ormanların arasında parıldayan büyülü bir köy varmış. Bu köyde herkes mutlu mesut yaşar, doğanın güzellikleriyle iç içe hayatlarını sürdürürlermiş. Köyün adı İpekköy’müş ve burada yaşayanlar doğaya çok büyük bir sevgiyle bağlılarmış. İpekköy’de çocuklar, ağaçlar, çiçekler ve hayvanlar ile birlikte büyür, onlarla oynar, onlarla konuşurlarmış. Ama bu köyün en büyüleyici yanı, geceleri gökyüzünde parlayan yıldızların altında perilerin dans ettiği bir yer olmasıymış.
İşte bu masal, köyde yaşayan küçük bir kız çocuğu olan Elif’in masalıdır. Elif, doğayı ve hayvanları çok sever, her gün ormanda uzun yürüyüşler yaparmış. Bir gün, ormanın derinliklerine kadar yürümeye karar vermiş. Güneşin yavaş yavaş batmaya başladığı, gökyüzünün turuncu ve pembe tonlarına büründüğü bir akşammış. Elif yürürken birdenbire ormanın içinden gelen hafif bir müzik duymuş. Bu müzik, rüzgarın hafif esintisiyle ağaç yapraklarını okşaması gibiydi. Merakla müziğin kaynağını aramaya başlamış.
Bir süre yürüdükten sonra Elif, kocaman ve çok eski bir ağacın dibine varmış. Bu ağacın dalları gökyüzüne kadar uzanıyor, yaprakları sanki yıldızlar gibi parlıyormuş. Elif, ağacın dibinde küçük, parlak bir ışığın parıldadığını fark etmiş. Yavaşça ışığa doğru yaklaşmış ve işte o an karşısına hayatında hiç görmediği kadar güzel bir peri çıkmış. Bu peri, kelebeğe benzeyen kanatlarıyla havada süzülüyormuş. Kanatları o kadar ince ve narinmiş ki sanki ipekten yapılmış gibi parlıyormuş. Elif büyülenmiş bir şekilde periye bakarken, peri gülümsemiş ve ona doğru gelmiş.
"Merhaba küçük insan," demiş peri, nazik bir sesle. "Ben İpek Perisi’yim. Adım Zeyna. Buraya kadar geldiğine göre, sen de bizim dünyamızın güzelliklerini keşfetmeye hazır olmalısın."
Elif heyecanla cevap vermiş: "Merhaba! Ne kadar güzelsin! Sizin gibi perilerin var olduğunu bilmiyordum. Ben sadece ormanda yürüyüş yapıyordum, ama bu harika bir sürpriz oldu!"
Zeyna gülümseyerek, "Bu orman sadece sizin değil, bizim de yuvamız. Biz periler, doğayı korur ve ona hayat veririz. Ama sadece doğaya karşı saygı gösteren, onun dilini anlayanlar bizi görebilir," demiş.
Elif, perinin söylediklerini büyük bir hayranlıkla dinlerken, Zeyna ona doğru yaklaşmış ve "Sen doğayı çok seviyorsun, Elif. Bu yüzden seni seçtik. Eğer istersen, sana bizim dünyamızı gösterebilirim. Ancak, bu yolculukta bazı sorumlulukların olacak. Biz periler, sadece doğayı korumakla görevliyiz. Senin de aynı şekilde doğaya zarar vermemen ve her canlıyı sevmen gerek," demiş.
Elif büyük bir heyecanla, "Tabii ki! Doğayı her zaman koruyacağım. Ne yapmam gerekiyor?" diye sormuş.
Zeyna, Elif’in elini tutmuş ve gözlerinin içine bakarak, "Öncelikle, kalbinde sevgi ve saygı olmalı. Doğanın her parçasını, en küçük yapraktan en büyük ağaca kadar sevmelisin. Sana bizim dünyamızı göstereceğim, ama karşılaştığın her şeyin kıymetini bilmelisin," demiş.
Elif, Zeyna’nın yanında ormanın derinliklerine doğru yürümeye başlamış. Yürüdükçe çevresindeki ağaçlar daha da büyümüş, yapraklar daha parlak ve renkli hale gelmiş. Bir süre sonra Elif, büyük bir çiçek bahçesine ulaşmış. Çiçekler rengarenkmiş; bazıları Elif’in hiç görmediği kadar büyük, bazıları ise neredeyse Elif’in boyundaymış. Bu çiçeklerin ortasında, gökyüzüne doğru yükselen bir peri sarayı varmış. Saray tamamen ışıktan yapılmış gibi parlıyormuş.
Zeyna, Elif’e sarayı göstererek, "Burası bizim evimiz, perilerin yaşadığı yer. Her gece, burada toplanır ve doğayı koruma görevimizi tartışırız. Ama şimdi, sana çok özel bir şey göstereceğim," demiş ve Elif’i sarayın içine davet etmiş.
Saraya girdiklerinde, içeride birçok peri varmış. Hepsi Zeyna’yı ve Elif’i gülümseyerek karşılamış. Zeyna, Elif’i sarayın en tepesine çıkarmış ve burada büyük bir gölün kıyısına gelmişler. Gölün suyu o kadar berrakmış ki, suyun altında parıldayan taşlar bile görülebiliyormuş.
Zeyna, "Bu göl, bizim dünyamızın kalbidir. Doğanın tüm enerjisi buradan gelir. Eğer göl temiz ve parlaksa, dünya da sağlıklıdır. Ancak göl kirlenirse, doğa da zarar görür. Biz periler, bu gölü koruruz, ama insanlar da bize yardım etmelidir," demiş.
Elif, göle bakarken, "Bu gölü nasıl koruyabilirim?" diye sormuş.
Zeyna, "Doğaya her zaman saygılı olmalı, çöp atmamalı, ağaçları korumalı ve suyu kirletmemelisin. Bu şekilde, sen de bizim gibi doğayı koruyabilirsin," demiş.
Elif, Zeyna’nın söylediklerini büyük bir ciddiyetle dinlemiş. O andan itibaren, doğaya daha da fazla saygı göstereceğine söz vermiş. Zeyna, Elif’i tekrar köyüne geri getirmiş. Ama Elif, artık sadece bir çocuk değil, doğanın ve perilerin bir koruyucusu olmuş.
Elif, eve döndüğünde yaşadıklarını ailesine anlatmış. Ailesi, Elif’in doğaya olan bu sevgisine hayran kalmış ve ona her zaman destek vermişler. Elif, her gün ormana gitmiş, çiçeklerle konuşmuş, ağaçları sevmiş ve suyu temiz tutmuş. Zamanla, köydeki diğer çocuklar da Elif’i örnek almış ve hep birlikte doğayı koruma hareketine katılmışlar.
Böylece, İpekköy’de doğa her zaman temiz, parlak ve sağlıklı kalmış. Periler, her gece ormanın derinliklerinde dans etmeye devam etmişler. Elif ise, her gece gökyüzüne bakarak, Zeyna ve diğer perilerin yanında olduğunu bilerek huzur içinde uyumuş.
Ve masal burada mutlu sonla bitmiş. Elif, doğanın gerçek bir dostu olmuş ve tüm köy ona hayranlık duymuş.
Bir varmış, bir yokmuş, gökyüzünde parlayan yıldızlar kadar sonsuz dostluklar varmış…
Arkadaşlarınla Paylaş