Bir zamanlar, çok uzak bir ülkede, dört yakın arkadaş yaşardı. Onların isimleri Ali, Ayşe, Emre ve Zeynep’ti. Hepsi aynı köyde yaşıyorlardı ve çocukluklarından beri birbirlerini tanıyorlardı. Her biri farklı yeteneklere sahipti: Ali çok hızlı koşar, Ayşe çok güzel resim çizer, Emre çok zekiydi ve Zeynep ise en cesur olanlarındandı. Ama bir şey hepsini bir arada tutardı: macera tutkuları. Onlar sürekli yeni şeyler keşfetmek ve her zaman heyecan dolu anlar yaşamak isterlerdi.
Bir gün, okuldan bir duyuru yapıldı. Öğretmenleri, hafta sonu için deniz kenarına bir gezi planladıklarını söyledi. Bu haber dört arkadaşın heyecanını doruğa çıkardı. Deniz kenarına gitmek, denizin tadını çıkarmak ve yeni yerler keşfetmek onlar için inanılmaz bir fırsattı. O gün, dört arkadaş bir araya geldiler ve planlar yapmaya başladılar.
“Deniz kenarına gittiğimizde ne yapacağız?” diye sordu Ali, gözleri parlayarak.
"Ben denizin kenarında yürüyüş yapıp deniz kabukları toplamak istiyorum," dedi Ayşe. "Bir sürü güzel deniz kabuğu toplarım ve sonra onları boyayıp bir sanat eseri yaparım."
"Ben de haritalara bakmak istiyorum," dedi Emre heyecanla. "Denizin ortasında haritalarda gösterilmeyen gizli bir ada olabilir. Belki de biz o adayı keşfederiz!"
"Ben de o zaman cesur kaptan olurum ve hepimizi o adaya götürürüm!" dedi Zeynep, gururla göğsünü kabartarak. Dört arkadaş kahkahalar içinde maceralarını planlamaya başladılar.
Gün gelip çattığında, hepsi büyük bir heyecanla okula gittiler. Okulun bahçesinde toplanan öğrenciler otobüslere bindiler ve deniz kenarına doğru yola çıktılar. Yolculuk boyunca dört arkadaş sürekli konuşuyor, deniz hakkında hayaller kuruyordu. Sonunda deniz kenarına vardıklarında, gözlerinin önüne serilen manzara nefes kesiciydi. Masmavi deniz, güneş ışıklarıyla parlıyor, kumlar altın gibi parıldıyordu.
Çocuklar deniz kenarında biraz vakit geçirdikten sonra, Ali’nin aklına bir fikir geldi. "Neden bir tekne kiralamıyoruz?" diye sordu. "Denizin açıklarına gitsek çok daha güzel yerler keşfedebiliriz!"
Ayşe ve Zeynep de bu fikre hemen katıldılar. Emre ise biraz düşündü. "Ama öğretmenimiz bize yalnızca kıyıda kalmamızı söyledi," dedi endişeyle.
Zeynep cesurca atıldı: "Merak etme, dikkatli oluruz. Hem sadece kısa bir tur atarız. Kıyıdan fazla uzaklaşmayız."
Dört arkadaş tekne kiralamaya karar verdiler. Ufak bir tekneye binip, denizin açıklarına doğru yola çıktılar. Tekne, yavaşça mavi suların üzerinde ilerlerken çocuklar etraflarındaki güzelliklere hayran kaldılar. Rengarenk balıklar suyun içinde oynaşıyor, mercanlar parıldıyordu. Denizin üzerinde hafif bir esinti, çocukların yüzlerine çarparak onları serinletiyordu.
Bir süre sonra, ufukta beliren gizemli bir ada gördüler. Ada, diğer her şeyden farklıydı. Ağaçlarla kaplıydı, ama adadan gelen bir parlaklık sanki orada bir sır saklanıyormuş gibi görünüyordu.
"Oraya gidelim!" dedi Ali heyecanla.
"Evet, belki orada ilginç bir şeyler bulabiliriz," diye ekledi Ayşe.
"Tamam ama dikkatli olmalıyız," dedi Emre, hala biraz endişeliydi.
Dört arkadaş, tekneyi adaya doğru yönlendirdiler. Adaya yaklaştıkça, kalpleri heyecanla çarpmaya başladı. Ada, adeta bir cennet gibi görünüyordu. Kuşlar ağaçların dallarında şarkılar söylüyor, adanın her köşesinden doğanın huzurlu sesleri yükseliyordu. Adaya vardıklarında, tekneyi kıyıya bağlayıp adanın içlerine doğru yürümeye başladılar.
İlk başta adada sıradan bitkiler ve ağaçlar gördüler. Ama biraz daha ilerlediklerinde, adanın derinliklerinde hiç görmedikleri bitkiler ve hayvanlar ortaya çıktı. Renkli çiçekler, parlayan yapraklar ve adeta konuşuyor gibi duran hayvanlar vardı. Çocuklar gördükleri her şeye hayran kaldılar.
Derken, adanın ortasında devasa bir ağaç gördüler. Bu ağaç, normal bir ağaçtan çok daha büyük ve ihtişamlıydı. Ağacın altında yaşlı bir adam oturuyordu. Adamın saçları ve sakalı bembeyazdı ve üzerinde eski püskü bir elbise vardı. Elinde ise uzun, parlak bir asa tutuyordu. Dört arkadaş hemen durdular ve şaşkınlıkla adama baktılar.
"Merhaba çocuklar," dedi yaşlı adam gülümseyerek.
"Merhaba," dedi dört arkadaş bir ağızdan. Hepsi çok şaşırmıştı.
"Siz kimsiniz?" diye sordu Ali.
"Ben bu adanın koruyucusuyum," dedi yaşlı adam, hala gülümseyerek. "Bu ada çok özel bir yerdir. Burada hayal ettiğiniz her macerayı yaşayabilirsiniz."
Dört arkadaş birbirlerine baktılar. Bu adamın söyledikleri gerçek olamazdı, ama yaşlı adam o kadar sakin ve güven verici görünüyordu ki, ona inanmaya başladılar.
"Gerçekten mi?" diye sordu Zeynep heyecanla.
"Gerçekten," dedi yaşlı adam. "Ama bu adada yaşadığınız maceraları kimseye anlatmamalısınız. Eğer bu adanın sırrını başka birine söylerseniz, ada kaybolur ve bir daha asla bulunamaz."
Dört arkadaş bu sırrı kabul ettiler. Adam onlara asasını sallayarak bir büyü yaptı ve birden kendilerini adanın bambaşka bir köşesinde buldular. Orada, onların keşfetmesi gereken pek çok macera vardı. Gizemli mağaralar, uçsuz bucaksız ormanlar ve içinde hazine bulunan derin denizler... Her biri kendine özgü bir maceraya atıldılar, birbirlerine yardım ederek bu zorlukları aştılar.
En sonunda dört arkadaş, adadaki son maceralarını tamamladıklarında, yaşlı adamın yanına geri döndüler. Yaşlı adam onları gururla karşıladı.
"Harika işler başardınız çocuklar," dedi yaşlı adam. "Artık eve dönme zamanı."
Dört arkadaş, adadan ayrılmadan önce adadaki son anlarını yaşadılar. Eve döndüklerinde, yaşadıkları bu inanılmaz maceraları asla unutmayacaklarını biliyorlardı. Ama söz verdikleri gibi, bu sır dolu adayı kimseye anlatmayacaklardı.
Ve böylece dört arkadaş, bir ömür boyu unutamayacakları maceralarını kalplerinde saklayarak normal yaşamlarına döndüler.
Arkadaşlarınla Paylaş