Bir varmış, bir yokmuş. Uzak diyarlarda, çiçeklerle bezenmiş yemyeşil bir vadide, rüzgarın tatlı tatlı estiği, kuşların cıvıl cıvıl öttüğü bir krallık varmış. Bu krallığın adı Peristan'mış. Peristan, adından da anlaşılacağı gibi, perilerin yaşadığı sihirli bir yerdi. Peristan'ın her köşesi güzelliklerle doluydu ve burada yaşayan herkes mutlu ve huzurlu bir yaşam sürerdi.
Peristan'ın hükümdarı, bilge ve adaletli Kral Rüzgar ve onun zarif, sevgi dolu eşi Kraliçe Gül'dü. Kral ve kraliçenin bir de küçük kızı vardı, adı ise Peri Lila'ydı. Peri Lila, çok güzel ve iyi kalpli bir peri prensesiydi. Altın sarısı saçları ve deniz mavisi gözleriyle herkesin sevgisini kazanmıştı. Ama onu asıl özel kılan, içindeki sevgi dolu kalbiydi. Lila, herkesin yardımına koşar, her zaman iyilik yapmayı severdi.
Bir gün, Peri Lila bahçede oyun oynarken, birden karşısına hiç görmediği bir yaratık çıktı. Bu yaratık, küçük bir baykuştu ve göğsünde parlak bir taş taşıyordu. Baykuş, gözlerinde hüzünle Lila'ya bakarak, "Merhaba Prenses Lila, benim adım Uğur. Çok uzak bir diyarda, karanlık bir güç tarafından ele geçirilmiş bir orman var. Orada yaşayan herkes çok zor durumda. Lütfen bize yardım eder misin?" dedi.
Peri Lila, baykuş Uğur'un yardım çağrısına kayıtsız kalamazdı. Hemen ailesine durumu anlattı ve Kral Rüzgar ile Kraliçe Gül de Lila'nın bu yardımseverliğini destekledi. "Git kızım, yardım et. Ama çok dikkatli ol. Her zaman kalbinin sesini dinle ve iyilik yapmaktan vazgeçme," dedi Kral Rüzgar.
Peri Lila, hazırlıklarını yaptıktan sonra, baykuş Uğur ile birlikte yola çıktı. Uçsuz bucaksız ormanları, derin vadileri, yüksek dağları aştılar. Nihayet, karanlık güçlerin ele geçirdiği ormana vardılar. Bu orman, eskiden neşeli ve huzurlu bir yermiş, ama şimdi her yer karanlığa bürünmüş, ağaçlar solmuş, çiçekler kurumuştu. Ormanda yaşayan hayvanlar korku içinde saklanıyordu.
Lila, ormanın merkezine doğru ilerlerken, yol boyunca çeşitli zorluklarla karşılaştı. Ama kalbindeki cesaret ve iyilikle bu zorlukların üstesinden geldi. Ormanın derinliklerinde, büyük bir ağacın altında, ormanın karanlık lordu Kara Gölgeler Efendisi'ni buldu. Kara Gölgeler Efendisi, karanlık bir aura ile çevriliydi ve yüzünde kötülük dolu bir gülümseme vardı.
Peri Lila, korkusuzca öne çıktı ve "Bu ormana neden kötülük getirdin? Neden burada yaşayan masum canlılara zarar veriyorsun?" diye sordu.
Kara Gölgeler Efendisi, alaycı bir şekilde güldü ve "Güç istiyorum, her şeyi kontrol etmek istiyorum. Bu orman bana boyun eğecek!" dedi.
Lila, derin bir nefes aldı ve "Güç, sadece korkuyla kazanılmaz. Gerçek güç, sevgi ve iyilikle gelir. Benimle savaşmak yerine, neden birlikte bu ormanı yeniden güzelleştirmiyoruz?" diye teklif etti.
Kara Gölgeler Efendisi, Lila'nın bu teklifi karşısında şaşırdı. Çünkü şimdiye kadar hiç kimse ona böyle bir teklifle gelmemişti. Bir an duraksadı ve Lila'nın gözlerinde gerçek bir iyilik gördü. "Neden bana yardım ediyorsun? Ben sana sadece kötülük yaptım," diye sordu.
Lila, gülümseyerek, "Herkesin içinde iyilik vardır. Bazen sadece bunu hatırlatmak gerekir. Eğer gerçekten istersen, sen de bu ormana ve buradaki canlılara iyilik yapabilirsin," dedi.
Kara Gölgeler Efendisi, Lila'nın sözlerinden etkilendi. İçindeki karanlık yavaş yavaş azalmaya başladı. Gözlerinden bir damla yaş süzüldü ve "Belki de haklısın. Kötülük yapmak yerine, iyilik yapmayı denemeliyim," dedi.
O andan itibaren, Kara Gölgeler Efendisi, Lila ile birlikte çalışarak ormanı eski haline getirmek için elinden geleni yaptı. Solmuş ağaçlar yeniden yeşermeye başladı, çiçekler tekrar açtı ve ormanda yaşayan hayvanlar korkusuzca dışarı çıktı. Orman, yeniden neşeli ve huzurlu bir yer oldu.
Peri Lila, baykuş Uğur ve Kara Gölgeler Efendisi, ormanın yeniden güzelleşmesini kutlamak için büyük bir şölen düzenlediler. Şölende, tüm orman canlıları bir araya geldi, dans ettiler, şarkılar söylediler ve Lila'ya teşekkür ettiler. Kara Gölgeler Efendisi de Lila'ya olan minnettarlığını dile getirdi. "Bana gerçek gücün ne olduğunu öğrettin. Artık karanlık yerine, ışığı seçeceğim," dedi.
Peri Lila, kalbinde büyük bir mutlulukla, baykuş Uğur ile birlikte Peristan'a geri döndü. Ailesi, onun bu büyük başarısını kutladı ve onunla gurur duydu. Kral Rüzgar, "Kızım, senin iyilik dolu kalbin bu dünyayı daha güzel bir yer haline getirdi. Seninle gurur duyuyorum," dedi.
Peri Lila, ailesinin kollarında, kalbinin derinliklerinde büyük bir huzurla uykuya daldı. O günden sonra, Peristan'da herkes, Lila'nın hikayesini anlatır ve onun gibi cesur ve iyiliksever olmaya çalışırdı. Lila, her zaman yardım etmeye hazır, sevgi dolu bir peri olarak, Peristan'ın ışığı olmaya devam etti.
Ve böylece, Peri Lila'nın cesaret ve iyilikle dolu hikayesi, nesilden nesile anlatıldı. Herkes, gerçek gücün sevgi ve iyilikte olduğunu öğrendi. Peristan, sonsuza dek huzur ve mutluluk içinde yaşadı.
Bir varmış, bir yokmuş. Bu masal da burada bitmiş.
Arkadaşlarınla Paylaş