

Uzak bir köyde, küçük ahşap evlerin arasında, renkli çiçeklerle dolu bir bahçenin ortasında yaşayan Minik Yusuf adında sevimli bir çocuk vardı. Yusuf, meraklı gözleriyle dünyayı keşfetmeyi seven, yardımsever bir çocuktu. Her sabah erkenden uyanır, annesine kahvaltı hazırlamasında yardım eder, sonra da komşusu yaşlı Ayşe teyzeye ekmek götürürdü.
Bir gün Yusuf, bahçelerindeki elma ağacının altında otururken gökyüzündeki kuşları izliyordu. Renkli tüyleri ve özgürce uçan kanatlarıyla kuşlar, Yusuf'a her zaman hayret verirdi.
"Acaba bu kuşları kim yarattı? Gökyüzünü, ağaçları, çiçekleri kim var etti?" diye düşündü Yusuf. Bu soruların cevabını öğrenmek için dedesine gitmeye karar verdi. Dedesi, köyün en bilge kişilerinden biriydi ve her zaman Yusuf'un sorularına cevap verirdi.
Dedesi, evin önündeki tahta bankta oturmuş, elinde bir kitap okuyordu. Yusuf koşarak dedesinin yanına geldi ve heyecanla sorularını sormaya başladı.
"Dedeciğim, kuşları kim yarattı? Ya bu güzel gökyüzünü, ağaçları, çiçekleri kim var etti?"
Dedesi gülümseyerek Yusuf'u yanına oturttu ve elindeki kitabı gösterdi. "Bu Kur'an-ı Kerim, canım torunum. İslam dinimizin kutsal kitabı. Bütün bu güzellikleri yaratan, tüm varlıkların sahibi olan Allah'tır."

Yusuf merakla dedesinin yüzüne baktı. "Allah kim, dedeciğim? O'nu görebilir miyiz?"
"Allah, bizi ve tüm evreni yaratan, sonsuz güç ve merhamet sahibi olandır, Yusufçuğum. O'nu gözlerimizle göremeyiz, ama O'nun yarattığı her şeyde O'nun varlığını hissedebiliriz. Gökyüzündeki güneşte, yağan yağmurda, açan çiçekte, hatta senin kalbindeki sevgide bile Allah'ın varlığını görebilirsin."
Yusuf biraz düşündükten sonra, "Allah bizi seviyor mu, dede?" diye sordu.
"Elbette, canım torunum. Allah, tüm yarattıklarını sever. O bize sayısız nimetler vermiştir. En büyük nimetlerden biri de İslam dinidir. İslam, barış ve sevgi dinidir. Bize güzel ahlakı, yardımlaşmayı, doğruluğu ve dürüstlüğü öğretir."

O günden sonra Yusuf, dedesinden İslam'ı öğrenmek için her gün onun yanına gidiyordu. Dedesi ona İslam'ın beş şartını anlatmıştı: Kelime-i Şehadet getirmek, namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek ve hacca gitmek.
"Bunlar İslam'ın direkleridir, Yusuf. Ama İslam sadece bunlardan ibaret değildir. İslam, her anında Allah'ı hatırlamak, her davranışında güzel ahlakı yaşamaktır. İnsanlara iyilik yapmak, hayvanlara şefkat göstermek, doğayı korumak da İslam'ın güzelliklerindendir," diyordu dedesi.
Bir gün, Yusuf dedesine, "Ben de İslam'ın güzelliklerini yaşamak istiyorum, dede. Ne yapmalıyım?" diye sordu.

Dedesi gülümsedi ve "Önce kalbini temiz tut, Yusuf. İyilik yaparak başla. Unutma ki, en küçük bir iyilik bile çok değerlidir," dedi.
Ertesi sabah Yusuf erkenden uyandı ve ne yapabileceğini düşünmeye başladı. Bahçelerindeki çiçeklere su verdi, kedilerini sevdi, annesine ev işlerinde yardım etti. Sonra köyün meydanına çıktı ve etrafına bakındı. Yaşlı İbrahim amcanın odunlarını taşımakta zorlandığını gördü ve hemen ona yardım etmeye koştu.

"Teşekkür ederim, küçük adam," dedi İbrahim amca. "Allah senden razı olsun."
Yusuf o gün çok mutluydu. İbrahim amcaya yardım ettikten sonra, arkadaşı Ahmet'i gördü. Ahmet üzgün görünüyordu. Yusuf ona ne olduğunu sordu.
"Topumu kaybettim," dedi Ahmet. "Ve anneme söylemeye korkuyorum."
Yusuf, kendi topunu Ahmet'e vermeye karar verdi. "Al, benim topumla oynayabilirsin," dedi.

Ahmet'in gözleri parladı. "Gerçekten mi? Teşekkür ederim, Yusuf!"
Akşam olduğunda Yusuf, gününü dedesine anlattı. Dedesi onu dinledikten sonra, "Bugün İslam'ın güzelliğini yaşamaya başladın, Yusuf. Yaptığın her iyilik, her yardım, her güzel davranış aslında İslam'ın ta kendisidir."
Günler geçtikçe Yusuf, İslam'ın güzelliklerini daha çok öğreniyor ve yaşıyordu. Bir gün köyün camisinde imamı dinlerken, imam şöyle dedi: "İslam, sadece ibadetlerle değil, aynı zamanda güzel ahlakla da yaşanır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), 'Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim,' buyurmuştur."

Bu sözler Yusuf'un kalbine işledi. O günden sonra daha çok çalıştı, daha çok yardım etti ve daha çok sevdi. Köydeki herkes onu sevmeye başladı. Küçük yaşına rağmen, köyün en yardımsever, en dürüst, en çalışkan çocuğu olarak tanınıyordu.
Bir gün köye, uzak şehirlerden gelen yabancı bir adam geldi. Adam yorgun ve açtı. Köylüler önce ona şüpheyle yaklaştılar, ama Yusuf hemen evlerine davet etti. Annesi ve babası da Yusuf'un misafirperverliğine katıldı ve adamı en güzel şekilde ağırladılar.
Adam, kendisine gösterilen bu sıcak karşılamaya çok şaşırmıştı. "Beni tanımıyorsunuz bile, neden bu kadar iyi davranıyorsunuz?" diye sordu.

Yusuf gülümsedi ve "Çünkü İslam bize misafire ikram etmeyi, insanlara yardım etmeyi öğretiyor. Siz de Allah'ın bir kulu, bizim kardeşimizsiniz," dedi.
Adam çok etkilendi. "Ben farklı bir dinden geliyorum, ama burada gördüğüm sevgi ve kardeşlik beni çok etkiledi. İslam hakkında daha çok şey öğrenmek istiyorum," dedi.
O günden sonra, adam köyde kalmaya karar verdi ve Yusuf'un dedesiyle sık sık sohbet etmeye başladı. Zamanla İslam'ın güzelliklerini tanıdı ve Müslüman oldu.

Yıllar geçti, Yusuf büyüdü ve köyün imamı oldu. Artık o, dedesinin yerini almış, çocuklara ve gençlere İslam'ın güzelliklerini anlatıyordu. Köy, Yusuf'un önderliğinde daha da güzelleşmiş, insanlar arasında sevgi, saygı ve yardımlaşma artmıştı.
Bir gün, artık yaşlanmış olan Yusuf, caminin avlusunda çocuklara İslam'ı anlatırken, küçük bir kız çocuğu elini kaldırdı ve sordu: "İslam'ın en güzel yanı nedir, Yusuf dede?"
Yusuf gülümsedi ve "İslam'ın en güzel yanı, sevgidir, çocuğum. Allah'ı sevmek, insanları sevmek, hatta tüm yaratılmışları sevmektir. Çünkü İslam, sevgi ve barış dinidir," dedi.

O akşam evine dönerken, gökyüzüne baktı Yusuf. Yıldızlar, tıpkı çocukluğunda merak ettiği gibi parlıyordu. "Ne kadar şanslıyım ki, İslam'ın güzelliğiyle büyüdüm ve yaşadım," diye düşündü.
Ve gökyüzünde ay, sanki ona gülümsüyordu. Yusuf da gülümsedi. Çünkü biliyordu ki, kalbi İslam'ın sevgisiyle doluydu ve bu sevgiyi köyündeki herkesle paylaşmıştı. Bundan daha büyük bir mutluluk olamazdı.
Bu masalın sonunda, Yusuf'un köyü, İslam'ın güzelliğiyle dolup taşan, herkesin birbirine sevgi ve saygıyla yaklaştığı, yardımlaşmanın ve paylaşmanın esas olduğu bir yer haline gelmişti. Ve bu güzellik, nesilden nesile aktarılmaya devam etti. Çünkü İslam'ın özü sevgidir, ve sevgi her zaman en güzel masalların mutlu sonudur.
Arkadaşlarınla Paylaş