


Bir varmış, bir yokmuş, ufak tefek bir köyde, sevgi dolu yürekli küçük Deniz yaşarmış. Deniz, 6 yaşındaymış ve her zaman neşeyle dolup taşan bir çocukmuş. Gözleri merak dolu, kalbi ise başkalarına yardım etmeye her zaman hazırmış. Köydeki herkes, Deniz’in karşılıksız iyilik yapma alışkanlığından çok etkilenirmiş. Çünkü o, hiçbir şey beklemeden, iyilik yapmanın en büyük mutluluk kaynağı olduğunu bilirmiş.
Bir gün, köyün kenarındaki ormanda dolaşırken, Deniz minik bir kedi yavrusu bulmuş. Kedi, yaralı ve korkmuş haldeymiş. Küçük Deniz hemen ona yaklaşmış, sevgiyle konuşarak “Küçük dostum, korkma. Sana yardım edeceğim!” demiş. Yanındaki sepeti alıp, kedi yavrusunu dikkatlice kucaklamış. O andan itibaren, Deniz’in kalbinde, karşılıksız iyiliğin ne kadar önemli olduğuna dair yeni bir hikaye başlamış. Evine dönerken, yolda karşılaştığı komşuları duygu dolu bir şekilde selamlamış çünkü iyilik, bir tebessümle başlarken, kalpleri birbirine yaklaştırırmış.

Evine vardığında, annesi de Deniz’in bu nazik davranışını fark etmiş ve “Canım, bugün de ne kadar güzel bir şey yaptın. Karşılıksız iyilik, insanların kalplerini ısıtır,” diyerek onu övmüş. Deniz, annesinin sözleriyle mutlu olmuş çünkü iyilik yapmanın, karşılık beklemeden bile, insanların içindeki sevgiyi çoğalttığını öğrenmiş. Bugün kedi yavrusuna yardım etmek, sadece ona değil, insanlara da örnek olmuş.
Ertesi gün, küçük Deniz sabah erkenden kalkıp dışarı çıkmış. Köy meydanında yaşlı komşusu Dede Hasan’ın evinden dumanlar çıktığını görmüş. Dede Hasan’ın şöminesi bozulmuş ve soğuk günlerde evini ısıtacak hiçbir ısı kaynağı kalmamış. Küçük Deniz hemen aklına bir fikir gelmiş. Komşularıyla birlikte, Dede Hasan’ın evine gidip onlara yardım etmeyi teklif etmiş. Bir süre sonra tüm köy halkı birleşmiş teşekkür etmeyi, sevgiyle paylaşmayı ve yardımlaşmayı öğrenmenin en güzel örneğini sergilemiş. Herkes, hiçbir şey beklemeden, Dede Hasan’ın evini tamir etmiş ve ısıtacak yeni bir şömine yaptırmış. O gün, köyde herkes anlamış ki karşılıksız iyilik, toplumun en sağlam yapı taşıymış. Çünkü iyilik, paylaşıldıkça çoğalır, herkesin yüzünü güldürürmüş.

Zaman geçmiş, günler birbirini kovalarken, Deniz’in yaptığı küçük iyilikler dilden dile dolaşır olmuş. Kimi zaman patikalarda kışın soğuğunda yürüken yorgun düşen yaşlı teyze için caddeden el açan küçük çocuk, kimi de fırtınalı havada şemsiyesini unutmuş genç adama yardımcı olmuş. Deniz, her seferinde hiç düşünmeden, kalbinin sesini dinleyerek hareket etmiş. Çünkü onun inancı, “İyilik yapmanın karşılığını bekleme, çünkü iyilik yaparken aslında dünya da senin yanında olur” olmuş.

Bir gün, köyde büyük bir fırtına kopmuş. Rüzgar ağaçları sallarken, yağmur damlaları evlerin pencerelerini döverken, köy halkı fırtınadan zarar görmemek için bir araya gelmiş. İşte o sırada, küçük Deniz yine kendini durduramamış. Fırtınada savrulan bir çocuğun oyuncak bebekleri, incecik dalların arasında kalmış. Deniz, fırtınaya aldırış etmeden, oyuncakları toplamış ve çocuğun mutluluğunu yeniden sağlamış. Bu küçük davranışı, tüm köye umut aşılamış. Çünkü herkes, zor zamanlarda bile birbirine yardım etmenin, aslında en güzel insanlık erdemi olduğunu anlamış.

Köydeki öğreti, zamanla bir masala dönüşmüş. Herkes, birbirine destek olarak, karşılıksız iyilik ve sevgiyle dolu bir yaşam sürdürmeye başlamış. Deniz’in örnek davranışları, köyün her köşesinde yankı bulmuş. İnsanlar, belki de iyilik çalışmaları için gösterdikleri çaba, karşılık beklemeden yapıldığında, sanki o iyiliklerin sihirli bir güce dönüşüp, herkesi daha mutlu ettiğini fark etmiş. Çünkü iyilik, dünya umut ışığıymış yürekte büyür, kalpleri birleştirirmiş.

Köydeki herkes, artık iyiliği bir görev değil, sevdiklerine ve komşularına hediye edilebilecek en değerli armağan olarak benimsemiş. Kimi zaman küçük bir gülümseme, kimi zaman da el açma, herkesin kalbinde büyük mutluluklar yaratmış. Deniz’in hikayesi, küçük yüreklere ilham vermiş çünkü o, sadece karşılıksız iyilik yaparak, dünyaya bir sevgi mesajı bırakmış. O günlerden sonra, köyde hiçbir kalp üşümemiş, hiçbir yüz solmamış. Çünkü herkes, iyilik yapmanın, en uzun süren sevgi ilişkisi olduğunu öğrenmiş.

Günlerden bir gün, Deniz, tekrar ormana giderken, gördüğü kuş cıvıltıları arasında tekrar yardıma muhtaç bir hayvana rastlamış. Bu sefer küçük bir sincap, yuvasını bulamadığı için ağlıyormuş. Deniz yine hiç vakit kaybetmeden, sincapla konuşarak nerede yeni bir yuva yapabileceklerini düşünmüş. Komşularıyla birlikte, ormanda küçük ama güzel bir yuva inşa etmişler. Sincap, çok mutlu olmuş çünkü o yuva, sevgiyle dolu kollar tarafından yapılmıştı. Böylece herkes, hayatın her noktasında karşılıksız iyiliğin gücünü yeniden keşfetmiş.

Ve küçük Deniz, gün batımını izlerken, içindeki sevinç ve huzur dolu kalbiyle demiş ki: “İyilik yaparken hiçbir şey istememek, aslında en büyük zenginliktir. Çünkü karşılıksız sevgi, tüm dünyayı daha güzel bir yer yapar.” O andan itibaren, köydeki herkes, Deniz’in sözünü akıllarında tutmuş ve iyilik yapma alışkanlığını nesiller boyu sürdürmüş.

Masalın sonunda, herkesin yüreği sevgiyle dolmuş çünkü karşılıksız iyilik, birbirine kenetlenmelerini sağlamış, dostluklarını pekiştirmiş. Böylece, her şey eskisi gibi neşeli, umut dolu ve mutlu yaşamış. Ve unutulmamalı ki, en küçük iyilik bile büyük mutluluk kapılarını aralar, yüreklerde çiçekler açtırırmış. Herkes masalı dinlerken gülümsemiş, çünkü gerçek mutluluk, kalpten yapılan iyiliklerde saklıymış.

İşte böyle, küçük Deniz ve köy halkının hikayesi, karşılıksız iyilik yapmanın önemini anlatan, sevgi dolu bir masala dönüşüp, sonsuza dek mutlu yaşadılar.
Arkadaşlarınla Paylaş