Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, büyük bir ormanın eteklerinde küçük bir köy varmış. Bu köyde herkes birbirini tanır, yardımlaşır ve sevecen bir şekilde yaşarmış. Ama köyde yaşayan herkesin dilinde bir isim varmış: Ali. Küçük Ali, sadece 7 yaşındaymış ama kalbi kocamanmış. Herkes Ali’nin ne kadar yardımsever, ne kadar iyi kalpli bir çocuk olduğunu bilirmiş.
Ali'nin en sevdiği şey, ihtiyacı olan birine yardım etmekmiş. Köyde kim yardıma ihtiyaç duyarsa Ali hemen orada biter, elinden geleni yaparmış. Bir gün yaşlı komşuları Ayşe teyzenin bahçesini temizlemesine yardım eder, başka bir gün suya gitmekte zorlanan Ahmet dedeye su taşırmış. Ali bu yardımları yaparken asla karşılık beklemez, sadece başkalarını mutlu görmek ona yetermiş.
Bir gün Ali, okuldan eve dönerken yolun kenarında küçük, yaralı bir kuş bulmuş. Kuş, uçmaya çalışmış ama kanadı incinmiş olduğu için tekrar yere düşmüş. Ali, kuşu dikkatlice ellerine almış, onu incitmeden eve götürmüş. Annesine kuşu göstermiş ve "Anne, bu kuşa yardım edebilir miyiz?" diye sormuş.
Annesi kuşu incelemiş ve başını sallamış. "Tabii ki yardım edebiliriz, oğlum. Ama onu iyileştirmek zaman alacak. Sen de sabırlı olmalısın ve ona her gün bakım yapmalısın."
Ali seve seve kabul etmiş. Her gün kuşun yanına gitmiş, ona su vermiş, yaralarını temizlemiş ve ona sevgiyle bakmış. Kuşun kanadı zamanla iyileşmeye başlamış. Ali kuşu serbest bırakacağı günü sabırsızlıkla bekliyormuş.
Bu sırada köyde büyük bir hazırlık varmış. Köy halkı her yıl yapılan "İyilik Günü" için bir araya geliyormuş. Bu günde herkes, başkalarına yaptığı yardımları anlatır ve birlikte yeni iyilik projeleri planlarmış. Ali bu günü çok severmiş çünkü herkesin nasıl iyilik yaptığını duymak onu çok mutlu edermiş.
Ali, İyilik Günü'ne bir gün kala, yine köyün içinde dolaşıyormuş. Yolda, ağır bir odun yükü taşıyan yaşlı Hasan amcayı görmüş. Hasan amca çok yorulmuş görünüyormuş. Ali hemen yanına koşmuş ve "Hasan amca, size yardım edebilir miyim?" diye sormuş.
Hasan amca, Ali’nin yardım teklifini kabul etmiş ve birlikte odunları taşımışlar. Ali, Hasan amcanın evine kadar odunları taşımış ve Hasan amca ona teşekkür etmiş. Ali bu yardımı yaparken kendini çok mutlu hissetmiş.
O akşam Ali, İyilik Günü için ne yapacağını düşünmüş. Yardım ettiği insanları ve hayvanları hatırlamış. Herkese nasıl yardım ettiğini anlatmayı sabırsızlıkla bekliyormuş ama bir yandan da bunun yeterli olmadığını hissetmiş. "Yarın, gerçekten çok büyük bir iyilik yapmalıyım," diye düşünmüş.
Ertesi sabah, İyilik Günü başlamış. Köy meydanı insanlarla dolmuş. Herkes neşe içinde birbirine selam veriyor, yapılan iyilikleri anlatıyormuş. Ali’nin de sıra sırası gelmiş. Annesi ona bakarak gülümsemiş ve "Hadi Ali, sen de yaptığın iyilikleri anlat," demiş.
Ali önce çekinmiş ama sonra konuşmaya başlamış. "Ben Ayşe teyzenin bahçesini temizledim, Ahmet dedeye su taşıdım ve yaralı bir kuşa baktım," demiş. Herkes Ali’nin bu küçük ama anlamlı iyiliklerini dinlerken gülümsemiş. Ancak Ali, bu iyiliklerin yeterli olmadığını düşünüyormuş. O sırada aklına bir fikir gelmiş.
"Bugün, daha büyük bir iyilik yapacağım," diye seslenmiş Ali. Herkes merakla Ali'ye bakmış. Ali hızla evine koşmuş ve günlerdir iyileştirmeye çalıştığı kuşu kafesinden çıkarmış. Kuş artık uçabilecek kadar iyileşmişti. Ali kuşu gökyüzüne bırakırken, herkes ona hayranlıkla bakmış.
Küçük kuş, kanatlarını çırparak gökyüzüne yükselmiş. Ali'nin kalbi sevinçle dolmuş. "En büyük iyilik, özgürlüklerini geri vermek," diye düşünmüş.
İyilik Günü bitmek üzereyken, köyün ileri gelenlerinden biri olan Muhtar Ahmet amca, Ali’yi yanına çağırmış. "Ali," demiş, "sen bu köyde herkesin sevgisini kazandın. Yaptığın her iyilikle insanların gönlünü fethediyorsun. Ama en büyük iyiliği bugün gösterdin. O küçük kuşa yardım ederek, onu iyileştirdin ve sonra özgürlüğüne kavuşturdun. Bu, hem kalbini hem de ruhunu iyilikle doldurdu."
Ali, Ahmet amcanın sözlerini duyunca çok mutlu olmuş. "Ama ben sadece yardım etmek istedim," demiş.
Ahmet amca gülümsemiş. "İyiliğin en güzel yanı da bu, Ali. Karşılık beklemeden, sadece kalbinden gelen bir istekle yardım etmek. Sen bunu çok iyi anladın. Unutma, iyilik, dünyadaki en güçlü bağdır. İnsanlar iyilikle birbirine bağlanır ve bu bağ hiç kopmaz."
O günden sonra Ali, her gün birine yardım etmeyi kendine bir görev edinmiş. Bazen küçük bir yardım, bazen de büyük bir iyilik yaparmış. Ama en önemlisi, Ali her yardımı kalbinden gelerek, karşılık beklemeden yaparmış.
Bir gün, köyde büyük bir fırtına kopmuş. Ağaçlar devrilmiş, evlerin çatıları uçmuş, hayvanlar ahırlarından kaçmış. Köylüler ne yapacaklarını bilemezken, Ali hemen harekete geçmiş. Çocuk olduğu için bazı işler zor geliyormuş ama o hiç pes etmemiş. Komşularına yardım etmiş, devrilen ağaçları taşımış, kaçan hayvanları yakalamış ve çatıları onaranlara su taşımış.
Fırtına dindiğinde, köylüler Ali’nin yaptıklarını görünce hayran kalmışlar. Hepsi bir araya gelip Ali’ye teşekkür etmişler. Ali ise yine aynı mütevazı gülümsemeyle cevap vermiş: "Ben sadece yardım etmek istedim."
Aradan günler geçmiş, fırtınanın izleri silinmiş. Köy, tekrar eski huzurlu günlerine dönmüş. Ama Ali’nin yaptığı iyilikler köylülerin aklından hiç çıkmamış. Herkes, Ali’nin bu kadar küçük yaşta bu kadar büyük bir kalbe sahip olmasına şaşırıyormuş.
Bir gün, köyün en yaşlı kadını olan Emine nene, Ali’yi yanına çağırmış. "Ali, senin bu büyük kalbin var ya, işte bu kalp sayesinde hayatın boyunca hep mutlu olacaksın. Çünkü iyilik yapmak insanı mutlu eder. Ne kadar iyilik yaparsan, o kadar çok insan seni sever. Ama en önemlisi, iyilik yaptığında kendin de mutlu olursun. Sen bunu çok iyi anladın."
Ali, Emine nenenin sözlerini hiç unutmamış. O günden sonra sadece köyünde değil, gittiği her yerde yardıma ihtiyacı olanlara el uzatmış. Bir insanı gülümsetmek, bir hayvanı korumak ya da bir bitkiyi sulamak… Ali için bunlar küçük şeyler gibi görünse de, aslında büyük bir iyiliğin parçasıymış.
Yıllar geçmiş, Ali büyümüş. Ama onun iyilik dolu kalbi hiç değişmemiş. Köylüler, Ali'nin iyiliklerini anlatmaya devam etmişler. Hatta bazı köylüler, Ali’nin yaptığı iyilikleri çocuklarına ve torunlarına anlatır olmuş. Ali, sadece bir çocukken bile, yaptığı iyiliklerle insanların kalplerinde unutulmaz bir iz bırakmış.
Ve böylece Ali'nin yardımları, köyde ve çevresinde iyilik dalgaları gibi yayılmaya devam etmiş. Çünkü iyilik, paylaşıldıkça çoğalan, hiç bitmeyen bir şeymiş. Ve Ali de bunu herkese öğretmiş.
Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Ali’nin iyilik dolu dünyasında herkes mutlu mesut yaşayıp gitmiş. Ali ise hayatı boyunca iyilik yaparak ve bu iyiliklerin getirdiği mutlulukla yaşamış.
Gökten üç elma düşmüş: biri Ali’nin, biri iyilik yapan herkesin, biri de iyilik yapmayı öğrenenlerin başına. Ve herkes bir ömür boyu mutlu yaşamış.
SON
Arkadaşlarınla Paylaş