Bir zamanlar küçük bir köyde, Ali adında yardımsever ve kalbi iyilikle dolu bir çocuk yaşarmış. Ali’nin en büyük özelliği, her zaman başkalarına yardım etmeyi sevmesiymiş. Etrafındaki herkes ona saygı duyar, onu çok severmiş. Annesi ve babası da onun bu iyilik dolu kalbinden dolayı gurur duyarlarmış.
Ali, sabahları erkenden kalkar, köydeki yaşlılara yardım eder, ihtiyaç sahibi olanlara elinden gelen her türlü yardımı yaparmış. Yaşlı teyzelere pazar çantalarını taşır, bahçelerde yardım eder, yolda gördüğü hayvanlara su ve yemek verirmiş. Ali’nin içindeki iyilik o kadar büyükmüş ki, hiç kimse ona bir şey söylemeden bile o yardıma koşarmış. Herkes ona “İyilik Meleği Ali” dermiş.
Bir gün Ali, okuldan dönerken yol kenarında oturmuş ağlayan bir çocuk görmüş. Çocuk, üstü başı kir içinde, perişan bir haldeymiş. Ali hemen yanına gitmiş ve yumuşak bir sesle sormuş: “Merhaba, neden ağlıyorsun? Sana yardım edebilir miyim?”
Çocuk gözyaşlarını silmiş ve hıçkırıklar arasında, “Adım Murat, ama ailem ve evim yok. Açım ve nerede kalacağımı bilmiyorum” demiş.
Ali, Murat’a üzülmüş. İçindeki iyilik duygusu hemen harekete geçmiş. “Üzülme Murat, seni evimize götüreceğim. Annem sana sıcak bir yemek hazırlar ve bu gece bizde kalırsın. Bir çözüm buluruz,” demiş.
Murat önce inanmakta zorlanmış ama Ali’nin gözlerindeki içtenliği görünce ona güvenmiş. İkisi birlikte Ali’nin evine gitmişler. Ali’nin annesi onları sıcak bir şekilde karşılamış ve Murat’a hemen sıcak bir yemek hazırlamış. Ali, Murat’a yeni kıyafetler vermiş ve ona kalacak bir yer ayarlamış.
Murat’ın gözleri dolmuş, “Senin gibi biriyle karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim. Çok teşekkür ederim,” demiş. Ali ise gülümseyerek, “İyilik paylaştıkça çoğalır, sen de bir gün birine yardım edersin,” demiş.
Murat, Ali’nin evinde birkaç gün kalmış. Bu süre boyunca Ali ona arkadaşlık etmiş, köydeki diğer çocuklarla oyunlar oynamışlar. Murat, Ali ve ailesi sayesinde yeniden gülümsemeye başlamış. Ali, Murat’ın geçmişini öğrenmeye çalışmış ama Murat sadece ailesini kaybettiğini ve köy köy dolaşarak hayatta kalmaya çalıştığını söylemiş.
Bir gün Murat, köydeki yaşlı bir amcanın bahçesini temizlerken, Ali ona yardım etmek için yanına gelmiş. Bahçedeki işleri bitirdiklerinde yaşlı amca, Murat’a, “Evladım, bu dünyada iyilik yaparsan iyilik bulursun. Senin gibi yardımsever bir çocuk, bir gün çok büyük bir iyilikle karşılaşacaktır,” demiş.
Ali, amcanın bu sözlerini duyunca içten içe gülümsemiş. Çünkü onun için iyilik yapmak zaten doğal bir şeymiş ve karşılığında bir şey beklemezmiş. Ama o gün, bu sözlerin doğruluğunu daha iyi anlayacaklarını henüz bilmiyormuş.
Bir sabah, Ali ve Murat köyün dışındaki ormana gitmeye karar vermişler. Orman, köyden biraz uzaktaymış ve köydeki çocuklar oraya gitmekten çekinirler, kaybolmaktan korkarlarmış. Ancak Ali cesurmuş ve Murat’a da güven veriyormuş.
İkisi ormana girip ağaçların arasından yürümeye başlamışlar. Yolda güzel çiçekler topluyor, birbirlerine hikâyeler anlatıyorlarmış. Ama farkında olmadan derinlere gitmişler ve yollarını kaybetmişler. Geri dönerken hangi yöne gideceklerini bilememişler.
Murat biraz endişelenmeye başlamış, “Ali, kaybolduk mu?” diye sormuş. Ali ise sakin kalmış, “Merak etme, bir yolunu buluruz,” demiş. Ancak hava kararmaya başladıkça ikisi de biraz korkmaya başlamış.
Tam o sırada ormanın derinliklerinden bir ses duymuşlar. Ses bir yardım çağrısı gibiymiş. Ali ve Murat, sesin geldiği yöne doğru gitmişler ve büyük bir ağacın altında bir yaşlı kadın görmüşler. Kadın, ayağını incitmiş ve yürüyemiyormuş.
Ali hemen kadının yanına koşmuş, “Merhaba teyzeciğim, sana yardım edebilir miyiz?” diye sormuş.
Yaşlı kadın acı içinde başını sallamış. “Ayağım burkuldu ve yürüyemiyorum. Burada yalnız başıma kalmıştım. İyi ki geldiniz,” demiş.
Ali ve Murat, yaşlı kadını destekleyerek ormanın çıkışına doğru götürmeye başlamışlar. Kadın onlara teşekkür etmiş ve, “Siz çok iyi çocuklarsınız. Yardımınızın karşılığını mutlaka alacaksınız,” demiş.
İkisi kadını köye getirmişler ve onu evine kadar götürmüşler. Kadın onları evine davet etmiş, onlara sıcak bir yemek hazırlamış ve bu iyilikleri için minnettar olduğunu söylemiş.
Kadın, Ali ve Murat’a evinde bir hazine sandığı göstermiş. Sandığı açmış ve içinden parlayan, sihirli bir taş çıkarmış. “Bu taş, iyilik yapan insanların ödülüdür,” demiş kadın. “Bu taşın gücü, sizin kalbinizdeki iyiliği yansıtır. İyilik yaptıkça, bu taşın parıltısı artar.”
Ali ve Murat, bu taşın ne kadar değerli olduğunu anlamışlar ama Ali, “Teyzeciğim, bizim için en büyük ödül başkalarına yardım edebilmek. Bu taş sizin olsun,” demiş.
Yaşlı kadın, Ali’nin bu cevabı karşısında gözyaşlarını tutamamış. “Senin gibi yardımsever ve alçakgönüllü bir çocuğa bu taş layık. Bu taş senin elinde daha da parlayacak,” demiş.
Ali ve Murat, taşı alıp köylerine geri dönmüşler. Ali, taşın gerçekten de her iyilik yaptığında daha çok parladığını fark etmiş. Bu taş onlara, iyiliğin dünyadaki en büyük hazine olduğunu hatırlatıyormuş.
Günler geçtikçe, Ali ve Murat köyde ve çevrede iyilik yapmaya devam etmişler. Ne zaman birisi yardıma ihtiyaç duysa, orada Ali ve Murat’ı bulurmuş. Onlar, iyiliğin dünyada nasıl büyük bir fark yarattığını anlamışlar ve bunu herkesle paylaşmışlar.
Yıllar geçmiş, Ali ve Murat büyümüşler ama kalplerindeki iyilik hiç azalmamış. O sihirli taş ise her zaman Ali’nin odasında durur ve her iyilik yaptıklarında parıldamaya devam edermiş. Ali, taşın ona öğrettiği en önemli şeyi hiç unutmamış: “İyilik, bir karşılık beklemeden yapıldığında gerçek anlamını bulur.”
Ali’nin iyilik dolu kalbi, sadece köyünde değil, tüm çevrede yayılmış ve herkes onun gibi iyilik yapmayı öğrenmiş. Köydeki çocuklar da Ali’nin yolundan gitmiş, başkalarına yardım etmeyi bir görev bilmişler.
Ve böylece, Ali ve Murat’ın yaşadığı köy, dünyanın en huzurlu ve mutlu köylerinden biri olmuş. Çünkü iyilik, bir kez başladığında durmaz, bir kar topu gibi büyüyüp yayılırmış.
Ali ve Murat, bu dünyada en değerli şeyin para ya da hazine değil, iyilik olduğunu anlamışlar. Her gün yeni bir iyilik yaparak, hayatlarının en mutlu anlarını yaşamışlar.
Masal burada bitmiş ama Ali’nin ve Murat’ın iyilik dolu hikayesi, nesiller boyu anlatılmaya devam etmiş. Ve her kim bu hikâyeyi duysa, iyilik yapmanın ne kadar önemli olduğunu anlamış.
Ali ve Murat, sonsuza kadar mutlu ve iyilik dolu yaşamışlar.
Arkadaşlarınla Paylaş