Bir varmış, bir yokmuş evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, minik bir kasabada yaşamış sevimli ve meraklı bir çocuk varmış. Bu çocuğun adı Mert’miş. Mert, her gece uykuya dalmadan önce babasının anlattığı masalları dinlemekten büyük keyif alırmış. Fakat Mert, artık her gece aynı masalların tekrarlanmasından sıkılmaya başlamış ve kendi hayal dünyasında maceralara atılmayı hayal edermiş.
Bir gece, Mert uykuya dalmak üzere yatağına uzanırken, ansızın odasında pırıl pırıl parlayan, yumuşak ışıklarla süzülen minik bir varlık belirmiş. Bu varlık, gümüşi tüyleri ve kocaman, parlak gözleri olan bir periymiş. Peri, nazikçe Mert’in yanına gelerek, Merhaba Mert, ben Hayal Perisi’yim. Sana, hayallerinin peşinden gitmen için sihirli bir macera teklif etmek istiyorum, demiş. Mert, önce içine sinmiş şaşkınlığı bir kenara bırakarak, Ben hazırım, Hayal Perisi! diye coşkuyla cevap vermiş.
İşte o an, Mert kendini rengarenk bir ormanda bulmuş. Bu orman, kocaman dev mantarlarla, ışık saçan çiçeklerle ve sevimli hayvanlarla doluymuş. Yürümeye başladıkça, ağaçların dallarından minik minik melodik sesler gelmeye başlamış. Her adımında, yerde renkli yapraklar hışırdarken, Mert’in kalbi heyecanla çarpıyormuş. İlerledikçe, parıldayan bir nehrin kenarına varmış. Nehrin suları, sanki gökyüzündeki yıldızları toplayıp yeryüzüne serpiştirmiş gibi pırıl pırılymış.
Nehrin kenarında, suyun üzerinde dans eden minik su perileriyle karşılaşmış. Su perileri, Mert’e misafirperver bir şekilde bakıp, Hoş geldin Mert! Bizi ziyaret ettiğine çok memnun olduk. Bu nehrin sihirli suları, dilediğin her şeyi gerçekleştirme gücüne sahiptir. Fakat aklında ne aradığını bilmelisin, demişler. Mert, biraz düşünmüş ve kalbinin derinliklerinden gelen dürtüyle, Ben, cesaretimi ve hayal gücümü geliştirecek, kalbimi neşe ile dolduracak bir macera yaşamak istiyorum, diye cevap vermiş.
Su perileri, Mert’i nehrin karşı tarafında parıldayan, yosunlarla süslenmiş eski bir köprüye doğru yönlendirmişler. Bu köprü, ormanda daha önce hiç görmediği gizemli yerlere açılıyormuş. Mert, köprüden geçerken, altında yüzen renkli kelebeklerin pırıltısı ona yeni dostlukların ve keşiflerin ipuçlarını veriyormuş. Köprünün diğer ucuna vardığında, ufukta devasa bir kale silüeti belirivermiş. Kaleyi çevreleyen dev ağaçlar, sanki koruyucu devler gibi orada duruyor, maceranın sırlarını fısıldıyorlarmış.
Kaleye doğru yürürken Mert, ormanda yaşayan sevimli ve yardımsever arkadaşlar edinmiş. İlk olarak, ormanın neşe dolu tavşanı Zıpır’la tanışmış. Zıpır, kocaman kulakları ve hızlı adımlarıyla, Mert’e ormanın gizli geçitlerini ve saklı bahçelerini göstermiş. İlerleyen yolda, Mert’i, tatlı sesiyle neşelendiren, küçük bir sincap olan CikCik de karşılamış. CikCik, ağaçların ardındaki en lezzetli meyvelerin olduğu gizli bahçeye götürmüş. Bu macera sırasında Mert, doğanın sunduğu renklerin, seslerin ve kokuların ne kadar değerli olduğunu öğrenmiş her yaprağın, her çiçeğin, her kuşun, birer masal parçası olduğunu fark etmiş.
Kaleye yaklaştığında, devasa kapıların ardında, yaşlı ve bilge bir aslan varmış. Bu aslan, altın saçlı ve gümüş gözlüymüş sanki içindeki hikayeleri, geçmişin sırlarını ve geleceğin umutlarını saklıyormuş. Aslan, nazik bir sesle Mert’e, Hoş geldin küçük dostum. Ben, Umut Aslanı’yım. Bu kalede yaşayan herkes için huzur ve sevinç getirmekle görevliyim. Ancak, içindeki en büyük gücü keşfetmeden gerçek mutluluğa ulaşamazsın, demiş. Mert, aslanın bu sözleri karşısında biraz tereddüt etmiş olsa da, cesaretini toparlayarak, Ben, içimdeki gücü ve hayal gücümü keşfetmek istiyorum. Bu macerada bana yardım eder misin? diye sormuş. Umut Aslanı, gülümseyerek, Tabii ki, senin yolculuğunda rehberin olacağım, diye yanıtlamış.
Kaleye girince, Mert’i karşılayan her odamızda bir başka sürpriz saklıymış. Bir odada, duvarları rengarenk ışıklarla süslenen sihirli bir elma bahçesi varmış. Bu elmalar, sadece lezzetli olmakla kalmayıp, yiyen kişiye yeni dostluklar ve cesaret aşılıyormuş. Mert, elmalardan birini ısırır ısırmaz, içindeki merak ve sevgiyle parıldayan bir ışık dalgası yayıldığını hissetmiş. Sonraki odada, asırlık kitaplarla dolu bir kütüphane varmış her kitap, eski masallarla dolu, geçmişten geleceğe uzanan bilgeliği barındırıyormuş. Mert, bu kitapların arasında gezinirken, her sayfada yeni bir dünyanın kapısının aralandığını fark etmiş. Masallar, ona sabrın, sevginin, cesaretin ve paylaşmanın ne kadar önemli olduğunu anlatıyormuş.
Zamanın akışı Mert’in kalbinde hafifçe çarparken, kalenin en yüksek noktasına ulaşmış. Burada, engin gökyüzüne uzanan bir balkon varmış ve balkonun tam ortasında, parıldayan bir yıldız küresi duruyormuş. Bu küre, Mert’in tüm macerasını, öğrendiği dersleri ve edindiği dostlukları simgelermiş. Hayal Perisi, Mert’in yanında yeniden beliriverdiğinde, Bak Mert, bu yıldız küresi, senin içindeki cesaret, sevgi ve öğrenme arzusu ile dolu. Gerçek gücün, bu macerada öğrendiğin tüm değerlerden geliyor. Artık, hayal kurarken, gerçek dünyada da bu değerleri yaşatabilirsin, demiş. Mert, bu sözlerin ardından, kalbinin sıcaklığıyla dolup taştığını hissetmiş.
Gecenin ilerleyen saatlerinde, tüm dostlarıyla vedalaşmak zorunda kalmış olsa da, Mert içindeki yeni güç ve bilgeliğin farkındaymış. Umut Aslanı, Zıpır, CikCik ve diğer tüm orman dostları, ona her zaman yanında olacaklarını, kalbinde taşıdığı ışığın onun yolunu aydınlatacağını söylemişler. Mert, büyülü kaleden ayrılırken, minik adımlarıyla evinin yolunu tutmuş. Evine vardığında, odasında yine Hayal Perisi havasında duran o yumuşacık ışık, Mert’e bu maceranın sadece bir rüya olmadığını, aslında hayatında hep var olan cesaret, sevgi ve merakın bir yansıması olduğunu hatırlatmış.
Ertesi sabah, Mert, güneşin ilk ışıklarıyla uyandığında, yaşadığı bu renkli ve sihirli macerayı anımsayarak, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle, “Bugün yeni şeyler öğrenmek için harika bir gün olacak,” demiş. O günden sonra Mert, her gece uykuya dalmadan önce içindeki hayal gücünü besleyen, öğrenmeye açık ve sevgi dolu kalbini, yaşadığı mucizevi maceranın izleriyle renklendiren bir çocuk olarak yaşamış. Belki de o an, her çocuğun kalbinde saklı olan ve gerçek gücün, sevgi, cesaret ile birleştiği anın hikayesiydi. Ve böylece, Mert’in hikayesi, küçük yüreklere ilham vererek, her gece tatlı rüyalara, sihirli düşlere dönüşerek sonsuza kadar anlatılmaya devam etmiş.
Arkadaşlarınla Paylaş
