Ücretsiz Apple Store'da Hemen indirin, birbirinden güzel oyunlar ve masallar keşfedin!
Bir zamanlar, Gökkuşağı Diyarı denilen ve her köşesi rengarenk olan büyülü bir krallık vardı. Bu diyarda herkes mutlu mesut yaşardı, çünkü buranın sırrı, gökyüzünün altındaki yedi renkli bir kristalden gelirdi. Bu kristal, krallığın merkezindeki büyük bir ağacın dalları arasında saklanırdı ve gökyüzüne dokunan tepesinden büyülü ışıklar saçardı. Bu ışıklar, sadece doğayı değil, insanların kalplerini de aydınlatır, onlara iyilik ve neşe getirirdi.
Gökkuşağı Diyarı’nda, Narçiçeği adında meraklı mı meraklı bir prenses yaşardı. Narçiçeği, çevresindeki her şeyi öğrenmek isteyen, sürekli sorular soran ve maceralara atılmayı seven bir çocuktu. Uzun, dalgalı kızıl saçları ve her zaman gülen gözleriyle herkesin sevgilisiydi. Ama Narçiçeği’nin en büyük hayali, bir gün Gökkuşağı Diyarı’nın sırlarını çözmekti. “Kristal neden bu kadar özel? diye düşünür, “Gökkuşağı’ndaki renklerin her biri ne ifade ediyor? gibi soruları kendine sorardı.
Bir sabah uyandığında Narçiçeği, odasının penceresinden dışarı baktı ve gökyüzünün her zamankinden solgun olduğunu fark etti. Genellikle parlak ve ışıltılı olan Gökkuşağı’nın renkleri sanki yavaş yavaş kayboluyordu. “Bu hiç normal değil! diye düşündü. Hemen sarayın bahçesine koştu ve krallığın bilge kişisi olan yaşlı Lal Dede’ye danıştı.
Lal Dede, uzun beyaz sakalını sıvazladı ve endişeli bir şekilde başını salladı. “Ah, Prenses Narçiçeği, dedi. “Gökkuşağı Kristali’nin ışığı azalmış gibi görünüyor. Bu, kristalin enerjisinin tükenmeye başladığı anlamına gelir. Eğer bu sorun çözülmezse, Gökkuşağı Diyarı da solup yok olabilir.
Narçiçeği’nin gözleri kocaman açıldı. “Ama bu nasıl olabilir? Kristal her zaman parlıyordu! dedi. Lal Dede, “Kristalin enerjisi, Gökkuşağı’nın renklerinden gelir. Renkler ise insanların kalplerindeki iyilik, paylaşım, dostluk, cesaret, umut, sevgi ve mutluluk gibi duygulardan beslenir. Ama son zamanlarda insanlar bu duyguları yaşamakta zorlanıyor gibi görünüyor, diye açıkladı.
Narçiçeği, hemen harekete geçmeye karar verdi. “O zaman bir şeyler yapmalıyız! Gökkuşağı’nın renklerini kurtarmalıyız! dedi. Lal Dede, nazikçe gülümseyerek başını salladı. “Bu kolay bir iş değil, prensesim. Her bir renk, farklı bir diyarda saklı bir ipucuyla bağlantılıdır. Bu ipuçlarını bulup renkleri tekrar canlandıracak olan birinin olması gerekiyor. Ama bu, tehlikelerle dolu bir yolculuk olabilir.
Narçiçeği, hiç tereddüt etmeden, “Ben yaparım! Gökkuşağı’nı kurtaracağım! dedi. Lal Dede, Narçiçeği’nin cesaretine hayran kaldı ve ona bir harita verdi. Bu harita, Gökkuşağı renklerine açılan kapıların yerini gösteriyordu. Narçiçeği, yanına en iyi arkadaşı olan Can adında konuşan bir sincap aldı ve maceraya atıldı.
İlk durak, Kırmızı Ormanı’ydı. Bu orman, cesaretin rengini temsil ediyordu. Ormanın derinliklerinde, Narçiçeği ve Can, devasa bir ejderhayla karşılaştılar. Ejderha, çok korkutucu görünüyordu ama Narçiçeği, onun korkusuz bir şekilde gözlerinin içine baktı. “Neden bu kadar kızgın görünüyorsun, ejderha dostum? diye sordu. Ejderha, aslında bir dikenin ayaklarına battığını ve bu yüzden öfkeyle bağırdığını anlattı. Narçiçeği ve Can, dikenleri dikkatlice çıkardılar ve ejderha rahatladı. Ejderha, onlara cesaretin bir parçasını verdi ve yolculuklarına devam ettiler.
Sonraki durak, Turuncu Çöl’dü. Burada, paylaşımın sırrı saklıydı. Narçiçeği ve Can, çölde susuzluktan kıvranan bir grup deve kuşu buldular. Yanlarında sadece bir matara su vardı. Prenses, suyu hemen kuşlarla paylaşmaya karar verdi. Bu cömert hareket, gökyüzünde parlak bir turuncu ışık yarattı ve turuncu renk yeniden canlandı.
Daha sonra, Sarı Tepeler’e ulaştılar. Burada, umut hayaletleriyle karşılaştılar. Hayaletler, insanlardan umudun kaybolduğunu söylüyorlardı. Narçiçeği, onlara bir şarkı söyledi. Şarkı, umudu yeniden hatırlattı ve sarı renk gökyüzünde tekrar parladı.
Yeşil Vadiler’de dostluk, Mavi Şelaleler’de sevgi ve Mor Dağlar’da mutlulukla ilgili başka maceralar yaşadılar. Her bir renk, Narçiçeği’nin iyilik dolu kalbi ve cesareti sayesinde yeniden canlandı. Her zorlukta, Narçiçeği arkadaşlarıyla iş birliği yaptı, başkalarına yardım etti ve farklı duyguların önemini anladı.
Sonunda, tüm renkler yeniden gökyüzüne döndü. Gökkuşağı Diyarı, eski ışıltısını kazandı. Narçiçeği ve Can, saraya döndüklerinde, herkes onları alkışlarla karşıladı. Lal Dede, onları tebrik etti ve “Senin gibi bir prensesimiz olduğu için çok şanslıyız, Narçiçeği. Cesaretin, iyiliğin ve kararlılığın sayesinde Gökkuşağı Diyarı kurtuldu, dedi.
Narçiçeği, “Asıl önemli olan, duygularımızı ve birbirimize olan sevgimizi asla kaybetmemek, diye yanıtladı. O günden sonra, Gökkuşağı Diyarı’nda herkes duygularını daha fazla paylaşmaya başladı ve renkler bir daha hiç solmadı.
Ve böylece, Narçiçeği’nin macerası mutlu bir sonla bitti. Ama prenses, her zaman yeni sorular sormaya ve yeni maceralara atılmaya devam etti. Çünkü o, öğrenmenin ve keşfetmenin asla bitmeyen bir yolculuk olduğunu biliyordu.
Arkadaşlarınla Paylaş