Bir varmış, bir yokmuş. Uzak diyarlarda, Gökkuşağı Köyü adında rengârenk bir köy varmış. Bu köy, adı gibi gökkuşağının her rengini barındıran evlerle doluymuş. Köyde yaşayan insanlar mutlu, huzurlu ve dostça bir yaşam sürermiş. Bu köyde, Ela adında meraklı ve cesur bir kız çocuğu yaşarmış. Ela, 7 yaşındaymış ve macerayı çok severmiş. Büyük babasının ona anlattığı hikayelerle büyümüş ve hep yeni maceralara atılmayı hayal etmiş.
Bir gün Ela, köyün dışında yürüyüş yaparken eski ve yıpranmış bir harita bulmuş. Harita, Gökkuşağı Ormanı’nın derinliklerinde saklı bir hazineyi gösteriyormuş. Ela, haritayı büyük babasına gösterdiğinde, büyükbabası gözleri parlayarak, “Bu, uzun zaman önce kaybolduğu söylenen Gökkuşağı Hazinesi’nin haritası! O hazine, köyümüzü sonsuza dek bolluk ve bereketle dolduracak. Ama oraya ulaşmak için cesaret ve bilgelik gerekir,” demiş.
Ela, büyükbabasının sözlerinden cesaret alarak, bu maceraya atılmaya karar vermiş. Ertesi sabah, sırt çantasını hazırlamış. Çantasına su, yiyecek, bir fener, harita ve büyük babasının ona hediye ettiği eski bir pusula koymuş. Ela, ailesine veda ederek yola çıkmış. Köyün çıkışında, en yakın arkadaşı Mert ona eşlik etmek istemiş. Mert, Ela’dan biraz daha büyük, 9 yaşında bir çocukmuş ve o da macera severmiş. Ela, Mert’in teklifini memnuniyetle kabul etmiş ve birlikte Gökkuşağı Ormanı’na doğru yola koyulmuşlar.
Gökkuşağı Ormanı, adını her an gökkuşağı gibi parlayan ağaçlarından almış. Ormanın girişine geldiklerinde, Ela ve Mert büyülenmiş gibi hissetmişler. Ağaçların dalları, adeta onları içeri davet ediyormuş. Haritayı açıp ilk işareti bulmuşlar: büyük ve eski bir meşe ağacı. Meşe ağacını bulduktan sonra, haritanın gösterdiği yoldan ilerlemeye devam etmişler.
Yürüyüş sırasında, ormanın güzellikleri onları etkilemiş. Kuşların cıvıltısı, kelebeklerin renk cümbüşü ve ağaçların yapraklarının hışırtısı arasında ilerlerken, Ela ve Mert yeni dostlarla tanışmışlar. İlk olarak, minik ve sevimli bir sincap olan Fındık onlara katılmış. Fındık, “Merhaba! Benim adım Fındık. Siz kimsiniz ve nereye gidiyorsunuz?” diye sormuş.
Ela gülümseyerek, “Merhaba Fındık! Ben Ela, bu da arkadaşım Mert. Gökkuşağı Hazinesi’ni bulmak için yola çıktık,” demiş.
Fındık, “Ooo, hazine mi? Ormanın derinlikleri tehlikelerle dolu olabilir, ama ben size yardım edebilirim. Yol boyunca size rehberlik ederim,” demiş.
Ela ve Mert, Fındık’ın yardım teklifini memnuniyetle kabul etmiş ve birlikte yürümeye devam etmişler. Bir süre sonra, karşılarına büyük bir nehir çıkmış. Haritada, nehrin karşısına geçmeleri gerektiği yazıyormuş. Nehrin üzerine eğilmiş ağaç dallarını kullanarak dikkatlice karşıya geçmişler. Nehrin öteki tarafında, parlak renkli kelebekler ve çiçekler arasından ilerlemeye devam etmişler.
Biraz ilerledikten sonra, büyük bir mağara ile karşılaşmışlar. Haritada, bu mağaranın içinden geçmeleri gerektiği yazıyormuş. Ancak mağaranın girişinde büyük bir baykuş oturuyormuş. Baykuş, “Bu mağaradan geçmek istiyorsanız, bilgelik testi vermelisiniz. Size bir bilmece soracağım. Doğru cevabı verirseniz, geçmenize izin vereceğim,” demiş.
Ela ve Mert, baykuşun sorusunu dinlemek için hazır olduklarını belirtmişler. Baykuş, “Benim ne başlangıcım ne de sonum var, beni her gün görürsünüz ama tutamazsınız. Ben neyim?” diye sormuş.
Ela ve Mert biraz düşünmüşler ve sonunda Ela, “Sen gölge olmalısın,” demiş.
Baykuş, “Doğru cevap! Geçmenize izin veriyorum,” demiş ve kanatlarını açarak yolu göstermiş.
Ela, Mert ve Fındık mağaradan geçip yolculuklarına devam etmişler. Ormanın derinliklerine indikçe, yolları daha da zorlaşmış. Birkaç saat sonra, karanlık bir koruluğa gelmişler. Korulukta ilerlerken, gökyüzünden düşen parlak bir yıldız görmüşler. Yıldızın düştüğü yere yaklaştıklarında, karşılarına sihirli bir kuyu çıkmış. Kuyunun üzerinde, “Bu kuyunun içinden geçmek, cesaret gerektirir. Hazinenin anahtarı burada saklı,” yazıyormuş.
Ela, cesaretini toplayarak kuyunun içine bakmış. Kuyunun dibinde, altın bir anahtar parlıyormuş. Ela, ip merdiveni kullanarak dikkatlice kuyunun içine inmiş ve anahtarı almış. Anahtarı aldığında, kuyu büyülü bir şekilde aydınlanmış ve bir çıkış yolu ortaya çıkmış.
Anahtarla birlikte, yolculuklarına devam etmişler. Bir süre sonra, büyük bir açık alana gelmişler. Alanın ortasında, devasa bir taş kapı duruyormuş. Kapının üzerinde, haritada gördüğü semboller ve yazılar varmış. Ela, anahtarı kapının kilidine sokmuş ve kapıyı açmış.
Kapı açıldığında, karşılarına muhteşem bir hazine odası çıkmış. Odada altınlar, mücevherler ve değerli taşlar parlıyormuş. Ancak Ela’nın dikkatini çeken, odanın tam ortasında duran büyük ve parlak bir kalp şeklindeki taş olmuş. Bu taşın, Gökkuşağı Ormanı’nın kalbi olduğunu anlamış.
Kalp taşına dokunduğunda, taşın içinden parlak bir ışık yayılmış ve tüm ormanı aydınlatmış. Ormanın büyüsü geri dönmüş ve tüm yaratıklar sevinçle Ela ve Mert’e teşekkür etmiş. Ormanın koruyucusu olan büyük baykuş, “Sizin cesaretiniz, bilginiz ve nezaketiniz sayesinde ormanımız yeniden canlandı. Bundan böyle, siz ormanın kahramanları olacaksınız,” demiş.
Ela ve Mert, hazineyi köylerine götürmemiş, çünkü ormanın büyüsünün korunması gerektiğini anlamışlar. Hazineyi ormanın derinliklerinde bırakmışlar ve sadece büyük kalp taşının minik bir parçasını yanlarına almışlar. Bu parça, onlara her zaman Gökkuşağı Ormanı’ndaki maceralarını hatırlatacakmış.
Köylerine döndüklerinde, büyük babaları ve aileleri onları sevinçle karşılamış. Ela ve Mert, yaşadıkları macerayı köylülerle paylaşmış ve herkes onların cesaretine hayran kalmış. Gökkuşağı Köyü’nde yaşayan çocuklar, Ela ve Mert’in hikayesini dinleyerek cesaret, bilgelik ve nezaketin önemini öğrenmişler.
Ela ve Mert, her zaman olduğu gibi maceracı ruhlarını korumuş ve sık sık Gökkuşağı Ormanı’nı ziyaret ederek yeni dostlarıyla vakit geçirmişler. Orman, artık onların ikinci evi olmuş. Ve böylece, Ela ve Mert’in macerası mutlu bir şekilde sona ermiş, ancak her yeni gün, yeni bir macera için bir başlangıç olmuş.
Sonunda, herkesin kalbine dokunan ve onları cesaretlendiren bu macera, nesiller boyu anlatılan bir masal olmuş. Herkes, Ela ve Mert’in cesaretini, bilgeliğini ve nezaketini örnek alarak daha iyi bir dünya için çalışmış.
Ve işte, Ela, Mert ve ormandaki dostları, mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamışlar. Her gün yeni bir macera ve yeni bir öğrenme fırsatı olmuş. Onların hikayesi, çocukların hayal gücünü ve macera tutkusunu besleyerek devam etmiş.
Masal burada biter, ama Ela ve Mert’in ruhu her zaman yeni maceralara açık kalır. Ve böylece, Ela, Mert ve arkadaşları, sevgi ve dostlukla dolu hayatlarına devam etmişler.
Son.
Arkadaşlarınla Paylaş