Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bulutların ardında, gökyüzünde kocaman bir yıldızın altında, masmavi bir gölün kıyısında küçük, sevimli bir kasaba varmış. Bu kasabanın adı Rüya Kasabası’ymış. Rüya Kasabası, adından da anlaşılacağı gibi, rüya gibi bir yerdi. Burada yaşayan herkes mutlu, huzurlu ve birbirine çok bağlıymış. Günler sıcak güneşle başlar, akşamüstü tatlı bir serinlikle biter, geceler ise sakin ve huzur dolu geçermiş. Ancak Rüya Kasabası'nı diğer tüm yerlerden ayıran en önemli şey, burada yaşayan herkesin her gece çok güzel rüyalar görmesiydi.
Bu kasabada yaşayan küçük bir çocuk varmış. Adı Efe'ymiş. Efe, sevimli mi sevimli, meraklı mı meraklı, maceraperest bir çocukmuş. Annesi ve babasıyla birlikte kasabanın en güzel evlerinden birinde yaşar, her gün yeni şeyler öğrenmeye çalışırmış. Efe’nin en sevdiği şeylerden biri, gece olup yatağına yatmak ve rüyalarını beklemekmiş. Çünkü Rüya Kasabası’nda uyku, sadece dinlenmek değil, aynı zamanda büyülü bir dünyaya açılan bir kapıymış. Ancak son birkaç gece Efe hiç rüya görememiş. Bu, onun için çok üzücüymüş, çünkü diğer çocuklar sabah kalktıklarında heyecanla rüyalarını anlatırken, Efe sadece sessizce onları dinliyormuş.
Bir gece, Efe yatağına yattığında gökyüzüne baktı. Penceresinin hemen üzerinde büyük ve parlak bir yıldız ışıldıyordu. Efe bu yıldızı her zaman görürdü, ama o gece ona daha farklı görünmüştü. Yıldız sanki ona bir şey söylemeye çalışıyormuş gibi yanıp sönüyor, ışıklarıyla dans ediyormuş. Efe, yıldızı izlerken içinden bir dilek tuttu. "Keşke yine rüyalar görebilsem," diye mırıldandı. O anda yıldız birden daha parlak bir şekilde ışıldadı ve hafif bir meltem odanın içine doldu. Rüzgarın sesi adeta fısıldıyormuş gibiydi.
Efe, bu tuhaf rüzgarın nereden geldiğini anlamaya çalışırken, kulağına bir ses geldi. "Merhaba, Efe."
Efe şaşkınlıkla etrafına bakındı. Kimseyi göremiyordu. "Kim konuşuyor?" diye sordu korkuyla.
"Ben, Rüzgar," dedi ses. "Sana yardım etmeye geldim."
Efe'nin kalbi hızla atmaya başladı. "Rüzgar mı? Ama rüzgar konuşmaz ki!"
Rüzgar hafifçe güldü. "Rüya Kasabası’ndayız, burada her şey mümkündür. Ben de Rüya Rüzgarı’yım. Senin dileğini duydum ve sana yardım etmek için geldim."
Efe heyecanla yatağından doğruldu. "Gerçekten mi? Bana rüyalarımı geri getirebilir misin?"
Rüzgar hafifçe esip Efe’nin saçlarını okşadı. "Evet, ama bunun için seninle bir yolculuğa çıkmamız gerekiyor. Rüyalar diyarına gitmemiz lazım."
Efe’nin gözleri heyecanla parladı. "Rüyalar diyarı mı? Orası nasıl bir yer?"
"Orası, rüyaların yapıldığı yerdir. Herkesin rüyası oradan gelir. Ancak son zamanlarda rüyalar diyarında bir sorun var. Bu yüzden sen rüya göremiyorsun. Eğer oraya gidip sorunu çözebilirsek, rüyaların geri dönecek."
Efe hiç düşünmeden kabul etti. "Hadi gidelim!" dedi heyecanla.
Rüzgar bir kez daha hafifçe esti ve Efe’yi nazikçe yatağından kaldırarak pencerenin dışına doğru sürükledi. Efe şaşkın ama mutlu bir şekilde rüzgarın peşinden gitti. Kendini bir anda gökyüzünde uçarken buldu. Altlarında Rüya Kasabası’nın ışıkları parlıyordu. Efe, kasabanın ne kadar güzel göründüğüne hayran kaldı. Ancak çok geçmeden kasabanın ışıkları kayboldu ve etraflarını sadece yıldızlar kapladı.
"Efe, şimdi Rüyalar Diyarına gidiyoruz," dedi rüzgar. "Sıkı tutun, çünkü bu yolculuk biraz uzun olabilir."
Efe, rüzgarın onu güvenle taşıdığını hissettiği için korkmuyordu. Bir süre sonra etraflarındaki yıldızlar parlaklıklarını artırdı ve bir kapı belirdi. Kapı, altın rengi bir çerçeveye sahipti ve üzerinde tuhaf semboller vardı. Rüzgar, Efe’yi kapının önüne getirdi. Kapı yavaşça açıldı ve içeriye adım attıklarında Efe büyülü bir dünyaya girdi.
Rüyalar Diyarı, Efe’nin bugüne kadar gördüğü en harika yerdi. Her yerde renkli bulutlar süzülüyor, masmavi bir gökyüzü uzanıyordu. Ağaçların yaprakları altın sarısıydı ve çiçekler, her rüzgar estiğinde farklı şekillere bürünüyorlardı. Göle yansıyan gökyüzü, sanki her türlü hayalin gerçekleşebileceği bir aynaymış gibi pırıl pırıl parlıyordu.
Efe, buranın ne kadar büyüleyici olduğunu görmekten kendini alamıyordu. Ancak kısa süre sonra bu güzellikte bir gariplik fark etti. Rüzgar, Efe'ye doğru eğildi ve hafifçe fısıldadı. "Rüya tozu. Bir şeyler eksik, değil mi?"
Efe dikkatle etrafına bakındı. "Evet," dedi. "Her şey güzel ama burada bir eksiklik var. Sanki... sanki burası biraz soluk."
Rüzgar başını salladı. "Haklısın. Rüyalar diyarı, rüya tozu ile hayat bulur. Ama burada bir süredir rüya tozu bitmeye başladı. Bu yüzden rüyalar solgun ve eksik geliyor, hatta bazı insanlar hiç rüya göremiyor, senin gibi."
Efe endişeyle sordu: "Peki, rüya tozu neden bitti? Ne yapabiliriz?"
Rüzgar, Efe’yi bir tepenin üzerine götürdü. Tepenin zirvesinde devasa bir ağaç vardı. Bu ağacın dalları gökyüzüne yükseliyordu ve yaprakları altın rengine çalıyordu. Ancak ağaçtan çıkan ışık çok cılızdı ve yapraklar neredeyse solmuştu.
"Bu, Rüya Ağacı," dedi Rüzgar. "Bu ağaç, tüm dünyaya rüya tozu dağıtır. Ama ağaç hasta, bu yüzden yeterli rüya tozu üretemiyor."
Efe üzgün bir şekilde ağaca baktı. "Peki, ağacı nasıl iyileştirebiliriz?"
Rüzgar içini çekti. "Bu sorunun cevabı biraz karmaşık, Efe. Rüya Ağacı, sadece insanların hayallerinden beslenir. Ama son zamanlarda insanlar hayal kurmayı unuttular. Hep acele ediyor, hep bir şeylerin peşinde koşuyorlar ve hayal kurmak için vakit bulamıyorlar. Eğer insanlar yeniden hayal kurmaya başlarsa, Rüya Ağacı iyileşir ve tüm dünyaya rüya tozu saçmaya devam eder."
Efe bunu duyunca çok düşündü. "Ama ben hayal kurmayı çok seviyorum," dedi. "Eğer yeterince hayal kurarsam ağacı iyileştirebilir miyim?"
Rüzgar nazikçe başını salladı. "Elbette, Efe. Senin gibi çocuklar hayal kurmayı unutmuyor. Ama sadece senin hayallerin yetmez. İnsanların da hayal kurmayı hatırlaması lazım."
Efe kararlı bir şekilde ayağa kalktı. "O zaman ben herkese hayal kurmayı yeniden öğreteceğim! Onlara hayal kurmanın ne kadar harika olduğunu anlatacağım. Belki onlar da hayal kurmaya başlar ve Rüya Ağacı iyileşir."
Rüzgar, Efe'nin kararlılığını gördü ve hafifçe gülümsedi. "Bunu başarabileceğine inanıyorum, Efe. Ama önce, Rüya Ağacı'na biraz yardım etmeliyiz. Hadi ağacın yanına gidip ona biraz umut verelim."
Efe, rüzgarla birlikte Rüya Ağacı'nın yanına gitti. Ağaç yakından bakıldığında gerçekten çok solgun görünüyordu. Dalları eğilmiş, yaprakları sararmıştı. Efe, ağacın gövdesine elini koydu ve gözlerini kapattı. İçinden, Rüya Ağacı'nın yeniden canlanmasını diledi. O anda bir şey oldu. Efe'nin kalbinden bir sıcaklık yayıldı ve ellerinden ağaca doğru bir ışık süzüldü. Bu ışık, ağacın dallarına yayıldıkça yapraklar yeniden canlanmaya başladı. Ağaç, yavaşça eski parlak rengine döndü.
Rüzgar heyecanla bağırdı: "Başardın, Efe! Rüya Ağacı yeniden canlanıyor!"
Efe, ağacın canlandığını görünce çok mutlu oldu. Ancak Rüzgar ona dönüp uyardı: "Bu sadece bir başlangıç, Efe. Ağaç henüz tam olarak iyileşmedi. İnsanların daha çok hayal kurması gerekiyor. Ancak bu sayede rüya tozu geri dönebilir."
Efe başını salladı. "Anladım. Rüya Ağacı’na yardım etmeye devam edeceğim. Herkese hayal kurmayı hatırlatacağım."
Rüzgar, Efe'yi tekrar gökyüzüne kaldırdı. "Şimdi seni evine geri götürelim, Efe. Ama unutma, hayal kurmayı asla bırakma ve insanlara da bunu hatırlat."
Efe, gökyüzünde uçarken içinden bir söz verdi. "Asla hayal kurmayı bırakmayacağım!"
Rüzgar, Efe'yi nazikçe yatağına geri bıraktı. "Şimdi iyi geceler, Efe. Rüya Ağacı seni bekliyor. Güzel rüyalar gör."
Efe, gözlerini kapatırken gülümsedi. Kalbinde bir umut vardı. O gece ilk defa yeniden rüya gördü. Rüyasında Rüya Ağacı tamamen iyileşmiş, tüm kasabaya rüya tozu saçıyordu. İnsanlar mutlu bir şekilde rüyalarına dalıyor, yeni hayaller kuruyordu.
Ve Efe, hayal kurmanın ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha anlamıştı. Her şey hayal etmekle başlıyordu.
Efe, ertesi sabah uyandığında, güneş ışıkları odasına dolmuştu. İlk iş olarak annesine ve babasına Rüya Ağacı’nı anlattı. Sonra tüm arkadaşlarına... Kasabada herkes birbirine rüya görmekten, hayal kurmaktan bahsetmeye başladı. Ve kısa süre sonra, Rüya Ağacı tamamen iyileşti. Kasabada yeniden renkli, neşeli rüyalar görülmeye başlandı.
Efe’nin kalbinde ise hep o büyülü gece ve Rüya Rüzgarı’nın ona öğrettikleri vardı. Çünkü Efe artık biliyordu: Eğer hayal edebiliyorsan, her şey mümkündü.
Sonunda, Efe ve Rüya Kasabası'ndaki herkes, hayal kurmayı hiç unutmadı ve mutlu mesut yaşadılar.
Son.
Arkadaşlarınla Paylaş