Bir varmış, bir yokmuş. Çok uzak diyarlarda, yüksek dağların arasında, Uykular Diyarı adında büyülü bir yer varmış. Bu diyar, huzur ve dinginlikle dolu, herkesin mutlu ve sağlıklı uyuduğu bir yer olarak bilinirmiş. Ancak son zamanlarda, bu büyülü diyarın sakinleri uyuyamamaya başlamış. Herkes gece boyunca gözlerini kapasa da, bir türlü derin uykuya dalamıyormuş. Bu durum, herkesin gün içinde yorgun ve mutsuz olmasına neden oluyormuş.
Uykular Diyarı'nda yaşayan küçük bir kız çocuğu varmış. Adı Eda olan bu kız, altı yaşındaymış ve çok meraklı bir yapıya sahipmiş. Eda, uyku sorunlarının nedenini öğrenmek için bir maceraya atılmaya karar vermiş. Annesi ve babası başlangıçta endişelenmiş, fakat Eda'nın cesareti ve kararlılığı onları ikna etmiş.
Bir sabah, Eda sırt çantasını hazırlamış ve en yakın arkadaşı olan sevimli köpeği Max ile birlikte yola çıkmış. Max, Eda'nın en sadık dostuymuş ve onu hiçbir macerasında yalnız bırakmazmış. İkisi birlikte, Uykular Diyarı'nın en yaşlı ve bilge kişisi olan Büyük Anne İpek'in evine gitmişler. Büyük Anne İpek, uyku sorunlarının nedenini bilen tek kişi olabilirmiş.
Büyük Anne İpek, Eda ve Max'i görünce gülümsemiş. “Hoş geldiniz çocuklar. Sorunuzu tahmin edebiliyorum,” demiş. “Uykular Diyarı'nın derin uykusunu çalan kötü bir büyücü var. Bu büyücü, uykusuzluk tohumlarını rüzgarla diyarımıza yaydı. Bu tohumlar, herkesin zihnine yerleşerek onları huzursuz ediyor.”
Eda, Büyük Anne İpek'in söylediklerini dikkatle dinlemiş. “Peki, bu büyücüyü nasıl bulabiliriz?” diye sormuş.
Büyük Anne İpek, sihirli bir harita çıkarmış. Harita, Uykular Diyarı'nın en uzak köşesindeki karanlık ormanı işaret ediyormuş. “Bu harita sizi büyücüye götürecek. Ancak yolculuğunuz sırasında çeşitli zorluklarla karşılaşacaksınız. Cesaretinizi ve aklınızı kullanmalısınız,” demiş.
Eda ve Max, teşekkür ederek Büyük Anne İpek'in yanından ayrılmışlar. Haritayı dikkatlice inceleyerek karanlık ormana doğru yola koyulmuşlar. Yol boyunca rengarenk çiçeklerle bezeli tarlalardan, berrak nehirlerden ve devasa ağaçlardan geçmişler. Ancak, ormana yaklaştıkça ortam kararmaya ve ürkütücü bir hal almaya başlamış.
Ormanın girişinde, Eda ve Max, yaşlı bir baykuşla karşılaşmışlar. Baykuş, bilge gözlerle onlara bakarak, “Buradan geçmek istiyorsanız, bana doğru cevabı vermelisiniz. Sorumu bilmeden geçemezsiniz,” demiş.
Eda, baykuşun bilmeceyi sormasını beklemiş. Baykuş derin bir nefes alarak, “Bir şey var ki, ne yer ne içer. Yorgunken gelir, dinlenirken kaçar. Nedir bu?” demiş.
Eda biraz düşünmüş, sonra gülümsemiş. “Bu uyku!” diye cevap vermiş. Baykuş, Eda'nın cevabını doğru bulmuş ve yolun devamını onlara göstermiş.
Ormanın derinliklerinde ilerlerken, Eda ve Max büyük bir gürültü duymuşlar. Karşılarına devasa bir örümcek çıkmış. Örümcek, ağlarını yola örerek onların geçişini engellemiş. Eda, sakinliğini koruyarak, “Lütfen bize geçmemiz için izin ver. Biz kötü büyücüyü bulmak zorundayız,” demiş.
Örümcek, Eda'nın cesaretine hayran kalmış ve onların kararlılığını görmüş. “Tamam, geçebilirsiniz. Ama önce size yardımcı olacak bir şey vereceğim,” demiş ve ağlarından bir iplik örerek Eda'ya vermiş. “Bu iplik, yolunuzu kaybettiğinizde size rehberlik edecek,” demiş.
Eda ve Max, örümceğin verdiği ipliği alarak yollarına devam etmişler. Ormanın en karanlık kısmına ulaştıklarında, karşılarında eski ve yıkık bir kulübe bulmuşlar. Kulübenin etrafında karanlık ve kötü bir hava hissediliyormuş. Eda, kulübenin kapısını yavaşça açmış ve içeri girmiş. Max de onu takip etmiş.
Kulübenin içinde, kötü büyücü Siyah Şapka onları bekliyormuş. “Beni bulmayı başardınız, demek,” demiş. “Ama buraya kadar gelmek yetmez. Beni durdurmak için cesaret ve zekaya ihtiyacınız var.”
Eda, cesurca büyücünün karşısına dikilmiş. “Senin yüzünden tüm diyar uykusuz. Bu duruma bir son vermelisin!” diye bağırmış.
Siyah Şapka gülerek, “Beni yenmek kolay değil. Ama size bir şans vereceğim. Üç bulmacamı çözerseniz, büyüyü geri alırım. Eğer başaramazsanız, sonsuza dek buradan çıkamazsınız,” demiş.
Eda ve Max birbirlerine bakmışlar ve kabul etmişler. İlk bulmaca, büyücünün gösterdiği bir aynada gizliymiş. Ayna, sürekli değişen görüntüler gösteriyormuş. “Ayna bana, insanların en derin korkusunu gösterir. Ama cesaretle bakarsan, gerçeği görebilirsin. Bu korku nedir?” diye sormuş büyücü.
Eda aynaya bakmış ve korkutucu görüntüler görmüş. Ama cesaretini toplayarak derin bir nefes almış. “Bu, karanlık. İnsanlar karanlıktan korkar çünkü bilinmeyeni temsil eder. Ama cesaretle bakarsak, karanlığın içinde de ışık bulabiliriz,” demiş.
Büyücü, Eda'nın cevabını doğru bulmuş. İkinci bulmaca, büyücünün elinde tuttuğu sihirli bir kum saati ile ilgiliymiş. “Bu saat, zamanın akışını temsil eder. Ama zaman nasıl durdurulabilir?” diye sormuş.
Eda biraz düşünmüş, sonra gülümsemiş. “Zamanı durdurmak mümkün değildir. Ama anı yaşayarak, zamanı dolu dolu kullanabiliriz. Zamanı durdurmak, aslında her anın kıymetini bilmektir,” demiş.
Büyücü yine memnun kalmış. Son bulmaca, bir şişe içindeki sihirli tozla ilgiliymiş. “Bu toz, rüyaların kaynağıdır. Ama rüyaları gerçek yapmak için ne gerekir?” diye sormuş.
Eda, Max'a bakarak gülümsemiş. “Rüyaları gerçek yapmak için inanç ve çalışmak gerekir. Hayal ettiğimiz şeylere inanmalı ve onları gerçekleştirmek için çaba sarf etmeliyiz,” demiş.
Büyücü, Eda'nın cevaplarını kabul etmiş ve gülümsemiş. “Tamam, çocuk. Sen gerçekten cesur ve zekisin. Söz verdiğim gibi, büyüyü geri alıyorum,” demiş ve elindeki asayı sallayarak uykusuzluk tohumlarını yok etmiş.
Eda ve Max, büyücünün sözünü tutmasıyla rahatlamışlar. Siyah Şapka, “Artık Uykular Diyarı'na geri dönebilirsiniz. Ama unutmayın, cesaret ve zeka her zaman en güçlü silahlarınızdır,” demiş.
Eda ve Max, kulübeden çıkarak dönüş yoluna koyulmuşlar. Ormanın çıkışında onları bekleyen Büyük Anne İpek, onları karşılamış ve sarılmış. “Başardınız çocuklar. Hepimiz adına size teşekkür ederim,” demiş.
Eda ve Max, eve döndüklerinde tüm diyarın tekrar huzurlu ve mutlu olduğunu görmüşler. Herkes derin ve rahat bir uykuya dalabilmiş. Eda'nın cesareti ve kararlılığı, Uykular Diyarı'nı kurtarmış.
Eda, ailesiyle birlikte mutlu bir şekilde yaşarken, her gece yatağına yattığında maceralarını düşünerek gülümsemiş. Uykular Diyarı'nda artık kimse uyku sorunu yaşamıyormuş ve herkes huzur içinde uyuyormuş.
Böylece Eda ve dostları, mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamışlar. Ve bir daha asla uyku sorunları yaşamamışlar.
Gökten üç elma düşmüş; biri masalı anlatanın, biri dinleyenin, diğeri de tüm çocukların başına. Sonuçta, Uykular Diyarı her zaman huzur dolu ve mutlu bir yer olarak kalmış. Ve herkes, mutlu mesut uyumuş.
Arkadaşlarınla Paylaş