

Bir varmış, bir yokmuş... Uzak diyarların birinde, yemyeşil ağaçlarla bezenmiş, rengarenk çiçeklerin açtığı, pırıl pırıl akan derelerin aktığı kocaman bir orman varmış. Bu ormanda tüm hayvanlar barış içinde yaşar, birbirlerine yardım eder, neşeyle oyunlar oynarmış. Ormanın tam kalbinde, minik Tavşancık adında sevimli, kocaman hayaller kuran bir tavşan yaşarmış. Tavşancık’ın en yakın arkadaşı ise çevik, meraklı ve neşeli Sincap Pıtırcık’mış. Onlar her gün ormanın dört bir yanını keşfe çıkar, birlikte eğlenceli maceralara atılırlarmış.
Bir sabah, gün henüz yeni doğarken, Tavşancık ve Pıtırcık, ormanın derinliklerinden gelen tuhaf ama melodik sesler duymuşlar. Bu ses, sanki bir masalın notaları gibi havada süzülüyor, kulaklara tatlı tatlı çalınıyormuş. Meraklarına yenik düşen iki arkadaş, sesin kaynağını bulmak için hemen yola koyulmuş. Yürürken kar karşıya geçmek, minik çalıların arasında sıyrılmak, bazen de kocaman ağaçların altında gölgelere sığınarak ilerlemek zorunda kalmışlar. Fakat hiçbiri onların neşesini kıramamış, çünkü macera, her adımda onları daha da heyecanlandırıyormuş.

Bir süre sonra, ormanın en eski ağacının bulunduğu bir açıklığa ulaşmışlar. Ormanın en bilge canlısı olan Kaplumbağa Duru, yavaş ama emin adımlarla ormanın derinliklerinden o açıklığa geliyormuş. Duru, yıllar boyunca pek çok macera yaşamış, pek çok sırrı bilen ve ormandaki hayvanlara öğütler veren bir rehber olmuş. Duru’nun etrafında toplanan diğer hayvanlar da varmış sevimli Kedi Mırıltı, neşeli Köpek Fırpık, renkli Papağan Cıvıl Cıvıl ve hatta cesur Aslan Yüce bile zaman zaman Duru’nun sözlerini dinlemeye gelirmiş.
Kaplumbağa Duru, Tavşancık ve Sincap Pıtırcık’ı görünce gülümsemiş, Merhaba küçük dostlarım. Bugün ormana neşeli bir melodi yayıldığını duydum. Sanırım bu ses, ormanın sihirli gecelerinden birinden geliyordu. O gecelerde tüm hayvanlar bir araya gelir, birbirlerine sevgi, dostluk ve iyilikle dolu güzel hikayeler anlatırlardı, demiş.

Tavşancık’ın gözleri parlamış, Pıtırcık da heyecanla etrafına bakmış. O andan itibaren, iki arkadaş, ormanın sakinlerini toplayıp, Duru’nun anlattığı eski masal hikayelerini dinlemeye karar vermişler. Duru, her hikayenin bir ders içerdiğini, her kelimenin kalplerinde sıcaklık ve umut tohumları ektiğini söylemiş. Hep birlikte, ormanın her köşesinde yaşayan hayvanlar, uzun bir günün ardından, uykuya dalarlarken, rüya gibi bir geceye hazırlandılar.

Gecenin ilerleyen saatlerinde, uyku pek de derinleşmeden, gökyüzünde parlayan yıldızların arasında, minik bir pırıltı fark edilmiş. Bu, ormanın en nadir ve özel çiçeği olan Işık Çiçeğiymiş. Efsaneye göre Işık Çiçeği, yalnızca en saf yürekli hayvanların kalplerinde filizlenen sevgiyi ve dostluğu simgeler, ormana mutluluğu getirirmiş. O gece, Işık Çiçeği’ni gören hayvanlar, tüm dertlerinden arınır, birbirlerinin kollarında kucaklaşıp, neşeyle gülüşürlermiş.

Ertesi sabah, ormanda adeta bir bayram havası esmiş. Sabah güneşi, ağaçların arasından sızarak, her bir yaprağa altın sarısı bir ışıltı katarken, hayvanlar da Duru’nun anlattığı eski hikayeleri hatırlamış ve gülümsemişler. Tavşancık ve Sincap Pıtırcık, “Dün gece ne kadar güzel hikayeler dinlemiştik. Artık bizim de kalbimizde bu anılar sonsuza kadar saklı olacak,” diye birbirlerine söz vermişler. Onlar için bu gece, ormanda yeniden birlik ve beraberlik duygusunun pekiştiği, kalplerin içindeki sevginin taçlandığı bir andan ibaretti.

Zaman akıp giderken, ormanın dört bir yanında hikayeler anlatılmaya, dostluklar daha da pekişmeye başlamış. Minik hayvanlar, büyüklerin anlattığı masallardan ilham alarak, kendi maceralarını yazıp birbirlerine fısıldamışlar. Kimi zaman, Tavşancık ve Pıtırcık, birlikte saklambaç oynar kimi zaman, Kedi Mırıltı ve Köpek Fırpık, neşeliyse fidanların etrafında koşuştururlarmış. Her biri, ormanın büyülü atmosferinde kendi yerini bulur, mini minik kalplerde sevgi ve saygı tohumları filizlenirmiş.

Günler, haftalar, aylar geçmiş ama ormandaki bu masalsı, neşeli ruh hiç solmamış. Her yeni gün, yeni maceralar demekmiş. Unutulmamalı ki, ormanın her köşesinde, her ağacın ardında, hatta en küçük yaprağın üzerinde bile, sevecen dostlukların, güzel anıların ve umut dolu hikayelerin izleri varmış. Orman sakinleri, birbirlerine olan bağlılıkları sayesinde, her türlü fırtınanın, her türlü zorluğun üstesinden gelebileceğini öğrenmişler. Bu birliktelik, onlara hem güç hem de huzur vermiş.

Bir gün, uzun süren yağmur sonrası ormanda gökkuşağı belirmiş ve tüm hayvanlar bu mucizevi görüntüyü izlemek için bir araya gelmiş. Gökkuşağının renkleri, sanki ormanın içindeki her bir kalpte yanan sevginin aynası gibiydi. O muhteşem manzara, her hayvanın yüzünde bir tebessüm oluşturmuş. Çünkü onlar artık biliyorlardı ki, birlikte oldukları sürece, ne kadar zor zamanlar olsa da, her son mutlulukla noktalanır, her fırtına ardından güneş açardı.

Ve böylece, ormanın her bir köşesinde, her sabah yeniden yeni umutlar yeşerir, sevgiden, dostluktan, iyilikten asla vazgeçilmez bir yaşam sürülürdü. Tavşancık, Sincap Pıtırcık, Kaplumbağa Duru ve tüm orman sakinleri, mutlu, huzurlu ve birbiriyle kucaklaşarak yaşayan, gerçek dostluğun ve beraberliğin en güzel örneğini sergileyen canlılar olarak sonsuza dek mutlu yaşamışlar.

İşte böyle sevgili çocuklar, bu masal bize gösteriyor ki cesaret, sevgi ve dostluk, en büyük sihirdir. Canlıların birbirlerine duyduğu saygı ve merhamet, dünyayı daha güzel bir yer haline getirir. Her birimizin içinde, tıpkı ormandaki hayvanlar gibi, sevgiyle dolu bir kalp vardır. Onu yaşatıp büyüttüğünüz sürece, hayatınız bir masal gibi renklenir ve her son, yeniliklerle dolu mutlu bir başlangıca dönüşür.
Arkadaşlarınla Paylaş