

Eskiden evvel zamandan, geniş ovaların ve derin ormanların arasındaki sevimli bir köyde, küçük Alp adında cesur bir çocuk yaşarmış. Alp, Dede Korkut’un anlatmış olduğu efsane dolu hikayeleri dinler, onların büyülü dünyalarında kahramanların nasıl maceralara atıldığını hayal edermiş. Bir gün, güneşin altın sarısına büründüğü bir öğleden sonra Alp, kalbindeki sevgiyi ve merakı alıp, Dede Korkut’un söz ettiği gizemli Yıldız Tepesi’ni bulmaya karar vermiş. Bu tepenin zirvesinde gökkuşağından bir kapı, parıl parıl parlayan değerli taşlar ve sevimli ejderha Dostkankız gizlenirmiş. Annesi ve babası, “Dikkatli ol, minik kahramanımız her masalın sonunda mutluluk vardır,” diyerek ona destek olmuşlar.

Alp, evinin önündeki küçük patikadan yola çıkarak, yeşilliklerin ve çiçeklerin renk cümbüşüne karışmış ormana varmış. Yol boyunca yürürken, minik bir tavşanla karşılaşmış yumru kulaklarını diklemiş, dial dial koşan bu neşeli dostun adı Pamuk’muş. Pamuk, “Ben de maceraya katılmak istiyorum!” diyerek sevinçle Alp’in ayak izlerini takip etmiş. Biraz sonra, dalların arasından cıvıl cıvıl bir ses duyulmuş küçük, mavi tüyleri olan bir kuş, “Benim adım Maviş. Sizinle birlikte yolculuğa çıkabilir miyim?” demiş. Üçü birlikte, yepyeni maceralara atılmaya karar verip, ormanın derinliklerine doğru ilerlemişler.

Ormanın kalbinde, rüzgârın fısıldadığı sırlar ve yaprakların dansıyla çevrili bir açıklığa varmışlar. Burada, Alp’in aklını başından alan eski bir çınarın altında, Dede Korkut’un büyülü sözleri gibi parıldayan, haritalardan silinmiş bir taş bulmuşlar. Taşın üzerinde minik, altın harflerle “Yıldız Tepesi’ne giden yol burada başlar” yazıyormuş. Küçük maceraperestler, bu sihirli işareti takip ederek, pırıl pırıl parlayan dere kenarından, kocaman taşların arasından ve çalıların üzerinden geçerek uzun bir yolculuğa başlamışlar. Yolculukları boyunca, karşılarına çıkan her canlı onlara yardımcı olmuş bir sincap en lezzetli meyveleri toplamış, bir geyik ise onlara dağın yolunu göstermiş.

Derken, yokuşları aşıp geçtiği zaman, Alp ve arkadaşları enfes kokan çiçeklerle bezelmiş, rengarenk kelebeklerin uçuştuğu huzur dolu bir vadiden geçmişler. Vadinin sonunda uzakta, gökyüzüne değiyormuş gibi görünen, ışıldayan bir tepe belirmiş. İşte o tepe, Dede Korkut’un sözünde anlatılan Yıldız Tepesi imiş. Tepenin eteklerinde, her biri farklı renkte parlayan taşlar ve sihirli bir nehir akıyormuş. Nehrin suları masmavi, berrakmış ve suyun üstünde ufak ufak balıklar neşeyle oynuyormuş. Bu güzellikler arasında, Alp, Pamuk ve Maviş hayranlıkla etrafı incelerken, aniden yerin hafifçe titrediğini görmüşler.

Küçük dostlarımız, titremenin kaynağını ararken, karşılarında kocaman bir kartalın önderliğinde, birbirinden sevimli hayvanları barındıran sıcak bir cemiyetle karşılaşmışlar. Bu cemiyet, Yıldız Tepesi’nin koruyucu melekleriymiş. Kartal, “Hoş geldiniz küçük kahramanlar! Dede Korkut’un anlatılarında hep konuşulan, bizler burayı korur, sevgiyi ve iyiliği taşırız,” demiş. Alp, “Biz de sizlere yardım etmek ve bu masal diyarının güzelliklerini korumak için geldik,” diyerek içtenlikle cevap vermiş. Böylece, kartal ve diğer dostları, Alp ve arkadaşlarına Yıldız Tepesi’nin sırlarını anlatmaya başlamış.

Mevsimler geçtikçe, Alp’in macerası yeni dostluklar ve unutulmaz öğrenmelerle dolmuş. Yıldız Tepesi’nin en yüksek noktasına çıktıklarında, gökkuşağına benzeyen parlak bir kapı ile karşılaşmışlar. Kapının üzerinde Dede Korkut’un eski, bilge sözleri gibi yazılmış “Sevgi, cesaret ve dostluk her kapıyı açar” mesajını gören Alp, kapıya dokunduğunda, kapı kucaklamalı bir ışıltı içinde açılmış. İçeri girdiklerinde, masal diyarının derinliklerinde birbirinden güzeller, şarkı söyleyen ağaçlar, dans eden rüzgarlar ve umut dolu hikayelerle karşılaşmışlar. Her adımda, doğanın ve sihrin büyüleyici ahengini dinlemişler ve her yeni deneyimle yüreklerinde daha fazla sevgi biriktirmişler.

Bu büyülü diyarda, minik kahramanlarımız, her şeyi öğrenmişler doğanın dilini, cesaretin gücünü ve dostluğun en değerli hazine olduğunu anlamışlar. Yıldız Tepesi’nin koruyucu melekleri, Alp, Pamuk ve Maviş’e, bunların onların kalplerinde hep yaşaması gereken ömür boyu sürecek masallar olduğunu anlatmışlar. Mevsim güneşle batıp, gökyüzü yavaşça yıldızlarla süslenirken, Alp artık eve dönmeye hazırmış. Dostları ve yeni arkadaşlarıyla vedalaştıktan sonra, kalbinde mutluluğu ve edindiği bilgeliği taşıyarak yavaş yavaş köyüne doğru yola çıkmış.

Köye geldiğinde, ailesinin ve komşularının sıcak kucaklaşmasıyla karşılanmış. Alp, yaşadığı macerayı ve Yıldız Tepesi’nde edindiği büyülü anıları anlatırken, herkesin yüzü gülücüklerle dolmuş. Dede Korkut’un eski zamanlardan kalan hikayelerine yeni bir renk katmış olan bu macera, köyde yıllarca sevgiyle, dostlukla ve cesaretin hikayesi olarak anlatılmış. Küçük Alp, o günden sonra her gece uyumadan önce penceresinden gökyüzüne bakar, bir gün yeniden o sihirli diyara dönebilmenin hayalini kurarmış. Böylece, sevgi ve cesaret dolu yürekler, Tüm doğanın içinde saklı masallarla bir kez daha can bulmuş her son, yeni bir başlangıca, her veda, yeni bir kavuşmaya dönüşmüş. Masal mutlu sonla bitmiş, yüreklerde sevgi, akıllarda ise Dede Korkut’un öğrettiği gibi iyilik ve cesaret sonsuza dek yaşamış.


Arkadaşlarınla Paylaş