Bir zamanlar yemyeşil ağaçların, rengârenk çiçeklerin, neşeli hayvanların yaşadığı bir ormanın yanı başında küçük bir köy vardı. Bu köyde yaşayan herkes birbirine çok bağlıydı; çocuklar oyun oynar, büyükler sohbet eder, insanlar birbirine her fırsatta yardım ederdi. Bu köyde yaşayan Ali adında bir çocuk vardı. Ali, sevimli, arkadaş canlısı ve yardımsever bir çocuktu. Her gün köyde birilerine yardım eder, bazen yaşlı bir teyzenin yükünü taşır, bazen de arkadaşlarının dertlerine derman olurdu.
Bir gün Ali, köyün yaşlı bilgesi olan Hasan Dede ile sohbet ederken, Hasan Dede ona “İyilik, evladım, insanı büyütür. Sen iyi bir kalbe sahip oldukça çevrendeki güzellikleri daha iyi göreceksin,” dedi. Ali bu sözleri çok anlamasa da iyiliğin önemli bir şey olduğunu hissediyordu. İçinde bir merak uyandı ve Hasan Dede’ye iyilik hakkında daha fazla şey sormak istedi.
“Hasan Dede, iyilik yapmak gerçekten bu kadar önemli mi?” diye sordu Ali merakla.
Hasan Dede gülümseyerek, “Evet, Ali. İyilik, insanların kalplerine dokunur. Bir iyilik yaptığında yalnızca karşındakini değil, kendini de mutlu edersin. İyilik bir tohum gibidir; onu ektiğinde etrafında çiçekler açar,” dedi. Ali, Hasan Dede’nin bu sözlerinden çok etkilenmişti. O günün gecesi, yatağına yattığında iyilikle ilgili şeyler düşünmeye başladı. “Ben de iyilik yaparak etrafımda çiçekler açtırabilir miyim?” diye düşündü.
Ertesi sabah erkenden kalktı ve köyde kime nasıl yardım edebileceğini düşündü. İlk olarak komşuları olan yaşlı teyze Fatma Hanım’ın kapısını çaldı. Fatma Teyze ona gülümseyerek kapıyı açtı, “Merhaba Ali, ne iyi ettin de geldin,” dedi.
Ali gülümseyerek, “Fatma Teyze, sana yardım etmek istiyorum. Bahçendeki çiçekleri sulamama izin verir misin?” dedi. Fatma Teyze çok sevindi ve Ali’nin isteğini kabul etti. Ali, o gün Fatma Teyze’nin bahçesindeki çiçeklere su verdi, onları tek tek sevdi. Çiçeklerin rengi daha canlı gibi görünüyordu, sanki Ali’ye teşekkür edercesine yapraklarını hafifçe sallıyorlardı. Bu durum Ali’yi çok mutlu etti; içini sıcak bir mutluluk kapladı. Fatma Teyze de, Ali’ye teşekkür etti ve “Senin gibi bir çocuk iyi ki var,” dedi.
Ali, gün boyunca köydeki başka insanlara da yardım etti. Kimi zaman bir çocuğun oyuncağını tamir etti, kimi zaman yaşlı bir dedenin pazar eşyalarını taşımasına yardım etti. Her yardım ettiğinde, içinde bir mutluluk hissetti. Kendini çok güçlü ve huzurlu hissediyordu.
Bir gün, köyde beklenmedik bir olay yaşandı. Köyün hemen dışındaki ormanda büyük bir yangın çıktı. Köy halkı hemen yangını söndürmek için harekete geçti ama alevler büyüyordu. Ali, köy halkının bu zor durumunda elinden geleni yapmak için hemen yardıma koştu. Küçük elleriyle su taşıyor, köylülerin yanında duruyordu. Küçük bir çocuk olmasına rağmen büyük bir cesaretle yangını söndürmeye çalışıyordu.
Tam o sırada, ormandan bir yavru tavşan kaçmayı başaramamış ve alevlerin arasında kalmıştı. Ali, tavşanı görünce içinden bir ses ona yardım etmesi gerektiğini söyledi. Hiç tereddüt etmeden tavşanı kurtarmak için alevlere doğru koştu. Oradaki bir yetişkin onu görüp durdurmak istedi ama Ali’nin kararlı bakışları onu cesaretlendirdi. Tavşanı dikkatlice kucakladı ve yangının dışına çıkardı. Tavşan, Ali’nin kollarında titreyerek kendini güvende hissetti. Köylüler bu kahramanca davranışı görünce Ali’ye hayran kaldılar.
Yangın sonunda kontrol altına alındı ve köy halkı derin bir nefes aldı. Ali’nin yavru tavşanı kurtarması, köylüler arasında hızla yayıldı ve herkes Ali’ye teşekkür etmek için yanına geldi. Hasan Dede de Ali’ye yaklaşarak, “Evladım, senin cesaretin ve iyiliğin herkese örnek oldu. Sen gerçek bir kahramansın,” dedi.
Ali biraz utandı ama içinde büyük bir mutluluk hissetti. İyiliğin gerçekten büyük bir güç olduğunu anlamıştı. O günden sonra köydeki herkes Ali’yi daha çok sevmeye başladı ve ona hayranlıkla bakmaya başladı. Ali, iyiliğin ve yardımlaşmanın nasıl bir etki yarattığını görmüş ve kalbine işlemişti. Artık, Hasan Dede’nin ona söylediği o sözlerin ne anlama geldiğini çok iyi biliyordu.
Ali’nin bu davranışı köyde o kadar çok konuşuldu ki, başka köylerden gelen insanlar bile onun hikâyesini duymaya başladı. Bir gün, başka bir köyden yaşlı bir teyze, Ali’yi görmeye geldi. “Ali evladım, senin hikâyeni duydum. Bizim köyde de çocuklara iyilik yapmanın önemini anlatır mısın?” diye sordu.
Ali, yaşlı teyzenin isteğini sevinçle kabul etti. Herkese iyiliğin önemini anlatmayı çok istiyordu. Bir akşam, köy meydanında toplanan çocuklara ve büyüklerine iyilik yapmanın güzelliklerini anlattı. Onlara yaptığı küçük iyiliklerin nasıl bir fark yarattığını, kalplerinin nasıl büyüdüğünü anlattı. Köy halkı onun anlattıklarından çok etkilendi. O günden sonra Ali, yalnızca kendi köyünde değil, çevre köylerde de iyilik ve yardımseverliğiyle tanınır hale geldi.
Ali büyüdükçe, iyilik tohumlarını etrafına ekmeye devam etti. Her yaptığı iyilikte kendini daha mutlu ve güçlü hissetti. Artık Hasan Dede’nin “İyilik bir tohum gibidir” sözünün anlamını çok iyi anlıyordu. Kendi kalbinde büyüttüğü iyilik çiçekleri, etrafına da yayılmaya başlamıştı. Köyde herkes, Ali’nin iyilik dolu hikâyesini dinleyerek büyüyordu ve herkes iyiliğin, yardımseverliğin önemini anlıyordu.
Bir gün, Ali’nin çok uzaklardan gelen bir misafiri oldu. Bu, yıllar önce köyde yangın çıktığında kurtardığı yavru tavşandı. Tavşan büyümüş, kocaman olmuştu ve Ali’yi asla unutmamıştı. Ali, bu beklenmedik misafiri görünce çok sevindi ve ona kocaman sarıldı. Tavşan, Ali’nin ona yardım ettiği o anı asla unutmamıştı ve Ali’ye minnettarlığını göstermek için gelmişti.
Ali ve tavşan, ormanda güzel bir gün geçirirken, Ali iyiliğin ne kadar güçlü bir bağ olduğunu bir kez daha anladı. İyilik, bazen bir insanın, bazen de bir hayvanın kalbine dokunur; bir ömür boyu süren dostluklar kurar.
Bu masal, Ali’nin küçük bir köyde başlayan ve her geçen gün daha da büyüyen iyilik yolculuğunu anlatıyor. Ali, her zaman kalbinde iyilik ve sevgi taşımış, her karşılaştığı canlıya yardım etmekten mutlu olmuştu. Onun iyilikle başlayan bu yolculuğu, köydeki herkese ilham kaynağı olmuştu. İyiliğin ve yardımseverliğin bir insanı ne kadar mutlu ettiğini, Ali’nin yolculuğunda herkes görmüş ve anlamıştı.
Ve böylece Ali, bir ömür boyu sürecek iyilik dolu bir yolculuğa devam etti. Köydeki herkes, ona hayranlık duyarak baktı ve onun gibi olmaya çalıştı. İyiliğin ve yardımseverliğin gerçekten bir tohum gibi olduğunu herkes anladı ve o köyde, Ali’nin bıraktığı izler asla silinmedi.
Arkadaşlarınla Paylaş