Çiçek bahçesinin ortasındaki küçük kulübede yaşayan Ayşe, meraklı ve sevgi dolu bir kız çocuğuydu. Her sabah erkenden kalkar, bahçedeki çiçekleri sular, kuşlara yem verir ve kelebeklerle dans ederdi. Ayşe'nin en sevdiği şey, dedesinin ona anlattığı hikâyeleri dinlemekti. Dedesi ona hep güzel ahlakın, iyiliğin ve sevginin önemini anlatan masallar anlatırdı.
Bir gün, Ayşe bahçede oynarken, rengârenk kanatları olan küçük bir kelebek gördü. Kelebek, Ayşe'nin etrafında uçuşuyor, sanki ona bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Ayşe kelebeği dikkatle izledi ve onun peşinden gitmeye karar verdi. Kelebek onu bahçenin sonundaki büyük meşe ağacına doğru götürdü.
Ağacın altına vardıklarında, Ayşe hayretler içinde kaldı. Meşe ağacının gövdesinde küçük bir kapı belirmişti. Kapının üzerinde altın harflerle "Hoş geldin, küçük gezgin!" yazıyordu. Ayşe biraz korkmuştu ama merakı daha güçlüydü. Yavaşça kapıyı açtı ve içeri adım attı.
Bir anda kendini bambaşka bir dünyada buldu. Burası, gökkuşağı renklerinde çiçeklerle dolu, pırıl pırıl akan dereler ve şırıl şırıl çağlayanlarla bezeli muhteşem bir bahçeydi. Havada tatlı bir koku vardı ve kuşların melodili şarkıları duyuluyordu. Ayşe gözlerine inanamıyordu.
"Merhaba Ayşe," diye bir ses duydu. Sesin geldiği yöne baktığında, nur yüzlü, ak sakallı bir dede gördü. Dede ona gülümseyerek, "Hoş geldin, seni bekliyorduk," dedi.
Ayşe şaşkınlıkla, "Beni mi bekliyordunuz? Ama burası neresi?" diye sordu.
Dede nazikçe cevap verdi: "Burası İslam'ın Güzellik Bahçesi, sevgili Ayşe. Burada İslam'ın güzelliklerini keşfedecek ve öğreneceksin. Ben de senin rehberin olacağım."
Ayşe heyecanla etrafına bakındı. Her yer o kadar güzeldi ki, nereden başlayacağını bilemiyordu. Dede, Ayşe'nin elinden tuttu ve yürümeye başladılar.
İlk olarak, altın renginde parlayan bir çeşmenin yanına geldiler. Çeşmeden berrak, tatlı bir su akıyordu. Dede, "Bu çeşme, İslam'ın temizliğe verdiği önemi temsil eder," dedi. "Temizlik imanın yarısıdır. Sadece bedenimizi değil, kalbimizi ve düşüncelerimizi de temiz tutmalıyız."
Ayşe çeşmeden bir yudum su içti. Su o kadar tatlı ve ferahlatıcıydı ki, içtiği anda tüm vücudunu bir huzur kapladı.
Daha sonra, rengarenk çiçeklerle dolu bir bahçeye geldiler. Her çiçek farklı bir renk ve kokuya sahipti. Dede, "Bu bahçe, İslam'ın farklılıklara verdiği değeri gösterir," diye açıkladı. "Allah, tüm insanları farklı renklerde, dillerde ve kültürlerde yaratmıştır. Bu farklılıklar, tıpkı bu çiçekler gibi, dünyamızı güzelleştirir."
Ayşe çiçekleri kokladı ve her birinin güzelliğine hayran kaldı. Farklılıkların ne kadar özel olduğunu anlamaya başlamıştı.
Yollarına devam ederken, büyük bir ağacın altında oturan bir grup çocuk gördüler. Çocuklar ellerindeki yiyecekleri paylaşıyor, birbirlerine gülümsüyor ve yardım ediyorlardı. Dede, "Bak Ayşe, bu çocuklar İslam'ın öğrettiği paylaşma, yardımlaşma ve sevgi değerlerini uyguluyorlar," dedi. "İslam bize, başkalarını kendimiz kadar sevmeyi ve onlara yardım etmeyi öğretir."
Ayşe çocukların yanına gidip onlarla tanıştı. Çocuklar onu aralarına aldılar ve ellerindeki lezzetli meyveleri onunla da paylaştılar. Ayşe, paylaşmanın ve yardımlaşmanın verdiği mutluluğu hissetti.
Bahçenin ilerisinde, küçük bir göl vardı. Gölün kenarında birçok hayvan su içiyor, bazıları da yüzüyordu. Dede, "İslam sadece insanlara değil, tüm canlılara iyi davranmayı öğütler," diye açıkladı. "Hayvanları sevmeli, onlara iyi davranmalı ve doğayı korumalıyız."
Ayşe, gölün kenarına oturdu ve ördeklere yem verdi. Hayvanlarla vakit geçirmenin ne kadar keyifli olduğunu fark etti.
Güneş batmaya başladığında, dede Ayşe'yi yüksek bir tepeye çıkardı. Tepeden bütün bahçe görünüyordu. Gökyüzü turuncu ve pembe renklere bürünmüştü. Dede, "Bak Ayşe, gün batımının güzelliğini görüyor musun?" diye sordu. "Bu, Allah'ın yarattığı muhteşem sanatın bir parçası. İslam bize, Allah'ın yarattığı her şeyde bir güzellik ve hikmet olduğunu öğretir."
Ayşe gün batımını izlerken, kalbinde tarifsiz bir huzur hissetti. Allah'ın yarattığı güzellikleri fark etmenin ne kadar önemli olduğunu anladı.
Gece olduğunda, gökyüzü yıldızlarla doldu. Dede ve Ayşe yıldızları izlemeye başladılar. Dede, "Her bir yıldız, Allah'ın sonsuz gücünün bir işaretidir," dedi. "İslam bize, evrenin büyüklüğünü ve Allah'ın kudretini düşünmeyi öğretir."
Ayşe yıldızlara bakarken, evrenin ne kadar büyük ve muhteşem olduğunu düşündü. Kendini küçük ama değerli hissetti.
Gezintileri sona erdiğinde, dede Ayşe'ye döndü ve "Sevgili Ayşe, bugün İslam'ın güzelliklerinden bazılarını gördün. İslam; sevgi, merhamet, paylaşma, yardımlaşma, doğaya saygı ve Allah'ın yarattıklarına hayranlık duymaktır. Bu değerleri hayatında uyguladığın sürece, kalbinde hep bir bahçe taşıyacaksın," dedi.
Ayşe dedesine sarıldı ve "Teşekkür ederim, çok güzel şeyler öğrendim," dedi. "Artık dünyaya farklı gözlerle bakacağım ve öğrendiğim güzellikleri herkesle paylaşacağım."
Dede gülümsedi ve "İşte bu, İslam'ın en güzel yanlarından biri; öğrendiklerimizi başkalarıyla paylaşmak ve dünyayı daha güzel bir yer haline getirmek için çalışmak," diye ekledi.
Ayşe gözlerini açtığında, kendini yine meşe ağacının altında buldu. Yaşadıklarının bir rüya mı yoksa gerçek mi olduğundan emin değildi, ama kalbindeki sıcaklık ve öğrendiği değerler çok gerçekti.
O günden sonra Ayşe, İslam'ın öğrettiği güzellikleri hayatında uygulamaya başladı. Arkadaşlarıyla daha çok paylaşıyor, hayvanlara ve doğaya daha çok özen gösteriyor, ailesine ve çevresindekilere daha çok sevgi gösteriyordu. Her gün, Allah'ın yarattığı güzellikleri fark etmeye çalışıyor ve şükrediyordu.
Ayşe büyüdükçe, kalbindeki İslam bahçesi de büyüdü. İyilik yaptıkça, paylaştıkça, sevdikçe bu bahçe daha da güzelleşti. Ve Ayşe, tüm hayatı boyunca bu bahçeyi başkalarıyla paylaşmaya, onlara da İslam'ın güzelliklerini göstermeye devam etti.
Böylece Ayşe, küçük bir kızken başlayan bu yolculukla, İslam'ın gerçek anlamını öğrenmiş ve bunu yaşamının merkezine koymuş mutlu bir insan olarak yaşadı. Onun sayesinde birçok insan İslam'ın güzelliklerini keşfetti ve dünya, biraz daha güzel bir yer haline geldi.
Arkadaşlarınla Paylaş