Bir zamanlar, uzak diyarlarda Güneş Krallığı adında muhteşem bir ülke varmış. Bu krallığın en büyük hazinesi, her sabah doğan güneşin ilk ışıklarıyla parlayan sihirli bir çiçekmiş. Bu çiçek sayesinde krallıktaki herkes mutlu ve sağlıklı yaşarmış.
Krallığın prensesi Mina, altın sarısı saçları ve güneş gibi parlayan gülümsemesiyle tanınırmış. Mina çok iyi kalpli bir prensesmiş. Her sabah erkenden kalkar, sarayın bahçesindeki hayvanları besler, çiçekleri sular ve krallığın insanlarıyla sohbet edermiş.
Bir gün, Prenses Mina bahçede dolaşırken, sihirli çiçeğin yapraklarının solmaya başladığını fark etmiş. Bu duruma çok üzülmüş çünkü çiçek solarsa, krallıktaki herkesin mutluluğu ve sağlığı tehlikeye girecekmiş.
Hemen koşarak babasının yanına gitmiş ve durumu anlatmış. Kral çok endişelenmiş ve bilge danışmanını çağırmış. Bilge danışman, sihirli çiçeği kurtarmanın tek yolunun, Kristal Dağı'nın tepesindeki Işık Pınarı'ndan su getirmek olduğunu söylemiş.
Kral, en cesur şövalyelerini bu göreve göndermek istemiş ama Prenses Mina, "Babacığım, bu görevi ben üstlenmek istiyorum. Krallığımızı ve halkımızı çok seviyorum. Onlar için bu yolculuğu yapmalıyım," demiş.
Kral önce tereddüt etmiş ama Mina'nın kararlılığını görünce kabul etmiş. "Peki kızım, ama yanına güvenilir arkadaşlar almalısın," demiş.
Mina hemen en yakın arkadaşlarını düşünmüş: Zeki kız arkadaşı Ela, güçlü oğlan arkadaşı Can ve sevimli köpeği Pamuk. Onlarla birlikte yolculuğa çıkmaya karar vermiş.
Ertesi sabah şafak sökerken, Prenses Mina ve arkadaşları yola koyulmuşlar. Önlerinde uzun ve zorlu bir yolculuk varmış. Önce Sihirli Orman'dan geçmeleri gerekiyormuş.
Sihirli Orman'a girdiklerinde, ağaçların konuştuğunu duymuşlar. Ağaçlar onlara yolu tarif etmiş ama bir şartları varmış: Ormanı temiz tutmalarını ve hiçbir canlıya zarar vermemelerini istemişler. Mina ve arkadaşları bunu seve seve kabul etmişler.
Ormanı geçerken yerdeki çöpleri toplamışlar, susuz kalmış bitkileri sulamışlar. Bu davranışları karşısında orman onlara teşekkür etmiş ve onlara sihirli meyveler vermiş. Bu meyveler onları yolculuk boyunca tok tutacakmış.
Sihirli Orman'dan çıktıktan sonra, önlerine Bulut Denizi çıkmış. Bu denizi geçmek için uçmaları gerekiyormuş. Tam ne yapacaklarını düşünürken, gökyüzünden bir grup pelikan inmiş. Pelikanlara durumu anlatmışlar.
Pelikanlarin lideri, "Size yardım ederiz ama karşılığında bizim için de bir şey yapmalısınız," demiş. "Bizim yavrularımız var ve onlara yiyecek bulmakta zorlanıyoruz. Bize yardım eder misiniz?"
Mina ve arkadaşları hemen kabul etmişler. Bulut Denizi'nin kıyısındaki gölde balık tutmuşlar ve pelikan yavrularını doyurmuşlar. Buna çok sevinen pelikanlар, onları sırtlarına alıp Bulut Denizi'nin üzerinden uçurmuşlar.
Bulut Denizi'ni geçtikten sonra, karşılarına Kristal Dağı çıkmış. Dağın zirvesi bulutların arasında kayboluyormuş. Tırmanmaya başlamışlar ama yol çok dikmiş.
Tam yorulup ümitsizliğe kapılacakken, dağda yaşayan sevimli dağ keçileriyle karşılaşmışlar. Dağ keçileri onlara, "Size yardım ederiz ama siz de bize yardım etmelisiniz," demişler. "Bizim otlağımızı kaya düşmeleri mahvetti. Bize yeni bir otlak bulmamıza yardım eder misiniz?"
Mina ve arkadaşları hemen kabul etmişler. Dağın eteklerinde güzel, yeşil bir otlak bulmuşlar ve keçilere göstermişler. Keçiler çok mutlu olmuş ve onlara dağın zirvesine giden gizli bir patika göstermişler.
Bu patikayı kullanarak zirveye ulaşmışlar ve nihayet Işık Pınarı'nı bulmuşlar. Pınarın suyu, gökkuşağının tüm renklerinde parlıyormuş. Mina özenle sudan almış ve geri dönüş yolculuğuna başlamışlar.
Dönüş yolunda, giderken yardım ettikleri tüm canlılar onlara tekrar yardım etmiş. Böylece hızlıca ve güvenle Güneş Krallığı'na dönmüşler.
Saraya vardıklarında, sihirli çiçek neredeyse tamamen solmuşmuş. Mina hemen Işık Pınarı'nın suyunu çiçeğe dökmüş. Bir anda çiçek canlanmış, yaprakları yemyeşil olmuş ve daha önce hiç olmadığı kadar parlak bir şekilde ışıldamaya başlamış.
Krallıktaki herkes büyük bir sevinç yaşamış. Kral, Mina'yı ve arkadaşlarını kahraman ilan etmiş. Ama Mina için en büyük ödül, krallığın ve sevdiklerinin mutluluğunu görmekmiş.
O günden sonra Mina, krallığın geleceğini düşünerek bir karar almış. Her yıl, krallıktaki çocuklardan oluşan bir grup, Işık Pınarı'na yolculuk yapacak ve hem pınarın suyundan getirecek, hem de yol boyunca karşılaştıkları canlılara yardım edeceklermiş. Böylece hem sihirli çiçek hep canlı kalacak, hem de çocuklar yardımlaşmanın, doğayı korumanın ve cesur olmanın önemini öğreneceklermiş.
Mina büyüdükçe, krallığı için daha fazla şey yapmaya başlamış. Ormanları korumak için yeni yasalar çıkarmış, hayvanlar için barınaklar yaptırmış ve her köye bir okul açtırmış. İnsanlara doğayı sevmeyi, hayvanları korumayı ve birbirlerine yardım etmeyi öğretmiş.
Yıllar sonra Mina kraliçe olduğunda, Güneş Krallığı sadece sihirli çiçeği ile değil, mutlu insanları, temiz doğası ve tüm canlılara gösterdiği sevgi ve saygı ile de ünlenmiş.
Diğer krallıklardan birçok prenses ve prens, Kraliçe Mina'dan ders almak için Güneş Krallığı'na gelirmiş. Mina onlara her zaman şöyle dermiş: "Gerçek bir lider olmak istiyorsanız, önce iyi bir insan olmalısınız. İnsanları, hayvanları ve doğayı sevmeli, onları korumalısınız. Gücünüzü başkalarına yardım etmek için kullanmalısınız."
Kraliçe Mina'nın bu öğretileri, zamanla tüm dünyaya yayılmış. Artık her yerde insanlar birbirine yardım ediyor, doğayı koruyor ve tüm canlılara saygı gösteriyormuş.
Ve böylece Mina, sadece kendi krallığını değil, tüm dünyayı daha güzel bir yer haline getirmiş. Küçük bir prensesin cesareti ve iyi kalpliliği, tüm dünyanın kaderini değiştirmiş.
Bu masal da burada sona ermiş. Ama Mina'nın başlattığı iyilik ve yardımseverlik geleneği sonsuza dek devam etmiş. Kim bilir, belki de sen de kendi çevrende küçük iyilikler yaparak, Mina gibi dünyayı değiştirebilirsin!
Arkadaşlarınla Paylaş