Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, büyük dağların ardında, masmavi denizlerin kıyısında muhteşem bir krallık varmış. Bu krallıkta herkes mutlu, huzurlu bir şekilde yaşarmış. Krallığın hükümdarı Kral Orhan ve eşi Kraliçe Aylin, halklarını çok sever, onların her türlü derdini dinler, sorunlarını çözüp yardıma muhtaç olanlara el uzatırlarmış. Fakat krallıkta herkesin sevgisini kazanan bir kişi daha varmış: Küçük prenses, Ela.
Ela, krallığın en neşeli ve yardımsever prensesiymiş. Herkes onu çok severmiş çünkü o hep nazik ve düşünceliymiş. Babası Kral Orhan, onun büyüyüp güçlü ve bilge bir hükümdar olacağını düşünürmüş. Annesi Kraliçe Aylin ise ona iyilik yapmanın ve başkalarına yardım etmenin önemini öğretmiş. Ela, sarayın büyük bahçesinde oynamayı, hayvanlarla vakit geçirmeyi, çiçeklerle konuşmayı çok severmiş. Ama en büyük hayali, bir gün babası gibi halkına yardım eden ve onların mutluluğunu sağlayan bir kraliçe olmakmış.
Günlerden bir gün, krallığın sınırlarına doğru büyük bir ormanda garip bir şeyler olmaya başlamış. Ormandaki ağaçlar birden kuruyup yapraklarını dökmeye başlamış. Hayvanlar huzursuz olmuş, kuşlar gökyüzünde uçmayı bırakmış. Bu durumu gören orman halkı hemen krallığa haber göndermiş. Kral Orhan, krallığın en bilge büyücüsünü çağırarak ona bu garip olayları sormuş. Büyücü uzun beyaz sakalını sıvazlayarak: "Kralım, bu işte bir sihir var. Ormanın derinliklerinde bir büyü bozulmuş olmalı. Eğer hemen müdahale edilmezse, ormandaki tüm canlılar yok olabilir," demiş.
Bu haber, sarayda herkesi telaşlandırmış. Kral Orhan hemen askerlerini ormana göndermiş, ama ne yazık ki kimse ormanın derinliklerine kadar gidip sorunun kaynağını bulamamış. Orman o kadar büyülü ve karanlık bir hal almış ki içine giren bir daha çıkamaz olmuş. Kral ne yapacağını bilemezken, küçük prenses Ela, bu durumu öğrenmiş. "Baba, ormandaki bu garipliği çözmek için ben bir şeyler yapabilirim," demiş.
Kral Orhan, Ela’nın cesaretine ve iyi niyetine güveniyormuş ama onun çok genç olduğunu düşündüğü için biraz tereddüt etmiş. "Küçük prensesim, senin yardımseverliğine her zaman güveniyorum ama bu çok tehlikeli olabilir. Ormana gitmek riskli, kimse sorunun ne olduğunu bilmiyor," demiş.
Ela kararlı bir şekilde: "Baba, ben yardım etmek istiyorum. Belki ormanda birine ya da bir şeye yardım edebilirsem bu lanet bozulur. Üstelik yalnız gitmeyeceğim, benim en iyi dostum Minik de yanımda olacak," demiş. Minik, Ela’nın en sevdiği beyaz atıymış. Ela ne zaman yardıma ihtiyaç duysa, Minik onun yanında olurmuş. Minik, hem hızlı hem de çok zeki bir atmış.
Kral Orhan, Ela’nın bu isteğini kırmak istememiş. "Peki, prensesim. Ama dikkatli ol ve sakın yalnız hareket etme," demiş.
Ela, atı Minik’e binip yola koyulmuş. Ormana yaklaştıkça ağaçların kurumuş dallarını ve sessizleşmiş doğayı fark etmiş. Orman, hiç olmadığı kadar karanlık ve kasvetli görünüyormuş. Ama Ela, korkusuzca ilerlemeye devam etmiş çünkü içinde bir yerlerde bu sorunun bir iyilikle çözüleceğine inanıyormuş.
Bir süre ilerledikten sonra Ela, ormanın derinliklerinde bir mağara görmüş. Mağaranın önünde ise çok yaşlı bir ağaç varmış. Ağaç neredeyse tamamen kurumuş, dalları solmuş ve yaprakları yok olmuş. Ela, ağaca yaklaşıp ona dokunmuş. O anda ağacın içinden ince bir ses duymuş. "Yardım et... Yardım et..." demiş ses.
Ela şaşırmış ama cesaretini kaybetmemiş. "Ne oldu? Sana nasıl yardım edebilirim?" diye sormuş.
Ağaç, Ela’ya doğru hafifçe sallanarak konuşmaya başlamış. "Bu ormanın koruyucusuydum. Ama kötü bir büyü beni ve tüm ormanı lanetledi. Bu büyüyü yapan, ormanın derinliklerindeki Karanlık Mağara’nın içindeki kötü bir varlıktır. Onu bulur ve ormanın koruyucu tılsımını geri alırsan, orman tekrar hayat bulacak. Ama dikkatli olmalısın, çünkü o varlık kimsenin onu bulmasını istemez."
Ela, ağacın söylediklerini dikkatle dinlemiş. "Korkma, sana ve ormana yardım edeceğim," demiş. Atı Minik ile birlikte ormanın daha da derinlerine doğru ilerlemeye devam etmiş. Karanlık Mağara’ya yaklaştıkça etraf daha da sessizleşmiş. Fakat Ela, içindeki iyilik ve cesaretle korkusuzca ilerlemiş.
Sonunda Ela, Karanlık Mağara’nın girişine gelmiş. Mağara devasa ve ürkütücü görünüyormuş. Ama Ela, hiçbir şeyden korkmamış. İçeriye adım atar atmaz, mağaranın içi zifiri karanlık olmuş. Ela, gözleriyle bir şeyler görebilmek için dikkatle bakmış. Tam o sırada mağaranın içinden derin ve uğursuz bir ses duyulmuş: "Kim cesaret edip buraya kadar geldi?"
Ela, cesaretle: "Ben Prenses Ela. Ormanı lanetleyen kişiyi arıyorum. Sen misin o?" diye sormuş.
Karşısına devasa bir gölge çıkmış. Gölge, Ela’ya doğru yaklaşmış ve bir yaratığa dönüşmüş. Yaratık, Ela’ya sinsi bir gülümsemeyle bakmış. "Evet, o benim. Bu ormanı lanetledim çünkü insanlar doğaya zarar veriyorlar. Ama şimdi bu orman sonsuza kadar karanlık kalacak."
Ela, yaratığa sakin bir sesle: "Lanetleriyle insanları cezalandırmak yerine, neden onlara yardım etmiyorsun? Biz insanlar hatalar yapabiliriz, ama hatalarımızdan öğreniriz. Eğer bize bir şans verirsen, biz de doğayı korumayı öğrenebiliriz," demiş.
Yaratık, Ela’nın bu sözlerinden etkilenmiş ama hala kararsızmış. "Neden sana güveneyim?" diye sormuş.
Ela, kalbinin derinliklerinden gelen iyiliği hissetmiş ve yaratığa yaklaşarak: "Çünkü ben iyiliğe inanıyorum. Eğer sen bize yardım edersen, biz de doğayı ve ormanı koruyacağız. Lütfen, bu laneti boz ve bize bir şans ver," demiş.
Yaratık, Ela’nın içten sözlerinden etkilenmiş ve derin bir iç çekmiş. "Belki de haklısın. Ben de bir zamanlar bu ormanın koruyucusuydum, ama insanların verdiği zarardan çok üzüldüm. Şimdi anlıyorum ki, onlara yardım ederek daha büyük bir iyilik yapabilirim." Yaratık, Ela’ya doğru eğilmiş ve ona küçük bir tılsım uzatmış. "Bu, ormanın koruyucu tılsımı. Onu geri alarak ormanı kurtaracaksın."
Ela, tılsımı almış ve teşekkür etmiş. Hızla ormanın yaşlı ağacına geri dönmüş. Tılsımı ağaca dokundurduğunda, bir anda bütün orman canlanmaya başlamış. Ağaçlar yeniden yeşermiş, kuşlar şarkı söylemeye başlamış ve hayvanlar tekrar ormanda huzur içinde dolaşmaya başlamış. Orman eski neşesine ve güzelliğine kavuşmuş.
Ela, ormanın bu değişimini büyük bir mutlulukla izlemiş. Atı Minik’in sırtına binerek krallığa geri dönmüş. Kral Orhan ve Kraliçe Aylin, Ela’yı görünce ona sarılmışlar. Ela, onlara olanları anlatmış ve ormanın artık güvende olduğunu söylemiş.
Kral Orhan, Ela’nın cesaretini ve iyiliğini överek: "Sen, halkımıza ve doğaya gerçek bir lider gibi yardım ettin. Senin gibi iyi kalpli ve cesur bir prensesin olması bu krallık için büyük bir şans," demiş.
Ela o günden sonra sadece krallığındaki insanlara değil, doğaya ve tüm canlılara da yardım etmeye devam etmiş. O, krallığın en sevilen ve bilge prensesi olarak tarihe geçmiş.
Ve böylece herkes mutlu mesut yaşamış.
Son.
Arkadaşlarınla Paylaş