

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde küçük bir kasabada yaşayan minik Ali adında sevimli bir çocuk varmış. Ali, her sabah kuş cıvıltıları eşliğinde uyanır, güleryüzle yeni bir günü karşılamak için evden dışarı çıkarmış. Kasabanın dar sokaklarında gezerken, komşularıyla selamlaşır, güler yüz ve içten sözleriyle herkesi mutlu edermiş. Ali’nin en çok merak ettiği şeylerden biri de, çevresindeki insanların birbirine olan sevgisi, yardımlaşması ve inançlarıymış.

Bir gün, Ali, kasabanın ortasındaki güzel avluda oynarken, yaşlı ve akıllı komşuları Hüseyin Amca’yla tanışmış. Hüseyin Amca, incelikli konuşmaları ve etrafa saçtığı iyilik dolu enerjisiyle herkesin gönlünde taht kurmuş bir kimseymiş. Ali, Hüseyin Amca’ya sormuş: “Amca, neden herkes birbirine bu kadar iyi davranıyor? Sırrınız nedir?” Hüseyin Amca gülümseyerek, “Evlat, bunun sırrı İslam’ın güzelliğinde saklı. İslam, Allah’ın bize öğrettiği sevgi, merhamet, adalet, yardımlaşma gibi güzel değerlerdir. İnsanlar birbirine destek olunur, zorlukta el uzatılır, kalpler birleştirilir de.” demiş.

Ali, Hüseyin Amca’nın anlattığı bu sözleri büyük bir hayranlıkla dinlemiş. O günden sonra, Ali’nin kalbinde “İslam’ın güzelliği” kavramı yaşamaya başlamış. Okulda öğrendiği hikayeler ona, İslam’ın aslında ne kadar sevgi dolu bir din olduğunu anlatıyormuş. Her namazda, Allah’a olan şükranını dile getirirken, “Allah’ım, bize sevgiyi, sabrı ve iyiliği nasip et” diye dua edermiş. Yaşamının küçük her anında, İslam’ın öğrettiği merhamet ve paylaşım prensiplerini uygulamaya çalışırmış.

Bir gün, kasabaya yeni taşınan bir aile, küçük Ayşe adında güzel yürekli bir kız çocuğunu da getirmiş. Ayşe, başlangıçta kasabanın kalabalık ve hızlı yaşamından biraz şaşkınmıştı. Çünkü o, daha önce tanımadığı insanlarla ve alışık olmadığı davranışlarla karşılaşıyordu. Ali, hemen yanına gitmiş ve “Merhaba, ben Ali. Seninle arkadaş olabilir miyim?” diye sormuş. Ayşe, Ali’nin sıcak ve içten tavrına çok sevinmiş ve birlikte oynamaya başlamışlar. Ali, Ayşe’ye Hüseyin Amca’nın anlattığı güzel hikayeleri de aktarmış iyilik, paylaşım ve Allah’ın rahmetinden bahsetmiş. Böylece Ayşe de kasabanın sakinlerinin birbirine duyduğu saygı ve sevgiyi öğrenmiş.

Günler geçtikçe, Ali ve Ayşe’nin arkadaşlığı daha da güçlenmiş. Birlikte oyunlar oynar, kasabanın sokaklarında koşar, çiçeklerle süslenmiş bahçelerde dolaşırlarmış. Her oynadıkları oyun, onlara İslam’ın güzelliğini hatırlatıyormuş. Örneğin “Doğruluk Oyunu” adını verdikleri bir oyunda, birbirlerine yalan söylemeden, hep doğruyu söylemeye çalışırmış. Oyun sırasında hep birlikte güler, birbirlerine güvenmişler. Çünkü onlar, Allah’ın adalet ve dürüstlük konusunda kendilerine gösterdiği örnekten ilham alırlarmış.

Bir sonbahar sabahı, Ali ve Ayşe, kasabanın dışında küçük bir tarlada oynarken, yerde yaralı bir kuş bulmuşlar. Kuşun kanadı incinmiş, uçamıyormuş. İkisi hemen birbirine bakıp, “Yardım etmeliyiz!” diye karar vermişler. Ali, kuşu dikkatlice eline alarak, “Allah’ın yarattığı bu güzel canlıyı iyileştirmeliyiz” demiş. Ayşe de ise sevinçle gülümseyerek, “İslam’ın güzelliği dışa vurulmalı iyilik yaparak Allah’a şükretmeliyiz” demiş. Eve koşturarak annelerine durumu anlatan çocuklar, kuşu birlikte sevgiyle tedavi etmeye başlamışlar. Annesi, “Görüyorsunuz çocuklar, İslam’ın öğrettiği gibi sevmek, paylaşmak ve merhamet göstermek en değerli hazinedir” diyerek onlara güzel bir ders vermiş. Günler geçtikçe, küçük kuş iyileşmiş ve bir gün kanat çırparak gökyüzüne kavuşmuş. Ali ve Ayşe, kuşu uğurlarken kalplerinde derin bir sevinç ve huzur hissetmişler çünkü onlar gerçek bir iyilik yapmanın ne demek olduğunu öğrenmişler.

Bir başka gün, kasabanın meydanında büyük bir bayram hazırlandığı haberi yayılmış. Bayram sabahı, tüm kasaba halkı süslenmiş sokaklarda, temiz ve düzenli evlerinden çıkmış, komşularıyla paylaşılan sevgi dolu anlar yaşamış. Bayram namazı için camiye koşuştururken, Ali’nin annesi ona, “Unutma evlat, bayram sevinci sadece şeker ve oyun oynamak değildir aynı zamanda Allah’ın bize bahşettiği nimetlere şükretmek, paylaşmak ve ihtiyaç sahiplerini unutmamaktır” demiş. Ali, ailesiyle birlikte camiye gidip topluca dua ederken, kalbinde İslam’ın güzelliğini, tüm insanlığa yayılmasının mutluluğunu hissetmiş. Camide imam, “Bugün, Allah’ın rahmetinin, sevgisinin ve merhametinin ne kadar geniş olduğunu bir kez daha hatırlıyoruz. Birbirimize destek olun, iyilik yapın çünkü her iyilik, Allah’ın rızasını kazanmanın en güzel yoludur” diyerek herkesi motive etmiş.

Bayramın sonunda, kasaba meydanında büyük bir buluşma düzenlenmiş. Tüm komşular, çocuklar ve yaşlılar bir araya gelmiş, yüzlerinde tebessüm ve kalplerinde sevgi ile sohbet ediyorlarmış. Ali ve Ayşe, birbirlerine sarılarak “Bugün öğrendiğim en değerli şey, iyilik yapmanın ne kadar güzel olduğunu görmekti” diye düşünmüşler. Herkes, birbirine destek olmanın, paylaşmanın ve samimiyetin, hayatı ne kadar anlamlı kıldığını bir kez daha haykırmış. İnsanların birbirine duyduğu saygı, sevgi ve inanç, kasabayı adeta bir cennet bahçesine çevirmiş.

Gün sonunda, Ali evine döndüğünde yorgun ama mutlu bir şekilde yatağına uzanmış. Gözlerini kapatırken, kalbinde yine Allah’a şükretmiş hayatı boyunca öğrendiği tüm güzel değerlerin, İslam’ın güzelliğiyle yoğrulduğunu ve bu güzelliğin kalplerini ısıtıp, onlara umut ve mutluluk verdiğini anlamış. O günden sonra, Ali her zaman başkalarına yardım eden, dürüst ve sevgi dolu bir çocuk olmuş. Kasaba halkı onun gibi çocuklar yetiştirmek için ellerinden gelen her şeyi yapmış çünkü onlar, İslam’ın öğretilerinin ne kadar değerli olduğunu bilir, bu değerlerin hayatı güzelleştirdiğini fark ederlermiş.

Ve böylece, küçük kasaba halkı, İslam’ın güzelliğiyle yoğrulmuş, birbirine kenetlenerek yaşlanmış, iyiliklerin, yardımlaşmanın ve sevginin en güzel örneğini sergilemişler. Ali ve Ayşe’nin macerası, kuşun iyileşmesi, bayramın coşkusu ve gören herkesin kalbine dokunan hikayeler, bundan sonraki nesillere de anlatılarak, İslam’ın güzelliğini nesilden nesile taşımış. Ve hepsi, sonsuza kadar mutlu yaşamışlar.
Arkadaşlarınla Paylaş