Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, dağların ardında küçük bir köy varmış. Bu köyde Ayşe adında meraklı ve cesur bir kız çocuğu yaşarmış. Ayşe'nin en büyük hayali bir gün köyün yakınındaki büyülü ormana girmek ve oradaki sihirli varlıklarla tanışmakmış.
Bir gün, Ayşe'nin annesi ona önemli bir görev vermiş. "Kızım," demiş, "büyükannene bu sepet dolusu yiyeceği götürür müsün? Ama sakın ormandan geçme, tehlikeli olabilir." Ayşe annesine söz vermiş ve yola koyulmuş.
Ancak köyden biraz uzaklaşınca, ormanın kenarında parlak, renkli bir kelebek görmüş. Kelebek sanki ona "Gel, gel!" der gibi kanat çırpıyormuş. Ayşe dayanamayıp kelebeğin peşinden gitmiş ve kendini birden ormanın derinliklerinde bulmuş.
Orman, Ayşe'nin hayal ettiğinden çok daha büyüleyiciymiş. Ağaçlar fısıldaşıyor, çiçekler dans ediyor gibiymiş. Tam o sırada, kelebek bir anda parıldayarak küçük bir periye dönüşmüş.
"Merhaba Ayşe," demiş peri gülümseyerek. "Ben Çiçek Peri'yim. Seni buraya getirdim çünkü yardımına ihtiyacımız var."
Ayşe şaşkınlıkla, "Benim yardımıma mı? Ama ben sadece küçük bir kızım," demiş.
Çiçek Peri başını sallamış. "Evet, ama senin temiz kalbin ve cesaretin var. Ormanımız tehlikede ve ancak senin gibi saf bir ruh bize yardım edebilir."
Peri, Ayşe'ye ormanın sihirli kristalinin çalındığını anlatmış. Bu kristal olmadan, ormanın büyüsü yavaş yavaş kayboluyormuş. "Kristali bulmalı ve yerine geri koymalıyız," demiş peri. "Ama bunu yapmak için üç görevi tamamlaman ve üç yeni arkadaş edinmen gerekiyor."
Ayşe biraz korkmuş ama heyecanlanmış da. "Peki," demiş, "ne yapmam gerekiyor?"
Çiçek Peri ona altın renkli bir yaprak vermiş. "Bu sihirli yaprak sana yol gösterecek. İlk görevine doğru seni yönlendirecek."
Ayşe altın yaprağı takip ederek ilerlemiş ve sonunda küçük bir göle varmış. Gölün kenarında üzgün görünen bir kurbağa oturuyormuş.
"Merhaba," demiş Ayşe nazikçe. "Neden üzgünsün?"
Kurbağa iç çekmiş. "Ben Vırak Kurbağa'yım. Eskiden ormanın en güzel şarkıcısıydım, ama artık sesim çıkmıyor. Şimdi kimse benimle arkadaş olmak istemiyor."
Ayşe düşünmüş ve "Belki birlikte şarkı söylemeyi deneyebiliriz," demiş. "Bazen bir arkadaşla beraber denemek işe yarar."
Vırak Kurbağa kabul etmiş ve Ayşe yumuşak bir melodi mırıldanmaya başlamış. Başta kurbağanın sesi cılız çıkmış ama devam ettikçe güçlenmiş. Kısa süre sonra, Vırak öyle güzel bir şarkı söylemeye başlamış ki, bütün orman canlıları dinlemeye gelmiş.
"Başardın!" diye bağırmış Ayşe sevinçle. "Sesin harika!"
Vırak Kurbağa mutlulukla zıplamış. "Teşekkür ederim Ayşe! Bana cesaretlendirmenin ve pratik yapmanın önemini gösterdin. Arkadaşım olur musun?"
Ayşe gülümsemiş. "Tabii ki olurum!" Tam o anda, gölün etrafında sihirli bir ışık parlamış.
Ayşe yoluna devam etmiş ve bir çayıra ulaşmış. Orada minik bir fare, etrafında yığılmış yiyeceklerle telaşlı telaşlı koşuşturuyormuş.
"Merhaba, yardıma ihtiyacın var mı?" diye sormuş Ayşe.
Fare başını kaldırıp rahatlamış bir ifadeyle bakmış. "Evet lütfen! Ben Fındık Fare'yim ve orman canlıları için bir ziyafet hazırlamaya çalışıyorum, ama hangi yiyeceklerin güvenli olduğunu hatırlayamıyorum."
Ayşe, Fındık'ın yanına oturmuş ve yiyecekleri incelemeye başlamış. Annesinden öğrendiği bilgileri hatırlamış. "Birlikte çalışalım," demiş. "Ben güvenli yiyecekleri seçmene yardım edeyim, sen de bana nasıl hazırlanacaklarını öğret."
Bir saat boyunca, Ayşe ve Fındık yiyecekleri ayırmışlar. Fındık, Ayşe'ye orman mutfağının sırlarını öğretmiş. İşleri bittiğinde, ortaya harika bir ziyafet çıkmış.
Fındık gururla gülümsemiş. "Ayşe, sadece güvenli ve lezzetli bir yemek hazırlamama yardım etmedin, aynı zamanda ihtiyacım olduğunda yardım istemenin önemini de gösterdin. Arkadaşım olur musun?"
Ayşe minik fareyi nazikçe kucaklamış. "Tabii ki olurum Fındık!" Yine sihirli bir ışık parlamış ve orman daha da canlanmış.
Son görevine yaklaşırken, Ayşe kendini dev bir arı kovanının önünde bulmuş. Arılar telaşlı telaşlı uçuşuyor, büyük bir ayı da suçlu suçlu oturuyormuş.
"Neler oluyor burada?" diye sormuş Ayşe.
Ayı başını eğmiş. "Ben Bal Ayı'yım ve korkunç bir hata yaptım. O kadar açtım ki, düşünmeden kovandaki bütün balı yedim. Şimdi arıların kış için yiyeceği kalmadı ve çok üzgünler."
Ayşe bir an düşünmüş ve bir fikri olmuş. "Bal Ayı, arılara yardım etmek için birlikte çalışalım. Sen güçlüsün ve yüksek yerlere ulaşabilirsin. Arıların yeniden bal yapması için nektar dolu çiçekler toplayabiliriz."
Bal Ayı'nın gözleri parlamış. "Harika bir fikir! Ama arılar beni affeder mi?"
"Onlarla konuşalım ve öğrenelim," demiş Ayşe. Kraliçe arıya yaklaşıp durumu anlatmış ve ayının pişmanlığını iletmiş. Kraliçe arı, ayıya bir şans daha vermeyi kabul etmiş.
Gün boyunca Ayşe, Bal Ayı ve arılar hep birlikte çalışmışlar. Ayı yüksek dallardaki çiçekleri toplamış, Ayşe yerdeki çiçekleri biriktirmiş. Arılar mutlulukla bu çiçeklerden nektar toplamışlar.
Akşama doğru, kovan yeniden cıvıl cıvıl olmuş ve taze bal üretilmeye başlanmış. Kraliçe arı, teşekkür etmek için Ayşe'nin burnuna konup onu gıdıklamış.
Bal Ayı Ayşe'ye yaklaşmış, gözleri minnetle doluymuş. "Ayşe, bana başkalarını düşünmenin ve yanlış yaptığımızda telafi etmenin önemini öğrettin. Arkadaşım olur musun?"
Ayşe kocaman, tüylü ayıya sarılmış. "Tabii ki Bal Ayı! Arılara birlikte yardım edebildiğimize çok sevindim." Sarıldıkları anda, bütün orman parlak bir ışıkla aydınlanmış.
Aniden Çiçek Peri, Vırak Kurbağa ve Fındık Fare'yle birlikte belirmiş. "Tebrikler Ayşe!" diye bağırmış Çiçek Peri. "Üç görevi tamamladın ve üç yeni arkadaş edindin. Senin iyiliğin, yaratıcılığın ve başkalarına yardım etme isteğin ormanımızın büyüsünü geri getirdi!
Peri konuşurken, ağaçlar daha da uzamış, çiçekler daha canlı açmış ve hava mutlu hayvanların şarkılarıyla dolmuş. Ormanın her köşesi yeniden canlanmış.
"Ama nasıl başardım?" diye sormuş Ayşe, etrafındaki değişime hayretle bakarak.
Çiçek Peri sıcacık gülümsemiş. "Sen herkese dostluğun, işbirliğinin ve şefkatin gücünü gösterdin. Bunlar bizim dünyamızdaki gerçek sihrin kaynakları. Canlıları bir araya getirerek ve sorunlarını çözmelerine yardım ederek, ormanımızı canlı tutan bağları güçlendirdin."
Ayşe gururla gülümsemiş ve yeni arkadaşlarına bakmış. Hepsi ona minnettar gözlerle gülümsüyormuş.
"Ve şimdi," diye devam etmiş Çiçek Peri, "sana bir hediyemiz var, Ayşe." Asasını sallamış ve ortaya güzel bir kolye çıkmış. Kolyenin ucunda, içinden ışık saçan kristal bir meşe palamudu asılıymış. "Bu kolye sayesinde istediğin zaman bizi ziyaret edebileceksin. Burada her zaman hoş karşılanacaksın ve umarız yeni arkadaşlarınla oynamak için sık sık gelirsin."
Ayşe'nin gözleri mutluluk gözyaşlarıyla dolmuş. Kolyeyi boynuna takmış ve "Hepinize çok teşekkür ederim," demiş. "Ne kadar küçük olursan ol, iyilikle ve birlikte çalışarak dünyada büyük değişiklikler yapabileceğini öğrendim."
Güneş batmaya başlarken, Ayşe eve dönme vaktinin geldiğini anlamış. Yeni arkadaşlarına sarılıp veda etmiş ve yakında tekrar geleceğine söz vermiş. Köyüne doğru yürürken arkasında ormanın mutlu seslerini duyabiliyormuş – Vırak'ın melodili vıraklamaları, Fındık'ın neşeli cıvıltıları, Bal Ayı'nın memnun mırıltıları ve minnettar arıların nazik vızıltıları.
Ayşe sonunda evine vardığında, annesi ve büyükannesi onu endişeyle bekliyormuş. Başından geçen inanılmaz macerayı anlattığında, göğsündeki kristal meşe palamudu sıcacık parlamış, keşfettiği sihirli dünyanın ve içinde taşıdığı dostluk gücünün bir hatırlatıcısı olarak.
O günden sonra Ayşe sık sık sihirli ormanı ziyaret etmiş, hayvan arkadaşlarına neşe götürmüş ve ormanın büyüsünün güçlü kalmasına yardım etmiş. Büyüdükçe, çevresindeki dünyanın harikalarını görebilen, her zaman yardıma hazır, nazik ve bilge bir genç kız olmuş. Zamanla sihirli ormana giden küçük geçitlerden geçemeyecek kadar büyümüş olsa da, orada öğrendiği dersler hep kalbinde kalmış. Bu dersler ona gerçek sihrin, başkalarına gösterdiğimiz nezakette ve yolculuğumuz boyunca kurduğumuz dostluklarda yattığını hatırlatmış.
Arkadaşlarınla Paylaş