Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yemyeşil vadilerle kaplı, dağların gölgesinde gizlenen küçük bir köy varmış. Bu köyde Ali adında genç bir çoban yaşarmış. Ali’nin koca dünyadaki en büyük zenginliği, her gün onunla birlikte çayırlarda koşup oynayan koyunlarıymış. Onlara gözü gibi bakar, her sabah onları dağlara otlatmaya götürürmüş. Ancak Ali’nin içinde hep bir eksiklik varmış. Çünkü her gün aynı şeyi yapıyor, aynı yerlerde dolaşıyor, aynı sesleri dinliyormuş. Ali, hayatında büyük bir macera yaşamak, dünyayı keşfetmek ve kahraman olmak istiyormuş. Ama nasıl?
Ali’nin hayatı hep böyle geçip giderken bir gün köyde korkunç bir haber yayılmış. Dağların ardında bir ejderha ortaya çıkmış! Bu ejderha, köydeki hayvanlara saldırıyor, tarlaları yakıyor ve köylüleri korkutuyormuş. Köyün yaşlıları, büyük bir toplantı düzenleyerek bu duruma bir çözüm bulmaya karar vermişler. Ejderhadan kurtulmanın tek yolu, onu cesur birinin yenmesinden geçiyormuş.
Herkes bu haberi duyunca korkuya kapılmış. Kimse bu tehlikeli görevi üstlenmeye cesaret edemiyormuş. Ejderhanın dev gibi olduğunu, ağzından ateş püskürdüğünü ve kocaman pençeleriyle her şeyi yıktığını duyanlar, hemen geri çekiliyorlarmış. Ancak Ali, bu haberleri duyduğunda kalbinde bir kıvılcım parlamış. İşte aradığı macera tam karşısındaymış! Bu onun hayatını değiştirme fırsatı olabilirmiş. Herkesin korktuğu ejderhayı yenmek, gerçek bir kahraman olmak anlamına geliyormuş. Ali kararlıymış. Kendisine cesaret veren düşüncelerle yaşlıların toplantısına katılmış ve “Ben ejderhayı alt etmek istiyorum!” diye bağırmış.
Yaşlılar ve köylüler Ali’ye bakıp gülmüşler. Ali daha çok gençmiş ve bu kadar zorlu bir görevin altından kalkabileceğine kimse inanmıyormuş. Yaşlılardan biri demiş ki: “Sen mi ejderhayı yenmek istiyorsun Ali? Sen daha küçük bir çocuksun, ejderha senin gibi birini tek lokmada yutar!”
Ama Ali geri adım atmamış. “Ben cesur biriyim, denemeden bilemezsiniz!” demiş. Ali’nin bu cesareti yaşlıların ve köylülerin dikkatini çekmiş. Sonunda, yaşlılar ona köydeki en eski ve en keskin kılıcı vermişler. Ali, elindeki kılıcı sıkıca kavrayarak dağa doğru yola çıkmış.
Dağa tırmanırken içindeki heyecan gitgide büyüyormuş. Ancak aynı zamanda biraz korkuyormuş da. Ya ejderha onu yakalarsa? Ya köylülerin dediği gibi bir lokmada yutarsa? Ama Ali, bu korkularını hep bastırıyor ve ejderhayı yenebileceğine inanıyormuş. Saatlerce yürüdükten sonra nihayet ejderhanın mağarasına varmış. Mağaranın önünde durduğunda, kalbinin hızla çarptığını hissedebiliyormuş.
Mağaranın içine adım attığında karanlık bir sessizlik onu karşılamış. Ancak kısa bir süre sonra derin bir nefes sesi duymuş. Ejderha oradaymış, büyük gövdesiyle mağaranın derinlerinde uyuyormuş. Ali, kılıcını sıkıca kavrayarak ejderhaya doğru yaklaşmış. Ejderhayı yenmek ve köyünü kurtarmak için sadece birkaç adım kalmışken ejderha aniden uyanmış! Gözlerini açan ejderha, Ali’ye bakarak kükremiş. “Kim benim huzurumu bozmaya cesaret eder?” diye bağırmış. Ali korksa da geri adım atmamış ve cesurca cevap vermiş: “Ben Ali! Köyümü korumak için geldim. Senin zarar vermene artık izin vermeyeceğim!”
Ejderha, Ali’nin kararlılığına şaşırmış. Ama Ali’nin cesareti karşısında onu hemen öldürmemiş. Bunun yerine ejderha, Ali’ye üzgün bir şekilde bakarak demiş ki: “Sen benim zarar verdiğimi düşünüyorsun, ama ben bunu istemeden yapıyorum. Aslında ben köyünüze kötülük etmek istemiyorum.”
Ali, ejderhanın bu sözlerine şaşırmış. “Nasıl yani? Sen tüm köyü korkutuyorsun, tarlaları yakıyor ve hayvanları öldürüyorsun!” demiş. Ejderha iç çekerek anlatmaya başlamış: “Ben aslında iyi bir yaratığım. Ama bir gün ormanda kötü insanlar geldi. Onlar ormanı yok ettiler, evimi yıktılar ve beni zehirli oklarla yaraladılar. O günden beri hastayım ve acı çekiyorum. Karnım aç, gücüm kalmadı. Bu yüzden her şeyi yok ediyorum. Ama aslında ben de yardım istiyorum.”
Ali ejderhanın bu sözleri karşısında şaşkınlık içinde kalmış. Ejderhanın da zor zamanlar geçirdiğini anlamış ve ona yardım etmeye karar vermiş. “Eğer izin verirsen, seni iyileştirebilirim,” demiş. Ejderha ona güvenmiş ve Ali, ejderhanın yaralarını sarmaya başlamış. Günler geçmiş, Ali ejderhaya her gün su ve yiyecek getirmiş. Ejderhanın yaraları iyileştikçe, gücü geri gelmiş ve artık çevresine zarar vermemeye başlamış.
Bir süre sonra ejderha tamamen iyileşmiş ve Ali’ye teşekkür etmiş. “Senin sayende iyileştim, artık köylülerine zarar vermeyeceğim. Hatta onların dostu olmak istiyorum,” demiş ejderha. Ali, ejderhayı köye geri götürmeye karar vermiş. Köylüler ejderhayı görünce çok korkmuşlar, ama Ali onlara durumu anlatmış. “Ejderha artık kötü değil. O bizim dostumuz ve bize yardım edecek,” demiş.
Başta köylüler bu duruma inanmamış, ancak ejderha gerçekten de köylülere yardım etmeye başlamış. Tarlaları sulamış, hayvanları korumuş, evleri tamir etmiş. Köylüler, ejderhanın artık tehlikeli olmadığını ve gerçekten iyi olduğunu görünce ona güvenmişler. Köydeki yaşlılar, Ali’ye minnettar olmuşlar. “Sen ejderhayı öldürmedin, onu iyileştirdin ve köyümüzü kurtardın. Sen gerçek bir kahramansın!” demişler.
Ali, ejderhayla birlikte köyde büyük bir saygı görmüş. Artık o, sadece bir çoban değil, köyün kahramanı olmuş. Ejderha ise Ali’nin en yakın dostu olmuş ve köyde herkesin sevgisini kazanmış. Ali’nin hayatı da istediği macera ve heyecanla dolmuş. Ama en önemlisi, Ali’nin içindeki iyilik ve cesaret sayesinde herkes mutlu ve huzurlu yaşamaya devam etmiş.
Ve Ali, ejderha ve köylüler hep birlikte mutlu bir şekilde yaşamışlar. Masal da burada bitmiş.
Arkadaşlarınla Paylaş