Bir zamanlar, çok uzak bir ülkede, küçük bir erkek çocuğu yaşardı. Adı Ali idi. Ali çok çalışkan, dürüst ve yardımseverdi. Ama aynı zamanda çok fakirdi. Çünkü annesi ve babası onu çok küçükken kaybetmişlerdi. Ali, şehirde bir bakkalda çalışan yaşlı bir adamla birlikte büyümüştü. Yaşlı adam ona çok iyi bakmış, ona saygı öğretmiş ve ona hayatın zorluklarını göstermişti. Ama Ali'nin başka arkadaşı yoktu. Şehirde hiç çocuk tanımamıştı.
Bir gün, Ali bakkalda çalışırken, bir ses duydu. Sesi takip etti ve bakkalın arkasında küçük bir kedi buldu. Kedi açmıştı ve sevgi istiyordu. Ali hemen ona yardım etmek istedi. Kedinin karnını doyurdu, su verdi ve onu okşadı. Kedi Ali'ye minnettar bir şekilde baktı ve konuştu:
- Merhaba, benim adım Pofuduk. Sen kimsin?
- Ben Ali. Seni burada nasıl buldum?
- Ben de bilmiyorum. Şehirde dolaşırken birden bire bir araba çarptı ve beni buraya fırlattı. Çok korktum ve kaçamadım.
- Oh, ne kadar üzücü! Seni kim böyle yapmış olabilir?
- Bilmiyorum ama sanırım kötü kalpli insanlardır. Onlar şehrin hayvanlarına saygısızlık yapıyorlar.
- Ama neden? Onlar hayvanlara ne yapacaklar?
- Onları kovacaklar ya da incitecekler.
- Ne kadar korkunç! Buna izin veremeyiz!
Ali, Pofuduk'u evine götürdü ve ona sıcak bir yuva yaptı. Pofuduk çok mutlu oldu ve Ali'ye teşekkür etti.
- Sen çok iyi bir insansın, Ali. Senin gibi bir arkadaşım olduğu için çok şanslıyım.
- Ben de senin gibi bir arkadaşım olduğu için çok şanslıyım, Pofuduk.
Ali ve Pofuduk arasında güzel bir dostluk başladı. Her gün beraber oynuyorlar, sohbet ediyorlar ve eğleniyorlardı.
Bir gün, Pofuduk Ali'ye dedi ki:
- Ali, sen hiç şehrin öbür tarafına gittin mi?
- Hayır, hiç gitmedim.
- Neden?
- Çünkü yaşlı adam bana oraya gitmememi söyledi.
- Neden?
- Çünkü orada tehlikeli şeyler varmış.
- Ne gibi?
- Bilmiyorum ama yaşlı adam bana güvenmemi istedi.
- Ama merak etmiyor musun?
Ali düşündü ve cevap verdi:
- Evet, aslında merak ediyorum.
- O zaman gel, ben sana göstereyim.
Pofuduk, Ali'yi şehrin öbür tarafına götürdü. Orada, Ali'nin hayal bile edemeyeceği şeyler gördü. Büyük binalar, pahalı arabalar, lüks mağazalar... Ali çok şaşırdı ve çok sevindi.
- Pofuduk, burası harika! Neden yaşlı adam bana burayı göstermedi?
- Belki de seni korumak istedi.
- Neden?
- Çünkü burada güzel şeyler olduğu kadar, kötü şeyler de var.
- Ne gibi?
- Mesela, şehrin kralı Zengin. O çok kibirli ve zalim. Bütün insanlara emir veriyor ve onlara zorbalık yapıyor. Onunla karşılaşırsak, bizi kovabilir.
- Ne? O kadar mı kötü?
- Evet, o kadar kötü.
Ali korktu ve Pofuduk'a sordu:
- Peki, ondan nasıl kaçabiliriz?
- Şanslıyız ki, Zengin şu anda tatilde. Ama çok dikkatli olmalıyız. Gel, ben sana bir yer göstereyim.
Pofuduk, Ali'yi şehrin derinliklerine götürdü. Orada, büyük bir saray vardı. Sarayın içine girdiklerinde, Ali'nin gözleri kamaştı. Çünkü saray, altın ve gümüş eşyalarla doluydu. Kırmızı halılar, mavi perdeler, yeşil yastıklar... Ali bunları hiç görmemişti.
- Pofuduk, bunlar ne?
- Bunlar şehrin hazineleri. Ama kimse bunlara dokunamaz.
- Neden?
- Çünkü bunlar Zengin'in malı. O bunları buraya saklıyor ve kimseye vermiyor.
- Ama neden? Bu kadar güzel şeyleri paylaşmak gerekmez mi?
- Evet, gerekir. Ama Zengin çok açgözlü ve bencil. O her şeye sahip olmak istiyor.
Ali üzüldü ve dedi ki:
- Bu çok adaletsiz. Bu eşyaları hak eden insanlar var.
- Evet, var. Mesela, şehrin en yaşlı ve en bilge insanı Hoca. O çok fakir ama çok akıllı. Bütün insanlara yardım ediyor ve onlara öğüt veriyor.
- O zaman ona bir eşya verelim.
- Nasıl yani?
- Şöyle: Biz buradan bir eşya alalım ve ona götürelim. Zengin bunu fark etmez.
Pofuduk düşündü ve cevap verdi:
- Bu çok tehlikeli bir fikir. Ama Hoca'yı seviyorum ve onu mutlu etmek istiyorum.
- O zaman gel, yapalım.
Ali ve Pofuduk saraydan bir eşya aldılar ve sessizce dışarı çıktılar. Sonra Hoca'nın yaşadığı yere gittiler. Hoca onları görünce çok sevindi ve dedi ki:
- Merhaba, Ali ve Pofuduk. Sizi görmek ne güzel!
- Merhaba, Hoca. Biz de seni görmekten çok mutluyuz.
- Ne var ne yok? Neden geldiniz?
Ali elindeki eşyayı Hoca'ya uzattı ve dedi ki:
- Biz sana bir hediye getirdik.
Hoca hediyeyi aldı ve şaşırdı:
- Bu ne? Bu bir altın kase mi?
- Evet, bu bir altın kase.
- Ama bu nereden geldi?
Ali ve Pofuduk birbirlerine baktılar ve dediler ki:
- Bu... bu... Zengin'in sarayından geldi.
Hoca, Ali ve Pofuduk'un pişmanlık duyduğunu görünce onlara şefkatle yaklaştı. Onlara, hırsızlığın asla doğru bir şey olmadığını ve yaptıklarının yanlış olduğunu söyledi. Ali ve Pofuduk, Hoca'nın sözlerini dinlediler ve yaptıklarının yanlış olduğunu anladılar.
Hoca, Ali ve Pofuduk'a Zengin'den yardım istemelerini önerdi. Ali ve Pofuduk, Hoca'nın tavsiyesini dinlediler ve Zengin'den yardım istediler. Zengin, Ali ve Pofuduk'un pişman olduklarını görünce onları bağışladı ve onlara yardım etmek istediğini söyledi.
Zengin, Ali ve Pofuduk'a eşyalarını geri verdi. Ayrıca, şehrin fakirlerine yardım etmek için bir vakıf kuracağını söyledi. Zengin'in vakfı, şehrin fakir insanlarına yiyecek, giyecek ve barınma yardımı yapmaya başladı.
Ali ve Pofuduk, Zengin'in yardımıyla şehrin fakir insanlarına yardım etmenin mutluluğunu yaşadılar. Onlar, hırsızlığın asla doğru bir şey olmadığını ve yardımseverliğin her zaman kazanacağını öğrendiler.
Arkadaşlarınla Paylaş