Bir varmış, bir yokmuş, büyük bir dağın eteklerinde güzel mi güzel bir köy varmış. Bu köyde, doğa ile iç içe, sakin bir hayat süren mutlu insanlar yaşarmış. Arda isimli küçük bir çocuk da burada, ailesiyle birlikte yaşarmış. Arda çok akıllı ve meraklı bir çocukmuş, ama zaman zaman ailesinin kıymetini bilmezmiş. Anne ve babası ona hep öğüt verir, ne kadar değerli bir aileye sahip olduğunu anlatmaya çalışırlarmış, ama Arda bu sözleri çok da önemsemezmiş. Kimi zaman onların sözlerine kulak asmadan kendi bildiğini okurmuş.
Bir gün, Arda ormanda gezintiye çıkmaya karar vermiş. Annesi ona, "Arda, çok uzaklara gitme. Orman çok büyüktür, kaybolabilirsin," demiş. Babası da, "Yanına su ve yiyecek almayı unutma, ne olur ne olmaz," diye eklemiş. Ancak Arda, bu uyarıları duymamazlıktan gelmiş. "Merak etmeyin, bir şey olmaz," diyerek ormana doğru yola çıkmış.
Ormanda yürümek Arda’ya ilk başta çok keyifli gelmiş. Ağaçların arasından süzülen güneş ışıkları, kuşların cıvıltısı, yaprakların rüzgarla dansı onu çok mutlu etmiş. Yürüdükçe daha da ileri gitmiş, ama zamanın nasıl geçtiğini fark etmemiş. Bir süre sonra etrafındaki ağaçlar birbirine benzemeye başlamış, tanıdık hiçbir işaret kalmamış. Arda'nın karnı acıkmaya, susuzluğu artmaya başlamış. Ne kadar geri dönmeye çalışsa da, yolu bulamamış. Ormanın derinliklerinde kaybolmuştu.
Arda, ormanın ortasında oturup düşünmeye başlamış. Annesi ve babasının söyledikleri bir bir aklına gelmiş. “Keşke onların sözlerini dinleseydim,” diye kendi kendine mırıldanmış. Kendi başına kararlar almak, sorumluluklarını ihmal etmek ne kadar yanlış olduğunu şimdi anlamıştı. Korku yavaş yavaş içine işlemeye başlamıştı. Ancak orada oturup beklemek yerine bir çözüm bulmaya karar vermiş. O anda gökyüzünde uçan bir kuş dikkatini çekmiş. Kuş, sanki ona yol göstermek ister gibi kanat çırparak ağaçların arasında kaybolmuş.
Arda, kuşu takip etmeye karar vermiş. Belki de bu kuş onu evine geri götürebilirdi. Kuş önde, Arda arkada, ormanın derinliklerinde ilerlemeye başlamışlar. Kuş bazen kaybolacak gibi olmuş, ama sonra tekrar ortaya çıkmış. Arda, yavaş yavaş ormanın daha az karışık olan kısımlarına geldiğini fark etmiş. Ama hâlâ eve ulaşmaktan çok uzakta olduğunu biliyormuş.
Bir süre sonra, kuşun kaybolduğu bir açıklığa çıkmış. Orada, yaşlı bir adam oturuyormuş. Adam, uzun beyaz sakalı ve şefkat dolu bakışlarıyla Arda'ya gülümsemiş. "Hoş geldin evlat," demiş adam. "Neden böyle telaşlısın?"
Arda hemen yaşlı adama ormanda kaybolduğunu, eve geri dönemediğini ve ne yapacağını bilmediğini anlatmış. Yaşlı adam, onu dikkatle dinlemiş ve sonra başını sallamış. "Birlikte yaşamanın, ailenin önemini yeni fark ettin, değil mi?" demiş bilgece. "Aile, insanın hayatındaki en değerli şeydir. Onlar seni her zaman korur, destekler, ama sen de onların kıymetini bilmelisin."
Arda, bu sözlerin ne anlama geldiğini o an derinlemesine anlamış. Annesi ve babası onu her zaman uyarmış, kollamış ama o bazen onların değerini tam anlayamamıştı. Şimdi, onlara ne kadar ihtiyacı olduğunu ve aile sevgisinin ne kadar önemli olduğunu biliyormuş.
Yaşlı adam, Arda’ya elindeki küçük bir aynayı uzatmış. "Bu aynaya baktığında, sadece kendini değil, ailenin de bir parçasını göreceksin," demiş. Arda aynaya baktığında, önce sadece kendini görmüş. Ama dikkatlice baktığında, arkasında beliren anne ve babasının siluetlerini fark etmiş. Bu onu hem şaşırtmış hem de çok duygulandırmış. Ailesi, her zaman onun yanında olmuş, onu korumuş ve sevmişti. O anda Arda, ailesinin sevgisini ve güvenini hissetmiş.
Yaşlı adam, "Artık eve dönme zamanı geldi," demiş ve elini havaya kaldırmış. Bir anda ormandaki kuşlar tekrar cıvıldamaya, rüzgar hafifçe esmeye başlamış. Arda, bilge adamın elini tutarak ayağa kalkmış ve bir anda etrafındaki orman değişmeye başlamış. Ağaçlar, yollar açılmış, güneş ışığı daha parlak bir şekilde süzülmeye başlamış. Arda, yaşlı adamın sihirli bir şekilde ona yolu açtığını hissetmiş.
Kısa bir süre sonra Arda, köyünün yollarına çıkmış. Eve doğru koşarak gitmiş. Kapıdan içeri girdiğinde annesi ve babası onu büyük bir sevgiyle kucaklamış. "Arda! Seni çok merak ettik," demişler.
Arda, ailesine sıkı sıkı sarılmış ve "Özür dilerim, sizi dinlemediğim için," demiş. "Söz veriyorum, bir daha sizin öğütlerinizi dikkate alacağım. Sizi çok seviyorum ve artık ailenin ne kadar önemli olduğunu çok iyi biliyorum."
Annesi, "Canım oğlum, biz de seni çok seviyoruz," demiş. Babası ise, "Bazen hatalar yaparak öğreniriz. Ama en önemli şey, bu hatalardan ders almak ve ailemizin kıymetini bilmek," demiş.
O günden sonra Arda, ailesiyle daha çok vakit geçirmiş, onların değerini anlamış ve her zaman onların sevgisini yanında hissetmiş. Ailesiyle birlikte, mutluluk dolu bir hayat sürmeye devam etmiş. Ailesinin her zaman yanında olduğunu bilmenin verdiği güvenle, Arda daha cesur, daha sorumluluk sahibi bir çocuk olmuş.
Ve böylece, Arda’nın hikayesi mutlu bir sonla bitmiş. Ailesiyle birlikte, köyde huzur ve sevgi dolu bir hayat sürmüş. Ormanda yaşadığı macera, ona hayatı boyunca unutamayacağı bir ders vermiş: Aile, insanın en büyük hazinesidir ve bu hazineye her zaman değer vermek gerekir.
SON
Arkadaşlarınla Paylaş