Bir zamanlar, küçük bir köyde Ahmet adında meraklı ve sevgi dolu bir çocuk yaşarmış. Ahmet, her gün okula gider, arkadaşlarıyla oynar ve ailesine yardım edermiş. Ancak içinde hep daha fazlasını öğrenme isteği varmış. Özellikle de Allah'ı ve İslam dinini daha iyi anlamak istiyormuş.
Bir gün, okuldan eve dönerken yaşlı ve bilge bir amcaya rastlamış. Amca, Ahmet'in meraklı bakışlarını fark etmiş ve ona gülümseyerek, "Evladım, senin gözlerinde bir ışık görüyorum. Sanki bir şeyler öğrenmek istiyorsun?" diye sormuş.
Ahmet heyecanla başını sallamış ve "Evet amca, ben Allah'ı ve dinimizi daha iyi anlamak istiyorum. Bana yardımcı olur musunuz?" demiş.
Bilge amca, Ahmet'in bu isteğine çok sevinmiş ve ona, "Tabii ki evladım. Gel, seninle bir yolculuğa çıkalım. Bu yolculukta İslam'ın güzelliklerini keşfedeceğiz" demiş.
Böylece Ahmet ve bilge amca, el ele tutuşarak yola koyulmuşlar. İlk durağımız bir çeşme başıymış. Amca, Ahmet'e abdest almayı öğretmiş ve şöyle demiş: "Bak evladım, abdest sadece bedenimizi temizlemekle kalmaz, ruhumuzu da arındırır. Allah temizliği sever ve bize temiz olmamızı emreder."
Ahmet, abdestin önemini anlayınca çok mutlu olmuş. Sonra birlikte camiye gitmişler. Caminin güzel mimarisi ve içindeki huzur verici atmosfer Ahmet'i büyülemiş. Amca ona namaz kılmayı öğretmiş ve "Namaz, günde beş kez Allah'la buluşma fırsatıdır. Bu, bize huzur ve güç verir" diye açıklamış.
Camiden çıktıktan sonra, yolda giderken bir kedi görmüşler. Kedi açmış ve su arıyormuş. Ahmet hemen koşup kediye su ve yiyecek getirmiş. Amca gülümseyerek, "Aferin Ahmet! İşte bu İslam'ın öğrettiği merhamettir. Peygamberimiz (s.a.v.) bize tüm canlılara karşı merhametli olmayı öğretti" demiş.
Yolculuklarına devam ederken, bir parkta oturup dinlenmişler. Ahmet etrafındaki güzel ağaçları, çiçekleri ve kuşları hayranlıkla izliyormuş. Amca ona, "Bak Ahmet, bu güzel doğa Allah'ın bize hediyesidir. İslam bize doğayı korumayı ve ona saygı duymayı öğretir" diye anlatmış.
Parktan ayrılırken, yolda düşmüş bir yaşlı teyzeye rastlamışlar. Ahmet ve amca hemen koşup teyzeye yardım etmişler. Teyze çok mutlu olmuş ve onlara dua etmiş. Amca, Ahmet'e dönerek, "Gördün mü Ahmet, başkalarına yardım etmek ne kadar güzel bir duygu? İslam bize daima iyilik yapmayı ve yardımlaşmayı öğütler" demiş.
Akşam olurken, bir iftar sofrasına misafir olmuşlar. Ahmet, oruç tutan insanların mutluluğunu görünce çok etkilenmiş. Amca ona, "Oruç tutmak, hem bedenimize hem de ruhumuza iyi gelir. Aç kalmayı deneyimleyerek, fakirlerin halinden anlarız ve şükretmeyi öğreniriz" diye açıklamış.
İftar sonrası, gökyüzündeki yıldızları seyrederken, amca Ahmet'e Kur'an-ı Kerim'den bahsetmiş. "Kur'an, Allah'ın bize gönderdiği rehberdir. İçinde hayatımızı güzelleştirecek birçok öğüt ve hikmet vardır" demiş.
Yolculuklarının sonuna geldiklerinde, Ahmet'in gözleri ışıl ışıl parlıyormuş. Öğrendiği her şey onu çok mutlu etmiş. Amca ona sarılmış ve "Evladım, İslam barış, sevgi, merhamet ve adalettir. Bu değerleri yaşatırsan, hem bu dünyada hem de ahirette mutlu olursun" demiş.
Ahmet eve döndüğünde, ailesine tüm öğrendiklerini heyecanla anlatmış. Anne ve babası, Ahmet'in bu güzel değerleri öğrenmesine çok sevinmişler. O günden sonra Ahmet, İslam'ın güzelliklerini yaşamaya ve çevresindekilerle paylaşmaya başlamış.
Günler geçtikçe, Ahmet'in davranışları değişmeye başlamış. Artık daha yardımsever, daha saygılı ve daha düşünceli bir çocuk olmuş. Arkadaşları ve öğretmenleri bu değişimi fark etmiş ve onu takdir etmişler. Ahmet, okulda da İslam'ın güzelliklerini arkadaşlarıyla paylaşmaya başlamış.
Bir gün, okulda bir yarışma düzenlenmiş. Yarışmanın konusu "Topluma Faydalı Projeler" imiş. Ahmet, öğrendiği İslami değerlerden ilham alarak, mahallesindeki yaşlılara yardım etme projesi sunmuş. Projesi o kadar beğenilmiş ki, birinci olmuş ve ödül almış.
Ahmet'in projesi sayesinde, tüm okul İslam'ın yardımlaşma ve dayanışma ruhunu öğrenmiş. Öğrenciler gruplar halinde mahalledeki yaşlıları ziyaret etmeye, onların ihtiyaçlarını karşılamaya başlamışlar. Bu proje, sadece yaşlıları mutlu etmekle kalmamış, çocukların da merhamet duygularını geliştirmiş.
Zamanla, Ahmet'in küçük köyü daha mutlu, daha huzurlu bir yer haline gelmiş. İnsanlar birbirlerine daha çok yardım eder, daha çok saygı gösterir olmuşlar. Köydeki cami dolup taşmaya başlamış, insanlar ibadetlerini daha bir şevkle yapar olmuşlar.
Ahmet büyüdükçe, İslam'ın güzelliklerini daha çok anlamış ve yaşamış. Çevresindeki insanlara örnek olmuş, onlara yol göstermiş. Sadece kendi köyünde değil, çevre köylerde de tanınır hale gelmiş. İnsanlar ona danışmaya, ondan nasihat almaya gelir olmuşlar.
Yıllar sonra, Ahmet artık yetişkin bir adam olmuş. Kendi çocuklarına ve torunlarına da İslam'ın güzelliklerini öğretmiş. Bir gün, torunu ona sormuş: "Dede, sen nasıl bu kadar iyi bir insan oldun?"
Ahmet gülümsemiş ve çocukluğunda yaşadığı o güzel günü hatırlamış. Torununa dönüp, "Yavrum" demiş, "Bir zamanlar, tıpkı senin gibi küçük bir çocukken, bilge bir amcayla tanıştım. O bana İslam'ın güzelliklerini öğretti. Ben de hayatım boyunca bu güzellikleri yaşamaya ve paylaşmaya çalıştım.
Şimdi sıra sizde. Siz de bu güzellikleri öğrenin, yaşayın ve paylaşın."
Ahmet'in hikayesi, köyünde ve çevresinde nesilden nesile aktarılmış. İnsanlar onun sayesinde İslam'ın gerçek anlamını, sevgiyi, merhameti, yardımlaşmayı ve Allah'a olan samimi inancı öğrenmişler. Böylece, küçük Ahmet'in merakıyla başlayan yolculuk, birçok insanın hayatını güzelleştiren büyük bir iyilik hareketine dönüşmüş.
Bu hikaye bize gösteriyor ki, İslam'ın güzelliklerini öğrenmek ve yaşamak, sadece bizi değil, çevremizdeki herkesi mutlu ve huzurlu kılabilir. Tıpkı Ahmet gibi, bizler de bu güzellikleri keşfedip paylaşırsak, dünyamızı daha iyi bir yer haline getirebiliriz.
Arkadaşlarınla Paylaş