Bir varmış bir yokmuş, çok eski zamanlarda küçük bir kasabada Ahmet adında meraklı bir çocuk yaşarmış. Ahmet altı yaşında, kocaman kahverengi gözleri olan, her zaman etrafındaki dünyayı keşfetmeye hevesli bir çocukmuş. Ailesi ve arkadaşları onu çok severmiş çünkü Ahmet her zaman yardımsever, dürüst ve nazik bir çocukmuş.
Bir gün Ahmet, bahçelerindeki eski meşe ağacının altında otururken gökyüzündeki bulutları izliyormuş. Bulutların sürekli şekil değiştirmesine hayran kalmış ve kendi kendine sormuş: "Acaba bu harika dünyayı kim yarattı? Neden buradayız ve nasıl yaşamalıyız?"
Bu düşüncelerle dolu olan Ahmet, dedesinin evine gitmeye karar vermiş. Dedesi çok bilge bir adamdı ve Ahmet onun her sorusuna cevap verebileceğini düşünüyordu. Ahmet dedesinin evine vardığında, onu bahçesindeki gülleri sularken bulmuş.
"Dedeciğim," diye seslenmiş Ahmet, "Sana çok önemli bir sorum var!"
Dedesi gülümseyerek Ahmet'e dönmüş, "Söyle bakalım canım torunum, nedir bu önemli soru?"
Ahmet derin bir nefes alıp sormuş: "Dedeciğim, bu güzel dünyayı kim yarattı? Neden buradayız ve nasıl yaşamalıyız?"
Dedesi Ahmet'in bu derin soruları karşısında şaşırmış ama çok da memnun olmuş. Ahmet'i yanına oturtmuş ve anlatmaya başlamış:
"Sevgili Ahmet'im, çok güzel sorular soruyorsun. Bu dünyayı ve içindeki her şeyi yaratan Allah'tır. Allah, sonsuz merhameti ve sevgisiyle bizi ve tüm canlıları yaratmıştır. Biz buradayız çünkü Allah bizi sevdiği için yaratmıştır ve bize bu güzel dünyada yaşama şansı vermiştir."
Ahmet büyük bir merakla dinliyormuş. "Peki dedeciğim, nasıl yaşamalıyız?" diye sormuş.
Dedesi gülümseyerek devam etmiş: "İşte burada İslam dini bize yol gösteriyor. İslam, barış ve sevgi dinidir. Bize iyi bir insan olmayı, başkalarına saygı duymayı, yardımlaşmayı ve doğru olanı yapmayı öğretir."
Ahmet'in gözleri parlamış, "Bana İslam hakkında daha fazla şey anlatır mısın dedeciğim?"
Dedesi başını sallayarak onaylamış ve anlatmaya devam etmiş: "İslam'ın beş temel direği vardır. Bunlar: Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in (s.a.v.) O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak ve hacca gitmektir."
Ahmet merakla sormuş: "Bunlar ne demek dedeciğim?"
"Şehadet, Allah'a ve Peygamberimiz Hz. Muhammed'e (s.a.v.) olan inancımızı ifade etmektir. Namaz, günde beş kez Allah'a ibadet etmemizdir. Zekât, ihtiyacı olanlara yardım etmektir. Oruç, Ramazan ayında gün boyunca yemek yemeyip içmemektir. Hac ise, imkânı olan Müslümanların Mekke'ye gidip Kâbe'yi ziyaret etmesidir."
Ahmet bu bilgileri dikkatle dinlemiş ve sormuş: "Peki dedeciğim, ben nasıl iyi bir Müslüman olabilirim?"
Dedesi sevgiyle Ahmet'in saçlarını okşamış ve şöyle demiş: "İyi bir Müslüman olmak için öncelikle iyi bir insan olmak gerekir. Allah'ı ve yaratıklarını sevmek, doğru sözlü olmak, başkalarına yardım etmek, büyüklerine saygı göstermek ve küçükleri korumak çok önemlidir."
Ahmet heyecanla, "Ben de böyle olmak istiyorum dedeciğim!" demiş.
Dedesi gülümseyerek, "Aferin sana Ahmet'im. Şimdi sana İslam'ın güzelliklerini anlatan bir hikâye anlatayım," demiş ve başlamış anlatmaya:
"Bir zamanlar küçük bir kasabada Kerim adında fakir bir çocuk yaşarmış. Kerim çok iyi kalpli bir çocukmuş ama ailesinin maddi durumu iyi olmadığı için okula gidemiyormuş. Bir gün kasabaya yeni bir öğretmen gelmiş. Bu öğretmen, Kerim'in zekâsını ve öğrenme isteğini fark etmiş. Öğretmen, İslam'ın ilim öğrenmeye verdiği önemi hatırlayarak Kerim'e ücretsiz ders vermeye başlamış."
"Zamanla Kerim çok başarılı olmuş ve büyüyünce doktor olmaya karar vermiş. Yıllar sonra Kerim, kasabanın en iyi doktoru olmuş ve fakir insanları ücretsiz tedavi etmeye başlamış. Bir gün ona yardım eden öğretmeni hastalanmış ve Kerim onu tedavi etmiş. Öğretmen Kerim'e teşekkür ederken, Kerim şöyle demiş: 'Hocam, siz bana İslam'ın ilme verdiği değeri ve yardımlaşmanın önemini öğrettiniz. Şimdi ben de öğrendiklerimi uyguluyorum. Size olan borcumu ancak başkalarına yardım ederek ödeyebilirim.'"
Ahmet bu hikâyeyi büyük bir ilgiyle dinlemiş ve "Ne güzel bir hikâye dedeciğim! Demek ki İslam bize hem öğrenmeyi hem de öğrendiklerimizi başkaları için kullanmayı öğretiyor," demiş.
Dedesi, "Evet Ahmet'im, çok doğru anlamışsın. İslam bize sadece ibadet etmeyi değil, aynı zamanda bilgili, yardımsever ve iyi ahlaklı olmayı da öğretir," diye cevap vermiş.
Ahmet düşünceli bir şekilde, "Dedeciğim, ben de büyüyünce insanlara yardım etmek istiyorum. Ama daha küçüğüm, şimdi ne yapabilirim?" diye sormuş.
Dedesi sevecen bir şekilde gülümsemiş ve "Ahmet'im, iyi bir Müslüman olmak için büyük olmana gerek yok. Şimdiden anne babana yardım edebilir, arkadaşlarınla iyi geçinebilir, hayvanlara ve doğaya karşı sevgi dolu olabilirsin. Ayrıca derslerine çalışıp bilgini artırabilirsin. Bunların hepsi İslam'ın güzelliklerini yaşamak ve yaşatmaktır," demiş.
Ahmet bu sözler üzerine çok heyecanlanmış ve "Teşekkür ederim dedeciğim! Artık İslam'ın ne kadar güzel bir din olduğunu daha iyi anlıyorum. Hemen gidip anneme yardım edeceğim ve sonra da derslerime çalışacağım," demiş.
Dedesi Ahmet'i alnından öpmüş ve "Aferin sana Ahmet'im. Allah senden razı olsun," demiş.
O günden sonra Ahmet, İslam'ın güzelliklerini hayatında uygulamaya başlamış. Arkadaşlarına karşı daha anlayışlı davranmış, ailesine daha çok yardım etmiş ve derslerinde daha başarılı olmuş. Zamanla Ahmet'in bu değişimini herkes fark etmiş ve onu daha çok sevmeye başlamışlar.
Ahmet büyüdükçe, dedesinden öğrendiği İslam'ın güzelliklerini çevresindeki insanlarla paylaşmış. İnsanlara yardım etmiş, doğruyu söylemiş, çalışkan ve dürüst olmuş. Böylece sadece kendisi değil, çevresindeki insanlar da daha mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamaya başlamışlar.
Yıllar sonra Ahmet, tıpkı hikâyedeki Kerim gibi, kasabanın saygın ve sevilen bir büyüğü olmuş. İnsanlar ona danışmak için gelir, onun bilgeliğinden ve iyi kalbinden faydalanırlarmış. Ahmet de her fırsatta, küçükken dedesinden öğrendiği İslam'ın güzelliklerini anlatır ve insanlara doğru yolu gösterirmiş.
Ve böylece Ahmet, küçük yaşta başlayan merakı ve öğrenme isteği sayesinde, hem kendisinin hem de çevresindeki insanların hayatını güzelleştiren bir insan olmuş. İslam'ın öğrettiği sevgi, saygı, yardımlaşma ve bilgelik sayesinde, küçük kasabalarında herkes daha mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamaya devam etmiş.
Bu masal da burada sona ermiş. Ama İslam'ın güzellikleri, Ahmet ve diğer iyi insanlar sayesinde sonsuza kadar yaşamaya ve yayılmaya devam etmiş.
Arkadaşlarınla Paylaş